Hatunun biri şarkıcı sevgilisinin adını bacağına dövme yaptırıyor. Gel gör ki kızımız şarkıcı sevgilisinden ayrılıp, jet hızıyla başka bir adamla evlenmeye karar verince haliyle o dövme sıkıntı yaratıyor.
Travmayı düşünsene...
Adın Mehmet ama karının ayağında Ahmet yazıyor. Günün birinde çocuk yaptın diyelim, dönüp de ''Baba Ahmet kim? Annem niye senin adını yazdırmadı da Ahmet'inkini yazdırdı?'' diye sormaz mı?
Ne cevap vereceksin?
Adam doğal olarak bu kaygıyla, ''Sildir o dövmeyi'' diyor... Fakat kız sildirmiyor!
Neden mi?
Çünkü adamın kolunda da bir dövme var ve kaderin cilvesine bakın ki dövmede eski karısının adı yazıyor. İkisi de dövmelerini sildirmemekte ısrar edince olay beklendiği üzere mahkemede noktalanıyor ve yıldırım nikahıyla evlenen bu 'dövmeli çift' aynı hızla boşanıyor. Ağustos ayının en matrak magazin haberiydi bu...
Bilmiyorum, hayatınızın herhangi bir döneminde herhangi bir yerinize dövme yaptırmışlığınız var mı?
Benim yok...
Daha doğrusu henüz yok!
Aslına bakarsanız 'dövme yüzünden boşanan çift' haberini okuyana kadar bayağı bir niyetliydim...
Küçük bir araştırmanın ardından şahane bir Temel Reis figürü buldum ve yaptırmaya karar verdim.
Karar verdim ama bir türlü cesaret edemiyordum.
Neyse, üzerinden 5-10 gün geçti...
Mevzudan haberdar bir arkadaş, ''Yaptırdın mı o dövmeyi?'' diye sordu.
''Yok ama istiyorum'' dedim.
''Ne zaman yaptıracaksın peki?'' dedi.
''Çok isteyince...'' dedim.
Çok istemek önemliydi çünkü... Her istediğini değil ama çok istediğini mutlka yapacaksın bu hayatta...
Velhasıl dövmem yoktu ama niyetim vardı. Niyetimin ne kadar ciddi olduğunu göstermek için kendime sürekli ''Ben niye dövme yaptırmak istiyorum? Nerden çıktı bu dövme aşkı?'' diye soruyordum.
Aslında maksadım dövme yaptırmak değildi...
Ruhumla eşleşen, baktığımda sadece gözüme değil, kalbime de bi şey 'söyleyen' bir figürü taşımak istiyordum. Ne bileyim, dövmeme baktıkça bana 'hatırla' desin istiyordum ya da 'unut' desin... Fark etmez... Yeter ki vücudumu büyükşehir belediyesinin ilan panosu gibi hissettirmesin!
Öyle ya dövme dediğinin bir karşılığı olacak ruhunda... Ve o karşılık seni sıkacaksa bir gün hiç mıhlatmayacaksın vücuduna...
Acı ya da tatlı, fark etmez...
İlle seni mutlu etmesi de gerekmez...
Son mutsuzluğunu hatırlatıyorsa ve tövbe ettiriyorsa aynı sebepten tekrar mutsuz olmaya, baktıkça mutsuz eden bir dövme bile yaptırılabilir bence.
Hem sıkılmak ne ki?
Bir keresinde bilge adama ''Yalnız ve mutsuz yaşamanın sırrı nedir?'' diye sormuşlar...
''Yaşamayı bilmem ama yalnız ve mutsuz bir insan olarak ölmenin sırrını verebilirim''' demiş: Her sıkıldığında sıkıldığından vazgeçmek!
Son kararımdı: Bir gün sıkılsam bile vazgeçmeyeceğim kadar 'değer verdiğim' bir dövmem olsun istiyordum...
İşte tam da o ara Beylerbeyi'nde bizim Suat'ın mekanında rakılanırken ortaokul arkadaşım Nebi'ye rastladım. Nebi'nin çok acıklı bir aşk hikayesi vardı. Oya diye bir kıza aşık olmuştu. Çok sevmişlerdi birbirlerini... Ne hayatı ne birbirlerini tanıyorlardı doğru dürüst ama yaşamayı da birbirlerini de çok sevmişlerdi. Nebi yakışıklı çocuktu. benim bildiğim 7-8 kez boynuzlamıştı Oya'yı... Kızcağızın hiçbirinden haberi yok sanıyordu.
Haklıydı, kızın haberi yoktu ama herşeyi bilen ve gören başka biri vardı ki onun adaletinden kaçmak imkansızdı.
Sonunda gün gelecek Nebi'ye de faturayı kesecekti.
Öyle de yaptı. Bizim Nebi'nin yediği haltlardan oluşan yekunun tahsilatı çok kanlı oldu. Bu sefer boynuzlama sırası Oya'daydı. Hazindi, çünkü bu ilahi adaletin tecellisi Nebi'yi askerde yakalıyordu.
Askerlik her erkek için zor bir dönemdi ama Nebi için Oya'dan yediği boynuzun etkisiyle her dakikası zulme dönüşen bir deneyim olmuştu.
Nebi, askerde sigaraya başlamış, 2 kez intiharı denemiş ve henüz 22 yaşında saçlarının yarısı ağarmıştı...
Fakat korkulan olmadı. Hayatın dişlileri her acı gibi bunu da öğütecekti. Nebi askerden döndü. Belki Oya'yı hiç unutmadı ama bu acıyla yaşamayı öğrenmişti.
