Bölüm Şarkısı: Pera- Ben Sana Mecburum
•
Kaldığın yerden devam etmek diye bir şey yoktur. Ya bıraktığın orada değildir ya da bıraktığın gibi değildir.
~Charles BukowskiİSTANBUL/TÜRKİYE
Doğa ÖZTÜRKHiçbir değişim yoktu. Adam hala yoğun bakımda makinelere bağlıydı, onlar sayesinde nefes alabiliyordu. Doktorların pek umutlu konuşmaması da büyük ihtimalle cevapsız sorulara bir yenisini ekleyecekti. Bu adam uyanmalıydı, her şeyden önce arkasında uyanmasını bekleyen gözü yaşlı bir eşi ve iki çocuğu vardı.
Karısı olduğunu öğrendiğim, az önce tanışıp baş sağlığı dileklerini kabul ettiğim, aynı acıyı yaşamaktan korkan kadının yanında oturuyordum. Hemen birkaç adım ötede ise Derin ve birkaç doktor konuşuyorlardı. Derin'in sıkıntılı yüz ifadesi istediği şeylerin yolunda gitmediğinin kanıtıydı.
Adamın uyanması ve o gün kazayla ilgili konuşması babamın davasında dengeleri büyük ölçüde değiştirebilirdi. Arabayı kullanan oydu sorularımızın cevabı bu adamda gizliydi, bunu hissedebiliyordum. Bu yüzden elimden hem ailesi hem de babam için uyanmasını dileyip dua etmekten başka hiçbir şey gelmiyordu.
Hemen yanımdan gelen hıçkırık sesini duyduğumda bakışlarımı Derin'den ayırıp yanımdaki kadına çevirdim. Annemin yansıması gibiydi: çökmüş bir yüz, acıyı bağrına basmış kırmızı gözler... Ona umut verecek bir şeyler söylemek istiyordum ama söyleyemiyordum çünkü camın arkasında yatan adamın, doktorların söylemesine göre, gün geçtikçe yaşayacağına dair umutlar yıkılıyordu. Tüm bunları bilmeme rağmen ona, 'Kocan uyanacak ve iyi olacak,' gibi cümleleri nasıl diyebilirdim ki? Diyemezdim...
Sıkıntıyla yanağımı şişirdim. Ayağa kalkıp koridorun diğer bir ucuna yürüdüm, ben yerimden kalktığımda kadın da kalkmış halsiz bedenini sürüyerek bir odaya girmiş ve gözden kaybolmuştu. Kollarımı göğsümde birleştirip Derin'i beklemeye başladım. Oldum olası hastanelerden nefret etmiş biri olarak hala burada nasıl durabildiğimi merak ediyordum.
Adamın durumunu öğrenmiştim, haliyle Derin'i beklememe gerekte yoktu, zaten Derin'in konuşacağı da yoktu. Bu yüzden bugünlük pes edip gidebilirdim ama bunu yapmak istemiyordum. Bu istek saçmaydı fakat inkar edemeyeceğim bir gerçekti. Etrafımda olması aklımı bulandırıyordu.
"Doğa?"
Başımı arkamdan gelen sese çevirdim. Karşımda Serkan'ı görmeyi beklemiyordum. "Ne işin var burada?" diye sorarken kollarının arasına girip sarıldım.
Dudaklarını alnıma bastırdı. "Seni almaya geldim, hem dedim Doğa kuşum beni özlemiştir gideyim de gözünü gönlünü şenlendireyim. Kötü mü ettim?" diye sordu.
Demek ki birileri bana daha fazla tahammül edecek sabra sahip olmadığını düşünerek Serkan'ı çağırmıştı, o da bunu bana hissettirmemek için şakaya vuruyordu. Anlamayacağımı sanıyordu ama yanılıyordu.
"İki gün önce yanımdaydın Serkan," dedim.
"Özlemiş olamaz mıyım?"
"Eminim öyledir, eminim özlemişsindir..."
Burnumun ucunu sıktı. "Öyle öyle."
Elimin tersiyle eline vurup ters ters baktım.
Her şeyin bir sırası olduğu gibi Derin'in de bu hareket ve tavırlarının nedenini öğrenmenin vakti zamanı gelecekti. Zaten şu üç günlük dünyada her şey eninde sonunda bir gün mutlaka ortaya çıkmıyor muydu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARAMEL
Ficção GeralBir tarafta çocuklarından habersiz yaşayan bir adam. Diğer tarafta günden güne baba özlemiyle yanan; sesini, kokusunu, görünüşünü merak ederek büyüyen iki çocuk. Ve tüm bunlara sessiz kalarak onu terk edip ruhunu paramparça eden adamın çocuklarını h...