Davetsiz misafir

4.4K 157 16
                                    

Zordur kırılan bir kalbi taşımak. Ateşler içinde cayır cayır yanarken ruhun, güçlü kalmak zordur. Bedenin iyileşmek için çabalarken, kırık kalbinin körelttiği ruhun esir eder seni zifiri karanlığa. Işıltı saçan gözlerin, hep bir buğu ardından bakar. Gülüşündeki hayat tınılarıysa, acıları anlatan ağıtlarda solar.

Kaç gündür böyleydi halim. Her kapı çalışında pır pır atıyordu yüreğim. Ve her onun gelmediğini gördüğüm gün çekiliyordu nefesim. Giderek solan çiçeklere dönmüştüm. Beni bırakmayacağına dair umut taşıyormuşum meğerse en derinlerimde. Ama artık anlıyordum gelmeyecekti. Sönen yıldızların karanlığa dalması gibiydi umutlarımın kararması. Ya çok iyi bir yalancıydı sevdiğine inandıran, ya da öyle bir yaraydı ki içindeki, tahammülü olmayan...
Artık saymayı bırakmıştım günleri. Bu kadar kısa bir zamanda ona bu denli aşık olmak, kalbimin ruhuma yaptığı en büyük kötülüktü belki de. 22 yaşına kadar aşkı bir kere yaşamıştım Berk'le. Oysa şimdi görüyorum ki sadece yaşadığımı sanmışım. Kanım çekilirken damarlarımdan, her bir hücrem onun adını fısıldarken yüreğime, aşkın delicesine bir acı verdiğini öğreniyordu bakir kalbim. Kırgındım hayata, kırgındım kadere, kırgındım onu bu denli yaralayan geçmişine ve kırgındım bu halde beni bırakıp giden Erdem'e. Dibe vurmamı engelleyen tek şeydi içimde gittikçe büyüyen minik kalp. Bu yüzdendi ya zaten güçlü kalmaya çalışmam.

Yaz geçip gider ve yerini hazan mevsimine bırakırken ruhsuz bir ben dolanıyordu okul koridorlarında. Hep gülmeye alışkın yüzümde hüznün çizgileri dolaşıyordu artık. Bana iyi gelen yerdi burası. O masum, cıvıl cıvıl çocuk sesleri arasında bir nebze de olsa unutuyordu kalbim benden giden yosun gözlüyü. Babam hala yazlıktaydı şansıma. Ben daha toparlayamamışken kendimi karşısına çıkamazdım eski Eylül gibi.
"Yapma be Eylül değmez onlara. Harap etme artık kendini."
Okuldaki yakın arkadaşım Deniz'in sözüyle daldığım düşüncelerden çıktığımda, samimi, üzgün mavi gözlerine odakladım hüzün dolu bakışlarımı. Yanımdaki sandalyeyi çekip oturdu. Öğretmenler odasının boşluğunu fırsat bilerek sımsıkı sarıldı bana. Hareketiyle dolmaya meyilli gözlerimi hemen kırpıştırdım. Yavaşça kendimi ondan çektiğimde "En son üzüleceğim şey onlar inan bana" dedim.

Soran gözleri, sözlerimdeki doğruluğu araştırıyordu. Sormak istediğini ama çekindiğini de biliyordum. Okulun açıldığı ilk gün bütün okulun önünde cereyan eden olay yüzünden herkes biliyordu Berk'in beni öğretmen arkadaşım Ebru'yla aldattığını. Kucak dolusu çiçekle gelmişti okulun çıkış saattinde. Herkes öğretmenler odasında eşyalarını toplarken, bir anda çiçekleri kucağıma bırakıp önümde diz çökmüştü.
"Affet yalvarırım, Affet Eylül" dedi kucağımda tuttuğum çiçekleri kavrayan bileğimden tutarak. İri iri açılmış gözlerim, dediklerinini duymuyormuşçasına boş boş bakıyordu suratına. Ondan asla beklemeyeceğim bir hareketti bu.
Sessiz kaldım lal olmuş gibi. Dilimden ona cevap verecek kelimeler dökülmüyordu. İstediğim başkaydı, gelen başka... Zeki gözleri araştırırken yüzümü bir noktayı işaret etti. Hareketi keskin ve sertti.
"O bir hataydı. Lütfen affet. Yeniden alalım düğün tarihimizi. Yeniden sevelim birbirimizi. Bak ben sensiz kaldığımdan beri yediğimi içtiğimi bilmiyorum." Söyledikleri bomba etkisi yapmıştı öğretmenler odasında. Ardında fısıltılarla dolmuştu oda ve bir hıçkırık sesi ilişti kulağıma.
Ben onu görmenin ve yaptığı hareketin şaşkınlığını yaşarken, gösterdiği yere kayınca gözlerim günlerdir ondan köşe bucak kaçtığım Ebru ilişmişti gözüme. Öyle kırgın bakıyordu ki üzüldüm istemsizce. Bir kadın ne olursa olsun böyle bir davranışı haketmezdi. Ebru'nun gözünden bir damla yaş süzülürken " Yapma" dedim Berk'e dönerek. "Seninle ben diye bir şey kalmadı"
2 ayda süzülen yüzü ve kesmeyi unuttuğu kirli sakallarıyla gerçekten dağılmış bir hali vardı. Hoş bana bakan biri de aynı şeyi görüyordu muhtemelen.

MASUMİYETİN BEDELİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin