Yıldızların Altında 1

218 73 162
                                    

23 Kasım 1997
Ankara

Genç kadın belirginleşen karnını okşamaya başladı. Doğuma az bir süre kalmıştı.

"Kızım çok yakında kucağımda olacaksın. Sabırsızlıkla seni kucağıma alacağım günü bekliyorum."

Genç kadının sesi ninni gibi geliyordu. Genç kadın karnına giren sancı ile oturduğu koltukta iki büklüm oldu.
Genç kadın yeşil elbisesinin altında hissettiği şey ile korkmaya başladı. Evde tek başınaydı.

"Hayır, hayır şimdi olmaz," dedi. Sesi hissettiği korkuyu dışa vuruyordu. Genç kadının suyu gelmişti. Doğum başlamıştı.
Evde tek başına olduğunu bilmesine rağmen bağırmaya başladı.

"Yardım edin!" Kalbi hissettiği korkuyu yansıtır gibi hızla atıyordu. Genç kadın ne zaman korksa bayılırdı. Şimdi de hissettiği korku ile bayıldı.

Genç kadın kendine geldiğinde hastanedeydi. Yardım çığlığını duymuşlardı. Karnına baktığında bebeğinin orada olmadığını gördü.

"Bebeğim," diye bağırdı.

Odaya gelen yirmi birli yaşlarında, kızıl saçlarını salık bırakan, orta boylu hemşire sakin olmasını söyledi.

"Sakin olun, Didem Hanım."

"Selda'm nerede, o iyi mi?" diye sordu.

Hemşire hiçbir duygu belirtmeyen sesi ile yapması gerekeni yaptı.

"Öldü."

Genç kadın başını deli gibi iki yana sallamaya başladı.

"Yalan söylüyorsun Selda, beni bırakmaz," diye bağırdı.

"Üzgünüm ama bebek doğumda öldü," dedi. Genç kadın bayıldı.

"Üzgünüm ama bunu yapmak zorundaydım," dedi hemşire.

Hemşire odadan çıktı. Etrafına baktı. Hemşire odasına gitti. Üzerini değiştirdi. Bebeği kucağına aldı.

"Üzgünüm, seni, annenden ayırmak zorundayım," dedi.

Bebeğin kolundaki bilekliği aldı. Bilekliğin üzerinde bebeğin annesinin adı yazıyordu. "Didem Özdemir"
Bilekliği kırmızı montunun cebine koydu.

"Şimdi seni bu hastaneden çıkarmam gerek," dedi.
Bebeği bir şekilde buradan çıkarması gerekti ama önce yapması gereken bir şey vardı.

"Beni burada bekle," dedi. Sanki bebek bir yere gidecekmiş gibi. Bebeği masanın üzerine koydu. Üzerine beyaz örtü örttü.
Odadan hızla çıktı. Önüne ilk çıkan hemşirenin kolunu tuttu.

"Sıla, benim gitmem gerek," dedi.
Yirmi ikili yaşlarında, uzun boylu, uzun siyah saçlarını at kuyruğu yapmış hemşire, meslektaşına baktı.

"Eylem iyi misin sen?" diye sordu.

Eylem gözünün önüne gelen kızıl saçlarını arkaya doğru attı.

"Yanından bile geçmiyorum. Annem kalp krizi geçirmiş hastaneye kaldırılmış. Benim oraya gitmem gerek," dedi.

Sıla üzgün gözlerle Eylem'e baktı.

"Sen git, ben Başhekim'e durumu anlatırım," dedi.

Eylem, Sıla'ya minnetle bakıp odaya geri döndü. Kimse görmeden hastaneden ayrılması gerekiyordu. Dolaptan siyah bir şal çıkardı. Kızıl saçlarını topuz yaptı. Şalı başına örttü. Yüzünü de maske ile gizledi.

Bebeği kucağına aldı. Kimseye yakalanmadan hastaneden ayrıldı. Hastanenin yakınındaki kafeye geldi. Etrafına baktı. Beklediği kişiyi görünce yanına gitti. Bebeği, karşısında duran adama verdi. Adam ölüm saçan yeşil gözlerle Eylem'e baktı.

Bitmesin Hikayemiz (Hayalet Serisi 2) #Tamamlandı#Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin