"En büyük acı, başkalarıyla paylaşmaya cesaret edemediğin acıdır."Charles Bukowski
Adı Rose. Bir sokak aşağıda oturuyor. Bu genç bayan yıllardır hayatıma ilham verir. Hikâyesi kalbimin derinliklerine kadar işledi. Ne zaman işler biraz zorlaşsa onun cesaretini aklıma getiririm.
Her şey yedinci sınıfta aldığı doktor raporuyla başladı. Ailesinin korktuğu başlarına gelmişti. Teşhis: Lösemi. Santrali birkaç ay düzenli hastane ziyaretleriyle geçti. Yüzlerce, binlerce kez iğneler batırılmış, testler yapılmıştı. Sonra kemoterapi başladı. Kemoterapiyle gelen kurtulma ümidiyle birlikte saçlarını yitirmişti. Yedinci sınıfta saçlarını kaybetmek korkunç bir durumdur. Saçları geri büyümedi. Ailesi telaşlanmaya başladı.
Sekizinci sınıfa başlamadan önceki yaz bir peruk edindi. Çok rahatsızdı, kaşındırıyordu. Fakat bunlara katlanarak peruğu kullanmaya devam etti. Önceleri oldukça popülerdi ve birçok öğrenci ondan hoşlanırdı. Amigo takımının kaptanıydı ve etrafından insan eksik olmazdı. Fakat hastalığıyla birlikte işler değişmeye başladı. Garip görünüyordu ve çocukların nasıl olduğunu bilirsiniz. Sanırım bizler gibi. Bazen başkasının canını yaktığımızı bilsek de eğlendiğimiz şeyi yaparız. Sekizinci sınıfın ilk iki haftasında peruğu başının arkasından altı sefere yakın çekip alınmıştı. Durup eğilirdi, korku ve utançla peruğunu başına geri koyardı ve gözlerindeki yaşları silip, sınıfa giderdi. Niçin kimsenin onu korumadığını merak ederdi hep.
Bu cehennem iki hafta kadar daha sürdü. Ailesine buna daha fazla katlanamayacağını söyledi. Dediler ki, "İstersen evde kalabilirsin." Görüyorsunuz ya, kızınız sekizinci sınıftayken ölmek üzere ise dokuzuncu sınıfa geçip geçmemesi umrunuzda olmuyor pek. Mutlu olması ve zamanını huzurlu geçirmesi istediğiniz tek şey. Rose saçını kaybetmenin önemli olmadığını söylerdi. "Bununla başa çıkabilirim," derdi. Hatta hayatını kaybetmenin de önemli olmadığını söyledi. "Bununla da başa çıkabilirim. Fakat arkadaşlarını kaybetmenin nasıl bir duygu olduğunu bilir misin? Koridorda yürürken sen geldiğin için insanların Kızıl Deniz gibi iki tarafa açılmasının, en sevilen yemek olan pizza çıktığı gün yemekhaneye girdiğinde herkesin tabağını bitirmeden kalkmasının nasıl hissettirdiğini? Doyduklarını söylerler. Fakat sen bilirsin ki kalkmalarının sebebi senin orada olman. Matematik dersinde kimse seninle oturmak istemediğinde neler hissedersin? Peki, senin dolabının yanındaki dolaplar boşaltılınca? Sırada başkalarıyla aralarına hep kitap koyarlar; çünkü garip bir hastalığı olan peruklu kızın yanlarında durma ihtimali vardır. Oysa bulaşıcı bile değil. Bu hastalığı birinden kapmaları imkânsız. Bilmiyorlar mı, şu an en çok arkadaşlarıma ihtiyacım olduğunu? İnancımdan dolayı ölüm gözümü korkutmuyor. Saçını kaybetmiş olmak da sorun değil. Fakat arkadaşlarımı kaybetmek beni yıkıp geçiyor."
Okula gitmeyip, evde kalmaya karar vermişti. Fakat o hafta bir şey oldu. Biri altı, diğeri yedinci sınıftaki iki çocuğun hikâyesini duymak ona devam edebilmesi için güç vermişti. Yedinci sınıfta olan Arkansaslı'ydı. Popüler olmamasına rağmen okula gömleğinin cebinde İncil'le gidiyordu. Hikâyenin devamında üç çocuk ona yaklaşır, cebindeki İncil'i alıp, "Seni hanım evladı seni. Din hanım evlatları içindir. Dua hanım evlatları içindir. Sakın bir daha okula bu İncil'le gelme," derler. Söylentilere göre yedinci sınıftaki çocuk İncil'i tutar ve aralarındaki en iri çocuğa, "İşte, görelim bakalım sen bunu bir günlüğüne okulda gezdirecek cesarete sahip misin?" der. Dediklerine göre o gün, üç arkadaş edinmiştir.
Rose'a ilham veren diğer çocuk Ohio'dan altıncı sınıftaki Sam Longwood'du. Sam, Kaliforniya'nın bir eyalet mottosu olmasına çok özeniyordu. Çünkü Ohio'nun bir mottosu yoktu. Hayatını değiştirecek altı kelimeyi bir araya getirdi. Tek başına yeterli sayıda imza topladı. Dilekçesini doldurup parlamentoya sundu. Bugün, o cesur altıncı sınıf öğrencisi sayesinde, Ohio'nun resmi eyalet mottosu, "Tanrı'nın gücüyle her şeyi başarmak mümkündür," olmuştur.
Rose bu yeni cesaret ve ilham kaynakları sayesinde peruğunu kafasına koydu ve Pazartesi okula gitti. Bulduğu en süslü ve en güzel kıyafetlerini giymişti. Anne ve babasına, "Bugün okula gidiyorum. Yapmam gereken bir şey var. Öğrenmem gereken bir şey var," dedi. Neden bahsettiğini anlamamışlardı ve akıllarına kötü şeyler getirip, endişelenmişlerdi. Yine de onu okula götürdüler.
Son birkaç hafta boyunca Rose arabadan inmeden önce anne ve babasının yanaklarına birer öpücük kondururdu. Bunun modası geçmiş bir hareket olmasına ve onu küçümseyip alay eden çocuklara rağmen vazgeçmedi. Bugün farklı bir gündü. Anne ve babasına sarılıp onları öptü. Arabadan indikten sonra döndü ve fısıldayarak, "Anne, baba, bilin bakalım bugün ne yapacağım?" dedi. Gözleri yaşlarla dolmuştu. Fakat bunlar gücün ve sevincin gözyaşlarıydı. Ah, evet, bilinmezlikten korkuyordu. Fakat bir amacı vardı. "Ne yapacaksın bebeğim?" diye sordu anne-babası. "Bugün, en iyi arkadaşımın kim olduğunu öğreneceğim. Bugün, gerçek arkadaşlarımın kim olduğunu bulacağım."
Bunları dedikten sonra peruğunu çıkardı ve arka koltuğa bıraktı. "Onlar beni olduğum gibi kabul edecekler, baba, yoksa beni kabul etmiş sayılmazlar. Fazla zamanım kalmadı. Onları bugün bulmalıyım." Yürümeye başladı, iki adım attı, arkasına döndü.
"Benim için dua edin."
"Edeceğiz,tatlım." Ve altı yüz çocuğa doğru yürürken babasının, "Bu benim kızım," dediğini duydu.
O gün bir mucize oldu. O oyun parkına, o okula doğru peruksuz, başı dimdik yürüdü ve kimse bu cesur küçük kız hakkında konuşup onunla dalga geçmedi.
Rose binlerce insana kendisi olmayı, kendi Tanrı vergisi yeteneklerini kullanmayı öğretti. Belirsizlik, acı, korku ve zulüm altındayken bile doğru olanı yapmanın gerçek anlamda yaşamak olduğunu gösterdi.
Rose daha sonra liseyi bitirdi. Birkaç yıl sonra hiç gerçekleşmeyeceğine inanılan evliliği gerçekleşti. Şimdi Lily adındaki küçük kızının gururlu annesi. Ne zaman imkânsız olduğunu düşündüğüm bir durumla karşılaşsam Rose'u düşünüp güç kazanıyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Manolya Kokulu Hikâyeler
Short StoryUmudunu yitirme, Şu hayatta bir şeyin bitişi her zaman başka bir şeyin başlamasına sebep olmuştur.