Yıllar sonra Nebi'yle karşılaşınca biraz da çekinerek o günleri konuştuk.
Kolunu sıyırdı, dövmesini gösterdi.
'Oya' yazıyordu.
''Oha'' dedim... ''Manyak mısın olum sen? Kız hayatını s.kti sen adını mı yazdırdın koluna?''
Güldü.
''Askerden döndüğüm gün yaptırdım bu dövmeyi hacı'' dedi. ''Baktım unutmaya çalışarak hayatım s.kiliyor. Baktım hiçbir türlü unutmak mümkün değil, o zaman 'Tek çare sonsuza dek hatırlamak' dedim''
-Nası lan?
Herifin yüzünde can sıkıcı bir gurur ve sesinde lüzumsuz bir özgüven vardı ve anlatmaya devam ediyordu:
''Düşündüm... Ben en çok bu kızı sevdim hayatta... En uzun onunla seviştim... En çok onunla uyudum... En çok ona sarıldım... En çok onunla ağladım... En çok onun için ağladım... İlk kez onu boynuzladım, ilk kez o beni boynuzladı... En çok ona yalan söyledim... En çok ona doğru söyledim... En çok onun canını yaktım... En çok o canımı yaktı...''
Sonra, durdu: ''Düşünsene moruk, bir yerine bir isim yazıyorsun, o isme her baktığında bütün bunları hatırlatıyor sana... Her ihtiyaç duyduğunda açıp, göz attığın başucu kitabı gibi... Her baktığında yeniden alıyorsun o hiç unutmaman gereken o hayat dersini'' dedi.
Belli olmuştu...
Bu basbayağı bir Zeki Demirkubuz filmiydi ve başrolde Nebi vardı. Bana ise filmin en vurucu sahnesinde yardımcı erkek rolü denk düşmüştü.
Ne diyeceğimi bilemiyordum, bir ara ''İyi de onca acı? Ne bileyim, dövmeye baktıkça canın sıkılmıyor mu?'' diye sordum.
''Kardeş...'' dedi, ''Ben Oya'yı değil ki, o hikayeden aldığım dersi, öğrendiklerimi bedenime kazıttım. Bir daha hiç unutmayayım diye...''
-Sonradan takıldığın hatuınlar arıza çıkarmadı mı peki?
''Böyle anlatınca çıkarmadılar biliyor musun? Çünkü ben Oya'ya olan büyük aşkımda değil, Oya'ya yaptıklarımı başkasına yapmayayım, Oya'nın yaptıklarını da başkaları bana yapmasın diye yaptırdım bu dövmeyi... Oya sadece bu filmin adı... Olayın onunla hiç alakası yok aslında... Ben onun sayesinde yalan söylemekten vazgeçtim mesela... Sevdiğim kızları aldatmıyorum artık... Gecelik terlemeler için kirletmeyi bıraktım tenimi... Seviyorsam eğer, seviyor gibi yaşıyorum...''
İçimden ''Ne Oya'ymış be, kahpelik yapıp başrol kapar mı insan böyle şahane bir filmde?'' diye geçirdim.
Oya napıyordu peki? Ne zaman görmüştü en son? Haberi var mıydı bu olanlardan?
Anlattı...
''Askerden döndüm, yıllar sonraTophane'de bir nargilecide karşılaştık... Önce hiç konuşmadık. Sonra gidip yanına iki laf etmek geldi içimden... Gideyim mi, gitmeyeyim derken, baktım kalktı masadan, gidiyor sandım. Ben de kalktım. Sonra fark ettim ki o da bana doğru geliyor. İki adım kala durdu önümde... Gözünü gözümden ayırmıyordu. Zart diye sırtını döndü, ''Ne yapıyor bu manyak karı yine?'' diye içimden geçirirken üzerindeki beyaz askılı tişörtün omzunu sıyırdı. Dövmesini gösterdi' Oya'nın sırtında el yazısıyla eşek boku kadar ''Nebi'' yazıyordu!!!''
36 yıllık hayatımın en hisli 'Hassiktir'ini o gün Nebi'ye çektim.
Tınlamadı ve devam etti anlatmaya:
''Oya'nın sırtında adımı görünce başladım ağlamaya... Ama nasıl bir ağlama... Sular seller gidiyor. Anırıyorum. Her şeyi unutmuşum o an: Beni aldattığını... Askerde ölümle dans ettiğim günleri... Sadece ağlıyordum. Bir yandan ağlarken bir yandan kolumu sıvazladım ve kızın yüzüne tuttum. Ama bir tuhaflık vardı! Kızın yüzündeki ifadede hiçbir değişiklik olmadı. 1-2 dakika kolumu yüzüne tuttum hatta hafiften gözüne soktum bile denebilir.
Kız en son dayanamadı, ''Kolunu niye yüzüme tutuyorsun, gözlerime mi bakmak istemiyorsun?'' deyince fark ettim ki benim kafa öyle bi gitmiş ki yanlış kolu gösteriyormuşum. Bu sefer başladım gülmeye... ''Pardon yanlış kolu göstermişim'' dedim ve 'Oya' yazan öteki kolumu gösterdim. Bu sefer Oya koptu. Yapıştık birbirimize Tophane'nin ortasında anıra anıra ağladık.''
''Ee sonra ne oldu?'' dedim.
''3 ay sonra evlendik, 5 yıldır evliyiz. Bir kızımız oldu. Adını da 'Oya' koyduk! Ellerinden öper.'' dedi.
Temel Reis kalsın...
Ben galiba yaptıracağım dövmeyi buldum.
Size de tavsiyem, ruhunuza kazınmamış bir şeyi vücudunuza çizdirmeyin.