"Hug„

223 28 55
                                    

Küçükken hiç kimseye aşık olmayacağıma inanırdım. Kimseye bağlı olmayacağımı, kimseye güvenmeyeceğimi, en çok da kimse için kendimden bir şeyler vermeyeceğimi söyler; kendi kendime söz verirdim.

Sanırım söz tutmada iyi değilim.

Onunla rüzgarlı fakat oldukça güzel bir bahar gününün öğle vaktinde tanıştım.

Çalıştığım kitapçıdan çıktığımda havanın güzelliğine kapılıp yandaki geniş parkta buldum kendimi. Ağaçların yaprakları rüzgarla birlikte dalgalanıyor, çıkardıkları hafif hışırtılarla ayrı bir huzur veriyordu. Güneş önündeki bulutları yok sayarcasına parıldamaya devam ediyordu.

Kafamı ilerideki ağaçlara çevirdiğimde gerçek güneşi gördüm.

Sırtını bir ağaca dayayarak uzanmış, gölgesi altında müzik dinliyordu. O da güneş gibi gölgeyi yok sayıyor, adeta o kusursuz yüzüyle parıldıyordu. Öylesine kapılmıştım ki güzelliğine ayaklarımın ona doğru ilerlediğini dahi anlayamadım . Tek düşündüğüm yakınlaştıkça daha da parladığıydı gözümde. Gözleri kapalı, kulaklıkları takılı olduğundan farketmedi yanına geldiğimi. Giderek yaklaştığımda ne diyeceğimi, nasıl dikkatini çekeceğimi düşündüm kara kara. Ve fark ettim o anda;

Kolları yoktu.

Bir an duraksadım öyle. Her zaman karşılaştığım bir durum değildi sonuçta. Fakat toparladım kendimi çabucak. Ne olmuştu ki kolları yoksa? Kanatları koparılmış bir melek gibi olduğunu söyledim içimden.

Ufak bir özgüvenle karşına geçip bağdaş kurarak oturdum. En samimi gülümsememi takınıp ona doğru baktım. Yavaşca gözlerini açtı, karşısında beni görünce irkilmiş gibi göründü. Beni süzdükten sonra kaşlarını çattı ve şekilli dudaklarını araladı;

"Ne istiyorsun?"

Kaşlarını çatıp bir an önce oradan gitmemi ister gibi baktığında üzülmüştüm doğrusu. Fakat konuştuğunda... Kulaklarım ilk kez duyuyormuş gibi hissettiriyordu. Sesinin tınısı o kadar huzur vericiydi ki sinirle sorduğu soruyu dahi şarkı söylüyormuş gibi algılamıştım.

"Daha ne kadar psikopat gibi sırıtmayı planlıyorsun?"

Ve güldü. Dudaklarının incelmesi, gözlerinin kısılıp minik, öpülesi kırışıklıkların ortaya çıkması... Kısacası yüzünün her detayı... Her detayını keşfetmek, bakmak ve hiç ayrılmamak isteği bir anda gelip kalbimin tam ortasına kuruluvermişti. Kendimi yeryüzünde bulduğum güneşin büyüsüne kaptırıp bedenimi yönetmesine izin verdim. Dudaklarım kendiliğinden aralandı;

"Parıldıyorsun, güneş gibi... "

Şaşkınca yüzüme bakıp kaldı bir süre. Sonra hafif kızarmış yanaklarıyla kaçırdı gözlerini. Sonra aklına bir şey gelmiş gibi yeniden çattı kaşlarını. Aceleyle konuştu;

"Eğer JooHeon'un itlerinden biriysen dalganı geç ve git. Bela istemiyorum."

"Her kim ise onu tanımıyorum. Sadece geçiyordum ve büyünüze kapıldım diyelim."

"Dalga geçmeyeceksin yani?"

"Ne dalgasından bahsediyorsun? Dalgaya alınamayacak kadar güzelsin"

"Evet evet. Bir balık kadar hem de." Gülüp bacaklarını salladı.

Gülümsemesinin güzelliğine güldüm.

"Kanatsız melek demeyi tercih ederim. Kanatların olsaydı ancak öldüğümde böyle bir güzellik görebilirim çünkü."

Yanakları al al olmuş, bakışları hemencecik yer ile buluşmuştu. Fakat sırıttığını görebiliyor, kalbimde kelebeklerin tepinmesine izin veriyordum. Kıkırdayarak sordum;

"hug„ || ykh + lmhHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin