HERKESE SELAM XX
Öncelikle bu benim ilk hikayem. Yani biraz boktan olmuş olabilir. Okuduktan sora yorum & oylarınızı eksik etmezseniz sevinirim ehem neyse ben kaçtım.
Uyarılar: Larry Stylinson, SMUT, boyxboy, tops!louis, Harry ve Louis lisedeler.
Harry bu soğukta lanet bir okul gezisi uğruna iliklerine kadar donduğunu hatırlayıp tekrar sessiz bir küfür savurdu. Yaklaşık yarım saattir yürüyordu fakat ortalıkta ne bir okul servisi ne büyük burunlu Bayan Brown ne de onu tıkpı bir koyun sürüsü gibi takip eden çok sevgili sınıf arkadaşları vardı. Buraya sadece annesinin ısrarı sonucu gelmişti. Çünkü annesi ona tüm gün evde oturup toplumdan iyice soyutlandığını falan söyleyip duruyordu. Oysaki o evinde oturup toplumdan soyutlanmayı, böyle lanet bir dağın ortasında tek başına kalmaya kesinlekle tercih ederdi. Evet, kesinlikle. Sonunda daha fazla kendi kendine söylenmeyi bırakıp belki de bir milyonuncu kez tekrar gelen giden var mı diye etrafına bakındı. Ama hiçbir hareket yoktu. Yine. Elinden başka bir şey gelmeyeceğini anlayınca en yakınındaki kayaya doğru adımladı ve oturdu. Beklemek en sıkıcı ama aynı zamanda da şuanda en mantıklı gelen son çareydi. Keşke benden başka kaybolan bir kişi daha olsa da en azından yalnız oturmasam diye düşünüyordu.
Evet, böyle de bencil biriydi. Kendi yalnız kalmamak için bir başkasının daha kaybolmasını isteyebilirdi.
O tam bunları düşünürken birden arka çalılıklardan gelen ayak sesleri duydu. Tam sanırım şanslı günümdeyip diyecekken birden soğuk bir dağın ortasında kayboldun ve telefon bile çekmiyor, ne şanslı gününden bahsediyorsun diye düşündü. Evet, o kesinlikle en berbat günündeydi. Hemen arkasına döndü ve buraya doğru gelmeye başlayan insan silüetine baktı. Kendisinden biraz daha kısa ve kesinlikle çenesindeki kirli sakallarıyla kendisinden daha erkeksi bir görünüme sahipti. Ama bu görünümü bozacak bir kıyafet giyiyordu. Tanrı aşkına, hangi erkeksi insan kalın bir montun altına paçalarını katladığı bir pantolon ve bir çift vans giyerdi ki? O bunları düşünürken gördüğü insan silüeti giderek ona yaklaştı. Ve tam önünde durdu. Erkeksi görünmeye çalışan çocuk incecik bir sesle "Yanında oturabilir miyim?" diye sordu. Harry çocuğa tam anlamıyla bakabilmek için kafasını biraz daha döndürdü ve tam gözlerinin içine baktı. Gökyüzünü kıskandıracak derecede güzel olan mavi gözlere sahipti. Gözlerini zorlukla mavi orblardan ayırıp "Tabi." diyebildi. Çocuk gülümseyerek yanına oturdu. Şimdi aralarında soğuktan daha rahatsız edici bir sessizlik oluşmuştu. Harry'e asırlar gibi gelen bu sessizlikten sonra nihayet yanındaki çocuk konuşmaya başladı. "Ben Louis. Okul gezisi için gelmiştim ama sanırım kayboldum ve buda seni görünce de yanına geldim. Seni birkaç kez okulda görmüştüm. Senin de kaybolduğunu düşündüm. Sanırım doğru düşünmüşüm. Değil mi?" Harry çocuk konuşmayı bırakınca ona cevap vermek için aşağıya eğdiği kafasını kaldırdı "Evet aynen öyle." Yeni bir sessizli oluşmuştu işte. Sonuç olarak sessizliği bozan yine Louis oldu. "Üşüyor olmalısın. İstersen montumu sana verebilirim." Harry bu soru karşısında biraz afallamıştı. Evet, üşüyordu. Tanrı aşkına üşümek ne kelime o kesinlikle donuyordu. Ama montunu bana verirse bu sefer kendisi üşür, diye geçirdi.
Hoş, o anda neden daha önce görmediği ve aynı okulda olduklarını söyleyen bu çocuğu önemsiyordu kendisi de bilmiyordu.
Belki de o da onu umursayıp montunu vermeyi teklif ettiği içindi. Kesinlikle hiçbir fikri yoktu. Tüm bunları kafasında düşündükten sonra "Gerek yok." diye cevap verdi. Bu biraz kaba olmuştu. Oysaki Louis ona kibar ve düşünceli bir soru yöneltmişti. Ama Harry bir kez daha ondan kibar olmasını falan istemedim diye düşündü. Haklıydı da. Gerçekten öyle bir şey istememişti. "Burada daha fazla beklemenin bir anlamını yok. Nasıl olsa hiç kimse buraya bir daha dönmeyecek. Büyük ihtimalle Bayan Brown da bizim grubun önünden gidip, çoktan eve ulaştığımızı falan sanıyodur. Bilirsin, öğrencilerini pek önemseyen bir tip değil." Harry, Louis'in suratına dalga geçer gibi baktı. "Daha iyi bir fikrin varsa seni dinliyorum?" "Buraya gelirken bir kulübe görmüştüm. Fakat tek başıma gitmeye cesaret edemedim. İstersen birlikte oraya gidebiliriz. İçinde biri yaşamıyor gibi görünüyordu. Eminim orası buradan daha sıcaktır." Harry bir süre değerlendirir gibi baktı ve sonra yine o sırıtışı yüzüne ekledi. "Neden tek başına gitmeye cesaret edemedin? Yoksa kapıyı açınca birden karşına Azkaban'dan kaçmış bir tutsağın falan çıkıp seni öldürmesinden mi korktun?" Aslında bu istediği biçimde dalga içeren bir cümle olabilirdi fakat Louis hiç de bozulmuşa falan benzemiyordu. "Çok fazla film izliyorsun." Harry tam ağzını itiraz için açmaya hazırlanmıştı ki Louis ekledi. "Şimdi eğer iğrenç Harry Potter iğnelemelerin bittiyse şu kulübeye bakmaya gidelim. Cidden götüm bile dondu." Nefes aldı ve Harry onun dudaklarının kıvrılışını izledi. "Tabi eğer şimdi de bana Quidditch'in nasıl oynandığını anlatmak istersen keyifle dinleyebilirim. "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
School Trip (l.s)
Fanfiction"Nerde kalmıştık?" Tabiki yine sırıtıyordu. Harry o an onu üstünden ittirip siktirip gitmesini söylemek isterdi. Ama kasıklarındaki ağrıyla kıvranırken bunu yapması gerçekten çok güçtü. O ise o kadar güçlü değildi. Tek yaptığı Louis'i biraz daha ken...