Vazgeçiş

3.6K 151 31
                                    

"Neden ben de kalmıyorsun? Uzaklaşmış olursun tüm bu olanlardan." Deniz bu öneriyi sunduğunda hiç düşünmedim ve minnetle kabul ettim. "Çok iyi olur Deniz aklımı kaybedecek gibi oluyorum aynı evin içinde."
"Tamam o zaman okul çıkışı eşyalarını toplamaya gidelim." Kafamı salladım ve su bardağımı da alıp sınıfıma girdim.
O günün üzerinden tam 1 hafta geçmişti. Ben yıkık dökük bir halde Eylem'in gelmesini beklerken, kendi halime aldırmadan yeğenim Eyşan'ı oyalamaya çalışıyordum. Babam kardeşimi merak etmemişti çünkü Eylem babamı arayıp bir işi! çıktığını akşam geleceğini söylemişti. Ben de babam halimi fark edemeden göz önünde durmayıp yeğenimi de alıp odama çekilmiştim sessizce. İçimi kemiren endişeyle Eyşan'a kilitlenmiş bakıyor Erdem'le aralarında bir benzerlik bulmaya çalıyordum. Ama küçük kız bizim bir kopyamızdı ve kafamdaki o çok önemli soru Eylem'in gelişiyle cevaplanacaktı.
Sonunda Eylem geldiğinde saatler öncesinde gözlerinde bulunan korku yerini tuhaf bir soğukluğa bırakmıştı.
"Uyudu mu?" Diye sordu kısık bir sesle, sanki söyleyecek başka laf bulamamış gibi, kızının uyuduğunu görüyordu çünkü.
"Evet yeni uyudu" dedim kalbimin çıldırırcasına atışını es geçerek.
Yatağa yönelip Eyşan'ı kucaklamaya niyetlerken konuştu fısıldayarak.
"Tamam ben onu alayım iyi geceler sana."
Sorularım cevaplanmadan rahat etmeyeceğim için elimi uzatıp omzuna dokundum kızını alamadan. Ona temasımla doğruldu ve bana dönüp temkinli bakışlarla baktı yüzüme.
"Eylem" dedim zorlukla "sorduğum soruyu cevaplamayacak mısın?"
"Hangi sor-" Kaşlarımı kaldırıp sert bir şekilde suratına baktığımda kesti saçma sapan sorusunu. Hatırladığını biliyordum çünkü. Araya zaman girse de kardeşimi tanıyordum. Ve şu anda benden kaçmaya çalıştığını da biliyordum. Birazdan duyacağım cevaba kendimi hazırlarken yumruklarımı sıktım. Tırnaklarım avuç içlerime batıyordu. Kardeşim gözlerini kaçırırken benden sessiz bir şekilde vermişti cevabını.
"Evet!"
Dünya durmuştu bu cevapla. Kalbimin tam ortasına bir hançer sokulmuş üstüne hançeri çevirip yarayı deşmişlerdi. Eylem benden uzaklaşıp kızını kucağına alırken bana bakmadan "sana ona güvenmemen gerektiğini söylemiştim." Dedi ve odamdan çıkıp gitti ardında bir enkaz bırakarak. Tırnaklarımın geçtiği avuçlarımdan kan sızıyordu. Öyle bir çıkmazdı ki bu aklım almıyor kalbim kabullenmiyordu. Hareket edemeyecek kadar bitkin hissediyordum kendimi. Dizlerimin üstüne çöktüm ve kafamı yatağıma gömdüm. Sanki denizin içindeymişim ve boğuluyormuşum gibi hissediyordum. Ve beni kurtaracak bir Erdem yoktu artık, beni kurtarabilecek bir kardeşim de yoktu. Kızı babasına kavuşacakken onların arasında olamazdım. Zorlukla nefes alıyor gözlerimden akamayan göz yaşlarım boğazımı tıkıyordu. Peki benim bebeğim ne olacaktı? Hem kuzen hem kardeş... Bu çok iğrenç bir durumdu Yarabbim. Kalbimi aşkla dolduran adam kendimden ve en çok da ondan iğrenmeme sebep oluyordu.

Sonraki günler köşe kapmaca oynar gibi geçmişti. Eve geç saatlerde geliyor yorgun olduğum bahanesiyle direk odama çıkıyordum. Bazen de Eylem evde olmuyordu. Nerede olduğunu tahmin etmek, acıya alışmış kalbime bir delik daha açıyordu. O yüzdendi Deniz'in teklifine balıklama atlamam.

"Kızım nerden çıktı şimdi bu arkadaşta kalmak. Kardeşin daha yeni gelmişken hem de..."
Hiç bir şeyden haberi olmayan babam sitemli sözlerini sıralamıştı bana. "Yanlış anlama kızım" dedi Deniz'e bakarak "Sadece kızlarımın ikisi de bir aradayken ayrılmak istemiyorum." Öyle içtenlikle söylemişti ki içimde çağlayan hisleri zorlukla zaptediyordum. Sıkıca kenetlediğim dudaklarımı yumuşatıp usulca öptüm babamın yanağını. Ve yeniden aylardır karakterime sinsice sızan yalana başvurdum.
"Onun evi okula yakın babacığım biliyorsun. Ve yurtdışı projemiz bizi sürekli çalışmaya zorluyor. Zaten geç çıkıyorum, bir de yollarda harap oluyorum." Babama yalan söylemenin verdiği hüzün ve günlerdir solgun olan yüzümün etkisiyle, indirdi yelkenleri suya babam.
"Tamam ama arada gel olur mu prensesim?" Son kelimeyle kalbim hatıralar gemisine binse de, beynimin fırtınası alabora etti onu. Başka bir sesten başka bir nefesten çıkan o sözcük yoktu artık lügatımda.
"Olur tabi babacığım." Dedim yalandan bir gülümsemeyle. Babamla vedalaşıp koşar adım evden çıkarken, tüm duygularımı akıtırcasına boşaldı göz yaşlarım. Beni yakan adam benim için ağlama demişti ya o günden beri tek bir damla düşmemişti ayakta kalmaya ant içmiş bedenimden. Ama şimdi onun için değildi. Babam içindi, kızamadığım hatta mahçup olduğum kardeşim içindi, içime düştüğü günden beri içimde sadece hüznü hisseden bebeğim içindi ve imkansız, imansız bir aşka düşen kalbim içindi.
"Artık ağlama Eylül. Kendini düşünmüyorsan o içindeki can için güçlü kalmalısın." diyordu Deniz park ettiği arabadan çıkarken.
Zaten o içimdeki canı düşündüğüm içindi günlerdir başka bir şeyi -Erdem'i- düşünmeyi kendime yasaklamam. Bir duvar örmüştüm kendime ve arabadan inip göz yaşlarımı silerken, hafiften yıkılan o duvarları tekrar inşa etmiştim.
Arabadan indiğimde bana şaşkınca bakan kahverengi gözler karşıladı beni. Görmeyi en son beklediğim kişiydi doğrusu.
"Ne canı Eylül? Deniz ne diyor böyle?" Bağırırcasına konuşmuştu Berk üzerime yürürken. Kapıyı kapatıp kaşlarımı çatarak cevapladım onu sakince.
"Bunun seni ilgilendirdiğini sanmıyorum Berk." Yanından geçip gitmeye niyetlenmişken sıkıca kavradı kolumu. Tutuşu can yakıyordu ve kurtaramadığım için yerimde durmak zorunda kaldım. Hiç yüzüne bakmadan "Bırak" dedim dişlerimin arasından.
"Bana bir cevap verene kadar bırakmıyorum seni. Sen hamile misin?" Hala bağırarak konuşuyordu Berk ve istemsizce gözlerimi yumdum.

