Londra'nın serin sokaklarında gezerken, esen rüzgârla kollarımı bedenime sardım. Üzerimdeki mevsimlik bir mont, boynumda ise bir kaşkol vardı. Her ağzımdan çıkan sıcak nefes, soğuk havayla bir tepkimeye girip beyazımsı bir buhar oluşturuyordu.
Okulda olmam gereken saatlerde, ıssız sokaklarda dolaşmamam lazımdı ancak şuan ki dolu zihnimle dersleri dinleyebileceğimi düşünmüyordum. Yakın zamanda bir iş bulamazsam, babaannemin ilaçlarını da alamayacaktım. Uzun zamandır, yarı zamanlı işlere bakıyordum. Çoğunluğu barmenlikti ve yaşım tutmuyordu geriye garsonluk kalıyordu, fakat gittiğim her iş yerinde Türk olduğum için işe alınmamıştım. İnsanların son zamanlarda büyüyen bir ırkçılığı vardı ve çok büyük sorunlarla karşı karşıyaydık.
Derin bir nefes aldım, kafamı yukarı kaldırarak, mavi gökyüzünü süsleyen gri bulutlara doğru geri verdim. Gözlerim geri yola çevirip, yürümeye devam ederken tekrar esen rüzgârla, yanaklarım soğuktan az da olsa sızladı. Eldiven olmayan ellerime, sıcak nefesimi üfleyip yanaklarıma götürdüm. Londra'da hava hep dengesiz olsa da, kış aylarında her zaman kar yağacak kadar soğuk olur ancak pek fazla kar yağmazdı.
Yolun üzerinde ayağımın önüne çıkan taşı her adımımda ileri doğru fırlatarak, yalnız olduğum yolda zorla kendime eş buldum. Tekrar esen rüzgârla, iliklerime kadar titrerken, boynumdaki kaşkolu düzeltmek için kafamı hafifçe kaldırdım. Kafamı yukarı kaldırmamla, suratıma bir kağıdın çarpması bir oldu. Rüzgârla birlikte suratıma çarpan kağıdı, yüzümden alırken gözlerim üzerinde ki yazılara kaydı. Okuduğum "Yarı zamanlı hizmetçi aranıyor." cümlesiyle yitirdiğim bütün umutlarım tekrar filizlenirken, benden önce başka birinin başvurmamış olmasını diliyordum. Heyecandan titreyen ellerimle, montumun cebinden telefonumu çıkarıp kağıdın üzerinde yazan numarayı tuşladım. Streslendiğimde her zaman yaptığım gibi dudaklarımı dişleyerek, telefonun açılmasını bekledim ve sokakta bir o yana bir bu yana gidip geldim. Bir dakika içerisinde telefonum yanıtlandı ve bir kadın sesi bana selam verdi, onu yanıtlayıp iş için aradığımı belirttim. Gülümseyen bir tonlamayla yarın atacakları adrese gelmemi söyledi karşımda ki kişi, en tatlı sesimle onaylayıp teşekkür ettim ve telefon kapandı. Telefonu cebime koyup, bir süre ellerimi yüzüme kapattım. Az önce bir iş bulmuştum. Gözlerim yavaşça dolarken, içime dolan büyük bir sevinç akımıyla ağzımdan çıkan çığlığa engel olamadım. Gözlerimden yere damlayan birkaç damlayla, yanaklarımı silip derin bir nefes aldım.
"Teşekkürler Tanrım." Fısıldayarak, gök yüzüne baktım. Bu haberi babaanneme vermeliydim. Yüzüme çarpan şansımı güzelce katlayıp cebime koydum eve gidince okuyacaktım.
Eski hesabımda yazdığım 6 yıllık bir projeydi bu hikaye. Konusu aklıma sinen ama çocukluktan dolayı fanfic olarak yazdığım bir hikayeydi. Çocukluğuma olan saygımdan dolayı fanfic'den devam edeceğim fakat konusunda ve hikayenin ilerleyişinde büyük değişiklikler yapacağım. Yazma şeklimi geliştirdiğim için bölümlerin çoğunu değiştireceğim. Şimdilik bu kadar, hikayeme yeni başlayanlara merhaba, eskiden bilen ve bir şekilde buna rast gelenlere de nasılsınız diye küçük bir başlangıçla bitiriyorum.
YOU ARE READING
My Little Maid
FanfictionUmutsuz adımlarla gezindiği tenha sokaklarda, yüzüne çarpan bir kağıt parçasıyla bütün umutları tekrar kök saldı vücudunda ki en ufak nöronlara kadar. Tekrar bir şansı vardı, hem okuyabilir hem çalışabilirdi artık. Ancak filmlerde olacak şekilde yü...