Günümüz..
Jongdae hapisten çıkalı bir hafta olmuştu, artık otuz altı yaşında bir yalnızdı. Dışarı çıktığından beri kendi hayatı hariç her şeyin bir nevi bıraktığı gibi olduğunu görmüştü. Barı hala gençler arasında çok popülerdi ama şu an da işletmesi tamamen Baekhyun'daydı. Junmyeon ise ekstra Seul'de bir restoran açmıştı. Ara sıra uğrayıp genel işleyişi kontrol ediyor çoğunlukla da Daegu'da kalıp, Jongdae'nin yokluğunda ortak evde herkesi ayakta tutmaya çalışıyordu. Hepsi artık otuzlarında adamlar olsa da, Jongdae'nin yokluğunda ipin ucunu kaçıracak kadar da çocuklardı. Jongin ve Kyungsoo geniş çaplı bir şey yapmasalarda sonunda evlenmişlerdi. Jongdae onların nikahına katılamasada hemen ertesi güne görüş ayarlayıp yanına gitmişlerdi. Herkes hala birbirine bağlıydı. Yani görünen buydu.
Aslında görünüşte her şey aynı olsada değildi. Minseok'un yokluğu farklıydı. Jongdae'nin o soğuk duvarlar ardında özlediği tek şey ise temiz hava değil, Minseok'du. Ondan gitmek istediğini söylediği an daha dünmüşçesine aklında dönüyordu. Hep beklemişti, kafasını toplar ve gelip elimi tutar diye beklemişti Jongdae, taki bir gün umudunu kesene kadar. Bir melek kadar zararsız sevgilisi o gün tıpkı şeytanın bir uşağı gibiydi ve gerçekten söylediğini yapıp gitmişti, Jongdae bunu geçte olsa kabullendiğinde ise çökmüştü. İşte o zaman başlamıştı içerdeki en zor günleri. Gerçekten bu kadar kolay mı vazgeçmişti Minseok ondan? Jongdae sekiz yıldır eski fotoğraflar haricinde görmediği sevgilisine tonla hasret biriktirmişken, o tüm izlerini yok edecek kadar mı silmişti onu? Son sekiz yılda onsuzlukla baş edememişti. Bir zamanlar kimseyle uyuyamayan adam artık Minseok olmadan uyuyamıyordu. Deli gibi zayıflamıştı, hatta Junmyeon son ziyaretinde götürdüğü kıyafetlerin Jongdae'ye olacağından şüpheliydi. Gün geçtikçe daha çok çökmüştü ve buna engel olamamıştı. Önemli bir tercih yapması gerekiyordu ve o gün Jongdae her şeyden çok sevdiği adamı seçememişti, onu ikinci bir seçeneği olmayan bir seçimde kaybetmişti.
İçerden çıktığından beri eski evine gitmemişti Jongdae hatta içerde olduğu süreçte kimseyi sokmamıştı o eve. Yasaklamıştı arkadaşlarının gitmesini de kendisine de yasakladığı gibi. Çünkü orası Minseok'un kokusunun sindiği tek yerdi. Teninin onun tenine karıştığı tek yer. Şimdi onsuzlukla kederlenmiş o eve adım atmak istemiyordu. Eğer giderse bir enkaza dönüşeceğini ve bunun bir kurtuluşu olmayacağını biliyordu. Bir hasret kara deliği onu yok oluşuna çekecekti. Bu yüzdendi bir haftadır çeteyle ortak evde kalıyor oluşu. Kalbinin yalnızlığını bu şekilde iyileştireceğini sanıyordu kendince.
Jongdae evin çalışma odasında hava kararmaya yüz tutuğunda oturttuğu koltukta başını geriye doğruya yatırıp bir süre gözlerini yumdu Minseok'u düşündü. Büyümüş olmalıydı, peki değişmiş miydi? Mesela Jongdae'nin o çok sevdiği sarı saçlarını boyatmış mıydı? Söylerken 'aşk' kelimesini görmezden gelip 'Jongdae sen tanrının bir hediyesisin' dediği ispanyolca döğmesi hala duruyor muydu? Gitmiş miydi o çok istediği İspanya'ya kendisi yanında olmadan? Bir başkasının izleri olmuş muydu son sekiz senede teninde? Jongdae tam düşüncelerinde boğulacakken onu kurtarıp hayata döndüren Junmyeon'un sesi olmuştu.
"Yine kaybolmuşsun?" dedi Junmyeon bedenini Jongdae'nin karşısındaki koltuğa atıp elindeki dosyaları sehpaya bırakırken. Arkadaşının bu hallerini yadırgamıyordu ama onu ilk kez bu denli dağılmış görmek hem de Minseok'dan önce kimseyi umursamayan bir adamın bu denli yıkılışına şahit olmak tuhaftı sadece. Gerçek değilmiş gibiydi.
"Yine kaybolmak? Benim onda kaybolmadığım bir günüm yok artık dostum." yumduğu gözlerini açarak koltukta doğruldu Jongdae ve sehpanın üzerindeki belgeleri çekti kendisine doğru. "Bir şeyler bulabildin mi?" diye devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Find Me/chenmin
FanficEn büyük pişmanlığım, sen ardımda göz yaşlarına boğulmuşken aşkıma küçük bir hoşçakalla veda etmekti. Şiddet❌ Argo🤬 Olumsuz örnek davranışlar⛔️ Yestişkin içerik 🔞