Elindeki kahve soğumuştu. Heyecandan elleri titriyor, sürekli olarak gelip geçenleriseyrediyordu. Defne'nin uzaktan ona seslenmesiyle ardına dönüp onunla göz göze gelmesi bir oldu. Elindeki kahve çocuğun gömleğinden aşağı süzülürken,
çocuk sinirli gözlerle bir özür bekliyordu. Mina olanlara hiç aldırmadan çocuğa arkasını dönüp hiçbirşey olmamış gibi Defne'ye doğru koşmaya başladı. Çocuk olanlardan şaşkına dönmüş önünden koşup giden kıza anlamsız sözlerle tepki gösteriyordu.
"Şuna bakar mısın insan bir özür diler en azından, en sevdiğim gömleğim mahvoldu!".
Mina arkasından söylenenleri duysada hiç tepki vermeden yürüdü gitti. Defne ve Mina bir kaç haftadır yaşadıkları ortak heyecanında etkisiyle birbirlerine öyle sıkı sarıldılar ki onlara uzaktan kızgınlıkla bakan o çocuğu görmediler bile. Az sonra bekleme salonunun en rahat yerinde oturup diğer arkadaşlarını beklemeye başladılar. Çocuk el bavulunu alıp terminalin tuvaletine doğru söylene söylene gitti. Yedek gömleğini giyerken kızın gözleri hala aklındaydı. Birkaç saniye de olsa gördüğü deniz yeşili gözler aklından çıkmıyordu. Biran önce terminala geri dönüp onu aramaya karar verdi. Saçlarını düzeltip dışarıya çıktığında aklında o deniz yeşil gözler vardı.
Bir süre önce iki kızı bıraktığı yere geldiğinde kızların yanında iki kız daha vardı. Kendi aralarında heyecanlı ve koyu bir sohbete dalmışlardı. Çocuk onlara doğru yaklaşırken. Mina elindeki telefona gelen bir mesajla oturduğu yerden doğrulup bakınmaya başladı.
Terminalin ana giriş kapısından içeriye giren yakışıklı çocuğa doğru seslendi; "Kuzey!.." biz buradayız. Çocuk kızlara doğru yaklaşırken biranda durmak zorunda kaldı. Deniz gözlü kızın sarıldığı bu yakışıklı çocukta kimdi.
Kısa süreli bir şaşkınlıktan ve hayal kırıklığından sonra bir bekleme bankına oturup onları seyretmeye başladı.
Grayson Amerika'daki ailesini bırakıp İstanbul'a geldiğinde anne ve babasının bitip tükenmek bilmeyen hırsları, kavgaları vardı. Büyük bir zenginliğin içinde etrafındaki şımarık kızların ve erkeklerin kaprislerine daha fazla dayanamamış kendisini babaannesinin sevgi dolu kollarına bırakmıştı. Babaannesi yıllar önce İstanbul'a göç etmişti. Oldukça kültürlü ve altın gibi bir kalbe sahipti. Torununu çok severdi. Grayson sinema okumak istemiş ama ailesi buna karşı çıkmıştı. Babaannesine bu düşüncesini açtığında kadın buna çok sevinmiş onu desteklemişti. Şimdi Amerika'ya gitme nedeni buydu. Sinema okuyacaktı. Hayalleri için çıkacağı ilk yolculuktu bu. Daha önceki gibi bir kaçış değildi. O nedenle biraz heyecanlıydı. Ama şu karşıda oturan kız var ya.
Ona gününü göstereceğim diyordu.
Mina ve arkadaşları daha sonra kendilerine katılan üç erkekle birlikte sekiz kişilik bir grup
oluşturmuşlardı. Amerika'ya bu ilk gidişleriydi.
İçlerinden sadece Kuzey daha önce Amerika'da bulunmuştu. Grubun en yakışıklı ve çekici erkeklerinden biriydi. Sözü dinlenir, Özü, sözü birdi. Eğlenceli biriydi. Gruptaki herkesle iyi anlaşırdı. Gelişiyle birlikte herkes hareketlenmişti. Onun ve Mina'nın enerjisi ve gülüşü gruptaki herkes tarafından ayırt edilebilecek kadar güzeldi. Bu enerji hepsinin günlerdir süren heyecan ve yorgunluğunu almıştı.
Birlikte okudukları fakültenin en yüksek notlarına sahiptiler. Yurtdışında okumak hepsinin ortak hayaliydi. Bu hayallerinin ortak bir amaca yönelmesi onları daha da mutlu ediyordu.
"Özgürlüğe Yolculuk"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖZGÜRLÜĞE YOLCULUK
Teen Fiction8 Arkadaşın birbirlerine gönülden bağlı olduğu, bol maceralı, yeni arkadaşlıklar olan, çılgın mı çılgın güzel kurgulu bir kitap...