Askerler ağlamaz, düşmanlar sarılmaz.

5.8K 519 277
                                    

--

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.



--

Güçlü olmalıydık.

Ruhumuz parçalara ayrılsa da içimizde fırtınalar kopsa da güçlü kalmalıydık. En azından öyle görünmeli, kendimizden taviz vermemeliydik.

Vicdanımla can çekişircesine büyük bir muharebe içindeydim. Ellerime birinin kanı bulaşmıştı lakin bu benim yerine getirmem gereken vazifemdi. Bir yanım vazifemi yerine getirdiğim için beni desteklerken vicdanım devreye girip yaptığımın yanlış olduğunu yüzüme çarpıyordu. Ben de bu muharebenin içinden sağ çıkamaya çalışıyordum.

Her şey bir anda olmuştu. Mustafa'yı vurmuştum.

"Mustafa'yı vurdum. Onu vurdum." Düşündüğüm şeyleri sesli bir şekilde sayıklarken hala iki büklüm bir vaziyette yerde uzanıyordum. Kalkmaya hatta parmağımı kıpırdatmaya mecalim yoktu.

Karşımda arkadaşını dürtüp ona bağırarak seslenen doktor ise toparlanmama hiç yardımcı olmuyordu. Gözyaşlarım benden bağımsız yanaklarımdan süzülüp toprağa ulaşırken sanki gözyaşlarımı değil de parçalara ayrılan ruhumu akıtıyordum.

Ellerimle kulaklarımı sımsıkı kapatmama rağmen ne çocuğun ağlama sesi kesildi ne de Umut'un arkadaşına seslenmesi silindi kulaklarımdan.

"Teğmen." Şu zamana kadar hiç duymadığım yabancı bir ses kulaklarıma ulaşınca beni, kapıldığım düşünceler girdabından kurtaracakmış gibi umutla baktım ona.

"İyi misiniz Teğmen?" İyi olmam mühim değildi, güçlü olmalıydım. Askerlerimin karşısında ayakta durabilmeliydim. Bir Teğmen olarak düşman askerini vurduğum için askerlerimin karşısında güçsüz durmamalıydım.

Ellerimi kulaklarıma sımsıkı bastırmama rağmen etrafımdaki sesleri net bir şekilde duyuyordum. Hiçbir faydası olmadığından ellerimi kapattığım kulaklarımdan çekerek güçlükle ayağa kalkmaya çalıştım. Çok yorgun hissediyordum.

"Yaralıya bakın." Çatallı çıkan sesimle konuştuğumda o tarafa bakmadan ayağa kalkmayı başarabildim. Bakmaya, göreceğim şeylerle yüzleşmeye cesaretim yoktu.

Askerler Mustafa'nın yanına gittiği an Umut, boğazı yırtılırcasına onlara bağırmaya başladı. "Dokunmayın ona! Pis elleriniz sürmeyin." Dayanamayıp döndüm o tarafa. Onlara yaklaşan askerleri itmeye çalışıyor, başarılı sonuç alamayınca yumruğunu devreye sokuyordu lakin askerlerin fazla olması yaptığı şeyleri boşa çıkarıyordu. En sonunda cebindeki bıçağını çıkarıp tehdit edebilecekmiş gibi onlara sallamaya başladı.

"Dokunmayın diyorum size! Arkadaşımla ben ilgilenirim. Buna izin verin!" Bağırmaktan dolayı kısılmaya başlamış sesine aldırmadan devam etti bağırmaya.

Bakışlarımı ayırıp o tarafa bakmamak için ayakkabılarımda dolandırdım gözlerimi. Orada bir müddet oyalandıktan sonra ellerime kayarak orada takılı kaldı.

UMUT |bxb|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin