"Bir insanın sana neler verebileceği değil, senin için nelerden vazgeçeceği önemlidir."
Hegel
Issız yolun kenarında o araba tamirhanesinin tabelasını gördüğümde çok sevinmiştim. Çok önemli bir iş görüşmem vardı ve ben gideceğim yerin neresi olduğunu bilmiyordum; daha da kötüsü kaybolmuştum. Şehrin ta öbür tarafına gelmiş ve benzin harcamaya neden olan dönüşler dışında bir şey yapamıyordum. Görüşme zamanım ise yavaş yavaş yaklaşıyordu. Artık egolarımı bir kenara bırakmalı ve adres sormalıydım.
Tabelayı izleyerek tamirhanenin önüne park ettim. Dışarıdaki güneşin verdiği geçici körlüğüme, içerinin o tanıdık bildik kokusu eşlik ediyordu. İçeride tamir olmayı bekleyen arabalar ve bir de çok güzel mavi bir kamyonet vardı.
İçerinin kokusunu içime çektim. Tekrar, tekrar... İçerinin benzin, küf, lastik, yağ ve ter kokusu beni çocukluğuma, babamın çalıştığı tamirhaneye götürdü. Adamın biri arabanın altına, bir tekerlekli kızak ile girmişti. Beni görünce kayarak arabanın altından çıktı.
Ben çocukken bazen kardeşim Brain ile babamı ziyaret etmeye tamirhaneye giderdik. Babam bizi o tekerlekli kızağa bindirir, tamirhanenin içinde bir o tarafa, bir bu tarafa kaydırdı. Çocukluğumun en eğlenceli aktivitesiydi bu. Brain ile beraber bunun kadar hiçbir şeyden zevk almadık.
Ardından girişin karşısındaki içecek makinesini gördüm. Benim çocukluğumunkinden çok daha moderndi ama yine de genzime o eski gazozların tadı geldi. Babam her gidişimizde bir şişe bana, bir şişe de Brain'e gazoz alırdı. Ve her nerede içersek içelim, hiçbir yerde gazoz o tamirhanedeki kadar lezzetli değildi.
Üçüncü sınıfı bitirdiğim yazdı yanılmıyorsam. Hava inanılmaz sıcak ve bunaltıcıydı ve ben arkadaşlarımla tozu dumana katarak, öğlen güneşinin altında bisiklete biniyordum. Bunaltan sıcağın altında, babamın bize birer şişe gazoz ısmarlayacağını hayal ettim ve doğruca babamın çalıştığı tamirhaneye direksiyon kırdık. Arkadaşlarımla tamir edilen göz alıcı arabalara baktıktan sonra, babama birer gazoz içip içemeyeceğimizi sordum.
Babam önce tereddüt eder gibi durdu. Ne diyeceğini bilemeyen gözlerle bana bakıyordu. Sonra cebinden çıkardığı metal paraları bize uzattı ve makineyi gösterdi titreyen parmağıyla. Bense gazoz kapağının içinde top resmi var mı diye meraklanıyordum.
Gazoz kapağını açınca çok mutlu olmuştum. Kendimi çok şanslı hissediyordum. Kapağımda top resmi çıkmıştı ve iki tane daha top resmi bulursam bir top kazanacaktım. Gazozlarımızı hızlıca içtikten sonra düşünceli bakan babama el sallayıp, bisikletlerimizle uzaklaştık.
Akşam odamda futbolcu kartı koleksiyonuma göz atarken, aşağıdan annemle babamın konuşma sesini duydum. Merdiven boşluğuna çıkıp kulağımı onlara verdim. Annemin sesi sinirli geliyordu. Babama, "Mike'a gazoz alacak paran olmadığını söylemeliydin. O senin öğle yemeği parandı ve Mike artık çok paramızın olmadığını bilecek yaşta."
Annemin konuşmaları karşısında babamın hiç sesi çıkmıyordu. Sessizce bir iki basamak inip aşağıya baktım görünmeden. Babam elini alnına dayamış, gözü masada düşünceli oturuyor, annemin akşam yemeğini hazırlamasını sessizce bekliyordu. Hiç hali yok gibi görünüyordu.
Hemen sessizce odama geri çıktım ve bugün içtiğim gazozun kapağını, bana bugünü hep hatırlatsın diye en değerli eşyalarımı koyduğum kutuya kaldırdım. Bir gün gelecek ve ben babamın bu fedâkarlığının karşılığını verecektim. Kendi kendime söz vermiştim. Bu sözden kimsenin haberi yoktu; ne babamın, ne annemin ne de Brain'ın...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Manolya Kokulu Hikâyeler
Kısa HikayeUmudunu yitirme, Şu hayatta bir şeyin bitişi her zaman başka bir şeyin başlamasına sebep olmuştur.