Keyifli okumalar.. Önceki bölümde yeterince ilgi almadı sanırım artık okunmayan bir hikaye olmaya başladı? :)
‘’Herkes aynaya baktığında kendini görür. Ben kendimden başkasını da görmekteydim. Ben bazen ben değildim.’’
Merkez/ Olay günü/ Ofis
Gökhan ofisinde olay yeri fotoğraflarını inceliyordu. Çekilen fotoğraflarda çok eskiye dayalı cesetlerinde olduğu görülmekteydi Kapı tıklandı ve aralıktan kafasını uzatan babası oldu:
-Girebilir miyim?
-Tabi.
Babası masasının diğer tarafında kalan sandalyelerden birine oturdu ve masada çekilmiş fotoğraflara gözü takıldı:
-Bu vahşet, dedi gözlerini irileştirerek.
-Kesinlikle, diye onayladı Gökhan.
Babası fotoğrafları eline almışken surat ifadesinde değişme yoktu. Nedense en eski ceset fotoğraflarına bakıyordu. Sanki eski dostunu anımsamaya çalışır gibi. Diğerlerine bakmadı. Gökhan masayı toparlayarak:
-İçecek bir şey? Diye sordu.
-Kahve, lütfen.
Aralarında bir baba-oğul ilişkisi dışında mesafeli bir ilişkide vardı. Gökhan kadınlardan yana hep şanssız olmuştu. Annesi o 15 yaşındayken hayata sonsuza dek veda etmişti ve tabi ki karısı… Gökhan şu an 29 yaşında henüz orta yaşlarına girmemiş genç biriydi. Karısıyla 20 yaşında tanışıp evlenmişti. Karısının ölümünün üzerinden ise henüz 3.5 sene geçmişti. Babası annesinin ölümünden sonra kendisini işine adamış ve başarılı bir doktor olmuştu. Genelde yurt dışına çıkar, konferanslara katılır ve ameliyatlara girerdi. Bu yönden Gökhan kendisini babasına benzetiyordu. Karısının ölümünden sonra kendini işine vermişti. Babası yarında yurtdışına çıkacaktı ve Gökhan belki de yeniden yalnız kalacaktı. Kapı tıkladığında gelen kahveleri getiren memurdu, Gökhan yalnızca başını sallayarak teşekkür etmekle yetindi. Babası sessizliği bozdu:
-Ben yokken kendine iyi bak Gökhan. Uzun süre geri dönmeyebilirim ve yalnız kalmanı istemiyorum.
-Hadi ama baba çocuk değilim, biliyorsun.
-Biliyorum fakat yaşadıklarından sonra ne olduğunu da biliyorsun.
-Evet. Cengiz yakında burada olacak, endişelenme.
-O iyi mi?
-Sanırım.
Kahvesinin dibini bırakarak ayağa kalktı:
-Ben eve geçip, eşyalarımı alacağım sanırım sende benimle havaalanına gelemeyeceksin o yüzden vedalaşmamız gerek.
-Vedalar… Hiç bitmeyecek mi? Bunu sevmiyorum.
-Bende…
Babasıyla kısa bir vedadan sonra Gökhan yerine oturdu. Vedalaşmalar onu sıkıyordu. İçine sanki kara bulutlar çöküyor, yağmurlarını da gözlerine bırakıyorlardı. Ne ara bu kadar duygusal olmuştu? Toparlandı. Kapı yeniden tıklandı. Bu sefer gelen Eylül’dü:
-Oturabilir miyim?
-Elbette!
-Dosyaya göz atmak için geldim. Belki bazı teorilerimiz olur.
Dosyayı Eylül’e uzatırken ellerinin terlediğini hissedebiliyordu. Eylül dosyayı detaylı bir incelemeye koyulmuştu. Gökhan ona uzun süredir baktığını fark ederek dikkatini başka şeylere vermeye çalıştı. Çekmeceyi açtığında karşılaştığı şey günlük oldu. Hadi ama! Bunu buradan almamış mıydı? Onu masanın üzerine çıkarınca Eylül’ün dikkati de oraya kaymıştı:
-Günlük tuttuğunu söyleme.
