•GERÇEKLER•

4.8K 640 230
                                    

Akşam vakti soğuk rüzgarlar dolaşıyordu Pays'ın yüksek dağlarının arasında. Halk, sakindi. Hepsi sobalarının başına kurulmuş, Kraliçe'nin dağıttırdığı erzakların sevincini yaşıyorlardı ama sarayda durum farklıydı. Karanlık çökmesine rağmen Hebe'nin görü kaybı sürüyordu ve bu durum ister istemez herkesi endişelendiriyordu.

Yaşlı şifacı, elindeki küçük camı bir kez daha gezdirdi genç kadının göz bebeğinin üzerinde ve sıkıntılı bir nefes koyuverdi. "Kendini bu kadar sıkmana gerek yok," diye mırıldandı Kraliçe yattığı yerden. Yaşlı adamın her zamanki rahat tavrını ve umursamaz konuşmalarını bildiğinden onun bugünkü sessizliğinin, hayra alâmet olmadığını anlamıştı.

"Bitti değil mi?" dedi sessizce.

"Artık sağ gözümün de dayanmaya takati kalmadı."

Soruya karşılık yutkundu şifacı ve elinde büyüyen genç kadına ilk kez acıyan gözlerle baktı. Bu yaşına kadar hep dalgacı yaklaşmıştı ona, hiçbir zaman onun için üzüldüğünü belli etmemişti ama artık nasıl davranırsa davransın göremezdi karşısındaki. Çünkü gözündeki son direniş kırıntıları da yitip gitmişti genç kadının ve güneşi, zifiri bir karanlığa gömülüp kaybolmuştu.

"Biten bir şey yok," dedi yaşlı adam, sesinin titremesini gizlemeye çalıştı ama başarısız oldu.

Elini havaya kaldırarak onu susturdu Hebe ve çıkmasını işaret etti. Adam, emri yerine getirip çıkışa doğru ilerlerken birer damla yaş süzüldü ihtiyarlamış gözlerinden ama geri dönüp bakmadı. Kalıp teselli etmeye çalışırsa kadının canının daha fazla yanacağını biliyordu çünkü.

Kapıyı arkasından çekip kapattığında karşısındaki meraklı gözlerle burun buruna geldi; Kral, Kraliçe Yardımcısı ve Teny hepsi duyacakları kötü bir ihtimale karşı kaşlarını çatmış bekliyorlardı kapıda.

"Bir daha göremeyecek," diyebildi ağlamaklı adam ve karşısındakilerin bu haberle birlikte hüzne boğulduklarını görmeden yanlarından geçip gitti.

Yaşına rağmen merdivenleri hızlıca indi ve Hebe'nin hep şikayet ettiği şifahanenin gürültülü kapısının arkasına sığınıp ağladı bir süre. Severdi Hebe'yi, kendi ellerine doğmuştu o küçük haşarı. Sol gözünün kör olduğunu bile ilk kendisi fark etmişti, demek ki ömrüne o dünkü çocuğun hepten kör olduğunu görmek de yazılmıştı.

Gözyaşlarına hakim olamayıp tekrar ağladı, tıpkı diğerleri gibi genç kadının acımasız yazgısına sessizce ağıt yaktı.

   ***

Ay ışığının düştüğü zemine dikti gözünü Hebe. Şifacı gittiğinden beri yatağında öylece yatıyordu. Bir o tarafa dönüyordu yüzünü, bir diğer tarafa. Göreceği şeyin saf karanlık olduğunu bilse de duramıyordu yerinde, uyku yoklamıyordu gözünü. Hoş, zaten ebedi bir uykuya dalmış sayılırdı bu haliyle. Ağlamak, üzülmek istiyordu ama buna bile gücü kalmamıştı artık.

Nell birçok kez gelmek istemişti yanına, teselli etmek, acısını paylaşmak istemişti ama her seferinde onu geri çevirmiş ve yalnız kalmak istediğini söylemişti genç kadın. Söylemişti söylemesine de yalnızlık da çare olamamıştı işte yüreğini sıkıştıran o koca kayaya.

Oynaşan ay ışıklarını görüyormuşçasına donuk bakışlarıyla zemini izledi bir süre. Yanağından süzülen ıslaklığı hissedince sonunda ağlayabilmenin verdiği rahatlıkla acı bir kahkaha yükseldi dudaklarından, sonrasında da hıçkırıklar.

Kaçıncı kez ıslatıyordu gözyaşları bu yatağı, kaçıncı hıçkırıktı bu boğazını yırtanlar? Saymak istedi, içlerinden en acısını bulmak istedi ama acılar kıyaslanır mıydı birbiriyle? Sesli gözyaşları, yerini derin iç çekişlere bıraktığında doğruldu.

KÖR KRALİÇEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin