Berkin hızla ve korkuyla geriye çekilirken Barış'ın yüzünde ki sırıtışı izledi. İşte şimdi her şey boka batmıştı. Barış bunu kullanacak ve kendisine hayatı zehir edecekti. Ya da direkt insanlara duyuracak ve hayatı daha da çekilmez bir hale gelecekti.
Barış üzerinde ki okul pantolon'un cebine ellerini soktuğunda Berkin'in sessizliğinden faydalanarak konuştu. "Bir gün ortaya çıkacağını ve başının belaya gireceğini hiç düşünmedin mi?"
Ellerini nereye koyacağını bilmez bir şekilde bakışlarını ağacın kavuğunda gezindirdi Berkin. Sesinin titremesini saklamadan sordu Barış'a "Nasıl öğrendin?"
Barış bilmiş bir gülümseme yerleştirdi dudaklarına. Kendisinden kısa olan çocuğa daha fazla sokulup yanıtladı sorusunu. "Çünkü sen itiraf ettin"
Berkin şaşkınlıkla gözlerini büyütüp başını kaldırdığında Barış'a baktı. "Ne zaman?" Barış bakışlarını karşısında ki çocuğun saçlarına gittiğin de Berkin hızla bir adım geriye gitti. Barış ise Berkin'in saçına düşen yaprağı eline almıştı. "Biraz önce. Tam da burada itiraf ettin"
Berkin sessiz bir küfür savurdu kendine. Bu kadar basit bir oyuna nasıl gelmişti! Tamamen kendisinin aptallığı diye düşündü. "Bunu herkese söyleyecek misin ?"
Barış elinde ki yaprağa bakarken düşünür gibi dolgun kırmızı dudaklarını büzdü. Sonra bakışlarını yaprağın hemen ardında ki yeşil gözlere çevirdiğin de bir an yutkundu. Sonra hemen kendisine gelip alaylı sırıtışını yeniden taktı suratına.
"Hayır söylemeyeceğim..."Başını yana yatırıp karşısında ki yeşillere daha dikkatli bakarken devam etti cümlesine"şimdilik."
Berkin bütün karmaşaları toplayıp arkasını döndüğünde hızlı adımlarla okul binasına doğru yürüdü. Genç çocuk okul binasına girene kadar izledi Barış. Ardından bakışlarını elinde ki yaprağa çevirdi. Biraz önce Berkin'in saçlarına düşen yaprağa.
Yaprağı büyük bir özenle cebine yerleştirdiğinde çalan ders zili kulaklarına doluştu. Bir kaç adım atıp binaya yöneldiğinde bakışları pencerede ki kişi ile kesişti. Doğa'nın bakışların da ki bütün sırrı çözmüş ifade ile Barış gerilse de ses etmedi. Onu görmemezlikten gelip okul binasına girdi.
Serdar evinin kapısını çalarken stresten dudağını kemiriyordu bir taraftan da. Bir süre sonra kapı annesi tarafından açılmıştı. Annesinin yüzünde ki hayal kırıklığı ile yutkunurken içeriye doğru bir adım attı.
Ayakkabılarını zaman kazanmak için yavaşça çıkardı. Annesinin ardından salona girdiğinde babasını tekli koltukta otururken bulmuştu. Serdar'ın babası Haluk bey her ne kadar ellili yaşların başında olsa da yaşını hiç göstermiyordu.
Serdar babasının tam karşısına geçtiğinde Haluk bey başını kaldırıp oğluna baktı. Serdar uzun zaman önce babasına gelip basketbol oynamak istediğini söylemişti. Haluk bey başlarda kabul etmemişti oğlunun top peşinde koşmasını ama ona yine de bir şans vermişti.
Emekli bir fizik öğretmeniydi ve oğlunun da okulda başarılı olduğunu biliyordu. Onun her zaman bir doktor veya iyi bir mühendis olmasını istemişti. Ama Serdar'ın gözlerinde ki basketbol aşkı ile Haluk bey de hayallerinden vazgeçmişti. Şimdi ise büyük bir hayal kırıklığı ile oğluna bakıyordu.
Serdar başını yere eğmiş ne diyeceğini düşünüyordu. Haluk bey oğlundan önce girdi söze. "Bugün okulundan aradılar. Takımdan atıldığını söylediler." Serdar başıyla babasını onayladığında Haluk bey ayağa kalktı. 1.90'a yakın olan oğlundan kısaydı boyu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AKVARYUM BXB
Novela JuvenilKüçük bir akvaryumda birbirlerini yutmaya çalışan Pirana gibiydiler. Ve bu vahşi balıklardan biri bir gün içlerinden birini yutamadı. Onu yok edemedi. Ondan nefret edemedi. Sadece... ...onu çok özledi. Bir akvaryumda kaç balık yaşar ? 🐠 NOT: Hikaye...