"Evet hamileyim" dedim duygusuzca " Şimdi bırak kolumu."
"Sen- sssen bunu nasıl yaparsın ya bana?" Sinirden kekelemeye başlamıştı ve nihayet kolumu kurtarıp ona doğru döndüm hiddetle. İşaret parmağımın yüzüne doğru sallayıp öfkeyle sıktığım dişlerimin arasından konuştum.
"Sakın, sakın böyle konuşabilmeye cüret etme. Sen bana nasıl yaptın? Nasıl girdin en yakın arkadaşımın koynuna. " Birbirimize öfkeyle bakarken acımasızca devam ettim.
"Demek ki olabiliyormuş böyle şeyler?"
Arkamı dönüp gitmeye niyetlendiğimde sorduğu soruyla duraksadım.
"Babası kim?"
Gözlerimi yumup derin bir nefes aldım ve yürümeye devam ettim.
"Sana babası kim dedim!" diye bağırdığında öfkeyle geri dönüp Berk'i göğsünden geri ittirdim.
"Sana ne lan sana ne! Yetti be sizden çektiğim. Bir düşün artık yakamdan. Babası falan yok. Olamayacak da. Şimdi defol buradan ve sakın bir daha karşıma çıkma."
Avazım çıktığı kadar bağırmam, argo kelimeler kullanarak konuşmam ve sinirden gözüm dönmüş bir şekilde şiddete meyillenmemden dolayı şoka uğrayan Berk'i arkamda bırakıp eve girdiğimde biraz olsun rahatlamış hissediyordum kendimi.
Benden bir kaç dakika sonra Deniz girdi eve ve bana yaklaşıp sıkıca sarıldı boynuma.
"Üzülme hiç bir acı sonsuza kadar sürmez. Elbet bir gün geçecek. Elbet bu acılar dinecek." Sırtımı sıvazlarken başımı sallayarak onayladım söylediği şeyi. Biliyordum bir gün geçip gidecekti. Artık yepyeni bir yolum vardı herkesten her şeyden uzakta.
"Hadi geç içeri dinlen biraz. Ne biliyim televizyon falan izle. Bende sana bir ıhlamur yapayım kek koyayım."deyip mutfağa geçti benim düşünceli arkadaşım.
Koltuğa oturup ayaklarımı uzatırken çoktan televizyon kanallarında gezmeye başlamıştım bile. Aklımı meşgul edecek her öneriye açıktım çünkü.
Tam magazin haberleri sunan kanalı geçmiştim ki gördüğüm şeyle aceleyle geri döndüm.
Bir yandan da saçmalama yanlış gördün diyordu iç sesim. O sırada Deniz her şeyden habersiz içeri girip ıhlamur kupasını tutuşturdu elime. Ama haberi algılayan beynim yüzünden o kupayı tutamamıştı ellerim. Ahşap parke üzerinde tok bir sesle buluşmuştu porselen kupa. Deniz panikle "Bir şey oldu mu? Yandın mı?" derken gözlerimden süzülen yaşlarla cevap verdim ona. "Yanıyorum Deniz cayır cayır canıyorum." Arkadaşım üzerime atılıp hasar kontrolü yaparken ben hala gözlerimi televizyondan ayıramamıştım. Nihayet ona döndürdüğümde yüzümü ellerim kalbimi buldu usulca. "İşte tam burası yanıyor. Öyle bir yangın ki bu söndürmeye kimsenin gücü yetmez şu saatten sonra." Artık gözyaşlarım yerini hıçkırıklara bırakmıştı ve Deniz ne olduğunu anlamamış başımda ne yapacağını bilemeden kalakalmıştı.
"Eylül korkutuyorsun beni ne oldu?"
Ellerim telefonuma ulaşıp tv uygulamasını açarken Deniz anlamsız gözlerle izliyordu beni. Tv uygulamasını açtım ve magazin kanalını bir kaç dakika öncesine ayarlayıp ona çevirdim telefonu. Görmek istemiyordum yeniden. Ama telefonun sesi kulaklarımda uğuldarcasına çınlıyordu.

"Flaş flaş flaş. Ünlü iş adamı Erdem Yiğit gözlerden uzak evlendiği güzel eşi Eylem Yiğit'le, iş adamı Osman Ersoy'un verdiği ortaklık partisinde göz doldurdu. İkilinin birlikte samimi tavırları aşkın büyüsünü bizlere sonuna kadar hissettirdi."
Deniz ne diyeceğini bilemez halde çabucak telefonu kapatırken benim gözümde hala birbirlerine sokulmuş gülümseyen halleri canlanıyordu.
Aklım almıyordu bir türlü her şey nasıl bu kadar değişmişti. Erdem nefret ediyordu Eylem'den. Bir bebek istemiyordu. Şimdi ortada bir çocuk vardı bu muydu olayları bu kadar değiştiren. Gerçi bu güne kadar hiç bir şeyi doğru değildi ki. Hala anlamlandırmaya çalışmam bile saçmaydı. Belli ki oyununun bir parçasıydı bana söyledikleri.
"Deniz ben- ben galiba yapamayacağım" dedim güçlükle yerimden kalkarken. Arkadaşım konuşmaktan korkar bir halde bakışlarıyla neyi diye sorarken devam ettim beni söylemesi bile parçalayacak olan cümleme.

"Sanırım ben, bu yalanların, bu iğrençliğin içine bu masum bebeği doğuramayacağım!"

Merhaba arkadaşlar. Lütfen oylarınızı ve yorumlarınızı eksik etmeyin hikayemden. Çünkü beğendiğinizi bilmeye ihtiyacım var. Teşekkür ederim şimdiden🙏🏻☺️☺️

MASUMİYETİN BEDELİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin