Küçük çanlar çalıyor çocuk, duyuyor musun? Duyulmayan çığlıklarınla yerin dibindesin, hissediyor musun? Ufak toz tanelerine ayrıştırılmışsın, neredesin bilemiyorsun. Acıtan hislerinin, duymayan bedeninin hissizliğinde kayıp olmuşsun. Çıkmazdasın, nereye gitsen farklı bir görünmezlik, kime yalvarsan farklı bir çaresizlik.
Ruhu terkedilmiş bedeninin diri diri yakılmasına nasıl göz yumdun, bedenini terk ederken çok acı çektin mi? Hatsizce o kurşunları yiyip ölmek neyin haksızlığı, gözlerini ebediyen yaşadığın hayata kapamak nasıl bir his? Ardında bıraktığın eksikliğine üzülenleri gördün mü? Hangisi daha samimi göründü gözüne?
O büyük meşe ağacı ölümünü seyrederken dallarını eğdi mi üzüntüden? Islak yaprakları akıttı mı gözyaşlarını senin acına, küçük küçük işlendi mi ruhuna dökülen yaprakları. Çok üşüdü mü parmakların tutunacak bir yer ararken, zor oldu mu çekip gitmek yaşattığın hayattan?
Sen sus, ruhun konuşsun güzel, emanet kalmış acılı beden. Kolay değilmiş bitirmek, zormuş başlamak, sonmuş görmek.
Doğdun, büyüdün, yaşadın, öldün.
Vardın, yoksun.
Hissettin, uğurladın.
Hiçliğe.