-Ah! Tabi ki hayır. Bu o katilin günlüğü.
Eylül heyecanlanmış gibiydi:
-O katil? Benim düşündüğüm kişi mi? Vay canına! Okuyabilir miyim?
-Bir polis olduğuna göre evet.
Eylül bu sefer günlüğü okuyordu. Gökhan ise dosyaya yeniden bakmaya karar verdi. Aradan belki de 10 dakika geçmişti fakat sıkılmıştı:
-Otopsiler tamamlanmış mı?
-Sanırım, diye yanıt verdi Eylül başını günlükten kaldırmadan.
-Ben iniyorum. Onu bitirince sende inersen sevinirim.
-Hı hı…
Gökhan kapıdan çıktıktan sonra koridordan geçen herkes bir anda kaybolmuştu gözünün önünde. Etrafa baktı. Kimse yoktu. Sol tarafında asansör vardı. Asansör kapısının açılış sesini duydu ve kafasını o yöne çevirdi. Kapı açılınca gördüğü manzara hiçte hoş değildi. Eylül’ün kafası tavandan aşağı asılmış ve altında kan gölü. Bedeni ise duvara çivilenmişti. Asansörün aynasında da: ‘’Senin için döndüm dedektif’’ yazıyordu. Gökhan’ın nefes alış verişleri sıklaştı. Boğuluyormuş gibi hissetti. Kapıyı birden hızla açıp içeri girdi. Eylül’ün ona bakan şaşkın gözlerini görünce rahatladı:
-Neler oluyor?
-Hiç. Yalnızca sıcak. Fazla.
Bu cevap yersiz olmuştu daha fazla açıklama yapmamak için çıktı. Koridor eski halindeydi. Gelen geçen kişiler, meşgul birçok insan… Asansörün kapısının açılış sesini duydu ve durdu. Kapı açıldı. İçeriden birkaç kişi indi ve birkaç kişi bindi. Rahatlamıştı. Asansöre yönelecekken durdu ve geri dönerek merdivenlerden inmeye başladı. En alt kata geldiğinde maske ve eldivenleri takarak normalinden fazla kalabalık olan adli tıp odasına girdi. Bir sürü ceset. Mine’yi buldu:
-Hepsi birleştirildi mi?
-Evet ve en eskisi tahmin edildiği gibi 10 sene öncesine ait.
-10 sene hukuktan kaçan bir adam?
-Sanırım.
-Bağlantıları?
-Hepsi akraba.
-Belki de toplu töre vakası?
-Şu durumda komiklik yapma Gökhan.
-Tamam Mine Hanım, dedi Gökhan alayla ve cesetleri incelemeye koyuldu.
Çoğu çürümüştü yeni olanı ise iğrenç görünümdeydi. Ama Gökhan alışmıştı. 15 ceset ve hepsi akraba mı? Büyük olay!
-Katil totem direği haline neden getirmiş olabilir bunları Gökhan?
-Bilmiyorum belki de bu onun inancıyla alakalıdır.
-Belki de.
Cesetler genelde göğüsten tek darbeyle öldürülmüş kişilerdi. Parçalanma aşaması ölümden sonra yapılmıştı. Yine de acılı ölümleri olmuştu. Gökhan buradaki işini bitirdikten sonra ofisine geri dönmek için çıktı. Kapıyı açtı ve masanın üzerinde günlüğe iliştirilmiş bir notu görünce şok oldu. Oraya gitti :
‘’Şimdi bir kalabalığın ortasında geçerken düşündüğüm şey ‘’Hangisini kurban seçmeliyim?’’
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Katilin Notları 2
Mystery / ThrillerOyun oynamayı seviyordu. Şimdi geri mi dönmüştü? Ama o ölmüştü. O zaman bıraktığı namın bir varisi mi vardı? Belki de gerçek katil aslında buydu!