İlk bölüm şimdi... Ama ikinci bölüm azıcık gecikebilir...
.............................
Kabuslar görüyorum anne...
Beni sular alıp gidiyor,
Senin ellerin beni içinden alıyor...
Ama yine de kurtulamıyorum,
Yaşarken boğuyor beni o korkular....Nefesim kesilmek üzereydi, bu sefer son diyordum. Kurtulamayacaktım. Bu sefer o parlak ışık da yoktu. Annemin eli de yoktu o aydınlığın bitiminde. Sonra koca bir el yakaladı beni ve o karanlık suyun üstüne çıkardı. Kapkara gözler gözlerime odaklanmıştı. Sadece gözlerini görebiliyordum. Yüzünde siyah bir peçe vardı. Başında da siyah beyaz bir şey sarılmıştı. En fazla on beş yaşındaydı. İstanbul’da böyle birinin olmadığı kesindi. İyi de ben neredeydim o zaman?
Sonra çocuk birden kayboldu. Peşinden koştum. Koştum... Ama göremiyordum. Dar sokaklarda ağlıyordum. Ayaklarım çıplaktı. Elimde yine o yırtık bez bebek vardı ve işte yine o tanıdık tahta mavi kapı...
Elimle ittim, bu sefer açıldı. Hep kilitli olurdu halbuki...
İçeri geçtim, her yer gazellerle doluydu. Ayaklarımın altında çatırdıyordu. Kırmızı boş bir beşik gördüm. Elimi üstüne koyduğum an, paramparça oldu. Hemen çekildim. Sonra arkadan bir ses duydum. O çocuktu ve bana ‘DİCLE’ dedi... iyi de benim adım Yaren’di, peki Dicle kimdi?Önümde ağlayan altı yaşındaki kız çocuğuna baktım. Bana çok benziyordu, ama ben gibi değildi. Saçı başı dağılmıştı. Üzerindeki elbiseler ıslaktı. Sonra üzerime dokundum, kupkuruydum. Demin suya düşmüştüm ben, neden kuruydum? Kız adama elini uzattı.
“Kurtar beni...” dedi. İyi de ben ona zarar vermezdim ki? Onu kucaklamak istedim benden kaçtı. İçim acıdı. Bu kız kimdi? Ben kimdim? Bu çocuk kimdi, neyimdi? En önemlisi Dicle kimdi?*
Terler içinde uyandı. Yine o rüyayı görmüştü. Karanlık sular, mavi kapı... Ama bu sefer annesi değildi onu kurtaran, genç bir delikanlıydı. Evet uzun boyluydu, yapılıydı ama çok büyük değil gibiydi. Kimdi bu? Bu rüyalar artık onu boğuyordu. Aşağı indiğinde hala rüyanın etkisindeydi. Gördüğü terapilerde işe yaramaz olmuştu. Hatta onu uyutan ilaçlar yüzünden daha kötü oluyordu. Annesi onu görünce hemen gülümsedi.
“Yaren’im, günaydın.”“Günaydın annem, nasılsın?”
“İyiyim benim güzel kızım, asıl sen nasılsın?”
“Ben de iyiyim. Bugün sınav sonuçları açıklanacak, heyecanlıyım biraz.”Annesi elini tuttu. “Sonuç belli, bence kesin kazanmışsındır Boğaziçi üniversitesini.”
Kız gözlerini kaçırıp, önündeki kahvaltı tabağına odaklandı. Babası da mutfağa girince, söze o girdi.
“Elbette ki kazanmıştır. Zekidir benim birtanecik kızım.”O sırada bahçe kapısında dikilen genç adam yalancı bir kızgınlıkla kaşlarını çattı. “Kıskanıyorum ama. Ne demek birtanecik? Biz neciyiz, ramazan davulcusu mu? Bazen hakikaten evlatlık olduğumu düşünüyorum."
Yaşına göre dinç olan Yusuf bey oğluna döndü. “Kes lan, kerata. Sen kız mısın? Gerçi kız gibi kıskanıyorsun. Sen de benim birtanecik oğlumsun o da kızım.”
Berk gülümseyerek geçti içeri. “Anne bütün çiçeklerini ilaçladım.”“Ah benim çalışkan oğlum, teşekkür ederim.”
Berk annesinin başına öpücük kondurdu. “Sen de benim ağustos böceğimsin.”
Yaren rüyanın etkisinden çıkabilmiş ve abisine dil uzatmıştı. “Kıskandın mı kız çekirge?” deyip, ona da sarıldı.“Ne kıskanacam be, pis ayçiçek yağı. İşin gücün yağcılık.”
Yanındaki sandalyeye oturdu ve yanağını sıktı. “Aa bunlar gerekli şeyler. Sana da tavsiye ederim.”
Gülerek kahvaltılarını yaptılar. Yaren koltuğa oturduğunda abisi odaya elindeki dizüstü bilgisayarla girdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KALBİM DÖKÜLÜYOR SANA - Doğu Serisi II -FİNAL
RomanceYüreğini kapkaranlık sularda bırakan küçük bir çocuk... O karanlık sulara altı yılını gömen bir kız... DİCLE VE FIRAT... Aktıkları yerler apayrı olsa da yolları bir yerde birleşecekti. Onları birleştiren ise yine o karasular olacaktı... Daha on seki...