4. Bölüm : Masumiyet

128 14 2
                                    

-PANZEHİR-

YAZAR NOTU: Önceikle hikayem 100 okuyucuya ulaştı. Hepinize teşekkür ederim. Bugün benim Başak'ımın doğum günü. Onunla Öznur YILDIRIM'ın düşüncelerini kaleminden sayfalara akıttığı Yabancı sayesinde tanıştık. Bölüm yazarken tıkandığımda hep bana fikir verdi. Onu tanıdığım için pişman değilim. Doğum günün kutlu olsun Ediz ÇAĞIRAN'in küçüğü...

''Kardeşim yaklaşık iki yıldır tedavi görüyor.'' Yaslandığım omzundan ona bakarken ''Lösemi hastası.'' diyerek yanıtladı soru soran gözlerimi. ''O benim her şeyim. Daha altı yaşında. İsmi Irmak. O kadar güzel ve masum ki... Gözleri uçsuz bucaksız bir deniz gibi. Ona kıyamıyorum. Minik bedeni iki yıldır bu hastalığı taşımaya çalışıyor. Tedaviye başladığımız zamandan beri git gide zayıfladı. Küçük bedeni daha da ufaldı.'' Bunları anlatırken kaskatı olan sesinin giderek tizleştiğini fark ettim. Gözleri dolmuştu. Baktığımda ruhumu bir güneş gibi aydınlatan gözlerini şimdi yağmur dolu bulutlar kaplamıştı. Bugün onun gözlerinde hava bulutluydu. Ama bir sorun vardı: Ben bulutlu havayı hiç sevmezdim. Onu teselli etmem gerekirdi. Gözlerini kaplayan bulutun arkasındaki güneşi gün yüzüne çıkarmam gerekiyordu. Onun yanında olmalıydım. ''Ağlama.'' diyerek onu teselli etme projeme kollarımı sıvadım. ''Sen dışardan çok güçlü biri gibi görünüyorsun. Yıkılmaz bir duvar gibi. Gözlerin çok farklı. Kimi zaman insanın içini ısıtırken kimi zaman insanı ürkütüyor. Ama bu gözler asla yağmuru sevmez. O yağmurun arkasında bir gökkuşağı var ve ben bunu görmek istiyorum. Renkleri bana huzur veriyor. Ağma.'' Bana baktı ve gülümsemeye çalıştı. O kadar sevimli ve masumdu ki... Dışardan aşılmaz bir dağ gibi görünüyorsun ama o dağın arkasında seni bekleyen bir yol var.'' Bartu şaşkınca beni izliyordu. Gözlerini bedenimde hissediyordum. Düşüncelerimi ağzım ile tanıştırdıktan sonra yanağımda bir baskı hissettim. Beni öpmüştü. Beni yanağımdan öpmüştü. Yanağımı elim ile buluşturduktan sonra ona baktım. Şaşkınlığıma onun gülümsemesi eşlik ediyordu. ''Masumluğuna ve içten oluşuna dayanamıyorum.'' dedi beni öpen dudaklarını aralayarak. Ona hiçbir şey söyleyemedim. Sözü sessizliğe teslim ederken dudaklarım aralandı ve ''Artık kalksak iyi olacak.'' diyerek sessizliğimizi bozdum. Cebinden telefonunu çıkardı ve saate baktı. Yüzünü aydınlatan telefonun ışığından yüzümüz aydınlanırken saatin gece on bir olduğunu gördüm. Zaman ne kadar çabuk ilerlemişti. Bartu yavaşça ayağa kalkıp kumsalda kum olan pantolonunu silkeledi. Daha sonra kalkmam için elini bana uzattı. Elim eline kalkmam için eşlik ederken burnum ise inanılmaz kokusu karşısında diz çöküyordu. Gözlerim ise Türk standartlarına göre istisnaya düşen bedeninden payına düşeni alıyordu. Beni kendine o kadar güçlü çekti ki şişik kaslarının hava ile dolu olmadığını fark ettim. Karnındaki baklavalarını beni kendine çekmesi ile hissederken nefesim kesilmişti. O kadar yakındık ki hızlı ve düzensiz atmaya başlayan kalp atışlarıma karşımdaki bedenin benimkine zıt bir şekilde düzenli ve ritmik atan kalp atışlarının eşlik ettiğini duyabiliyordum. Aldığı oksijeni akciğerlerine doldurarak karbondioksit olarak bedenime üflüyordu. Kalp atışlarımızı duyacak kadar sessizleşen ortam Bartu'nun dudaklarının açılması ile son buldu. ''Yapma. Çok yakınımdasın. Senden uzak duramıyorum. Seni de kendi zehirli suyumla boğamam. Buna dayanamam. Sen çok masumsun.'' Ona anlamayan gözler ile baktım. Gözlerimiz yine buluşmuş, kumdan kale yapıyordu. ''Sen kötü biri değilsin. Ben seni çok az tanıyorum ama aklımda şüphe yok. Gözlerin böyle söylemiyor.'' Bana kısa bir süre baktı ve beni hemen kendine yasladı. Rüzgardan uçuşan saçlarıma öpücükler kondurdu. Ben ise ellerimi beline sarmıştım. Kelimeler teker teker öpücüklerinin arasından çıkıyordu. ''Pişman olacaksın.'' Ona aldırış etmeden ''Denemezsem pişman olurum.'' diyerek karşılık verdim.

PANZEHİR -Yaz aylarına ertelendi.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin