Her cevabım sensin, hem de her bilmecem

277 33 39
                                    

Günümüz..

Minseok hızlı adımlarla odasına çıkıp gardropun üzerine kaldırdığı büyük kutuyu aldı ve salona Kihyun'un yanına indi. Bugün haftasonuydu ve arkadaşının günler önce yaptığı teklifi kabul edecekti. Çünkü fazlaca merak ediyordu Kim Jongdae'nin kalbinde hala ne kadar yer ettiğini. Kutuyu geniş salonda halının tam ortasına bıraktı ve yanına ilişip bağdaş kurdu. Kihyun ise şaşkın şaşkın ona bakıyordu.

"Teklifini kabul ediyorum. Yıllardır açmadığım bu anı kutusunu açacağım ve hala ona ne denli aşığım göreceğim ama bundan Sehun'a bahsetmeyeceksin Kihyun." kalbi hızla çarpıyordu. Bunu kaldırıp kaldıramayacağına dair bir fikri bile yokken bir de bunu yaptığını öğrenen öfkeli Sehun ile uğraşamazdı.

"Neden?" oturduğu koltuktan kalkıp, yer Minseok'un karşısına yerleşti.

"Çünkü bu kutuyu attığımı sanıyor. Atmadığımı öğrenirse kıyameti kopartır. Bana söz ver, Sehun öğrenmeyecek." yıllar önce bu kutudan kurtulmasını söylemişti Sehun. Çünkü bu kutu hayatında Jongdae'ye ait olan her şeydi ama yapamamıştı. Hatta boynundaki dövmeyi bile sildirmeyi teklif etmişti ama bu Minseok'un kesinlikle kabul etmeyeceği bir şeydi. Jongdae'yi bitirmek için uğraşsada anılarından kurtulamamıştı, onlar en huzurlu hissettiği anlardı. Onlar ilk aşkına dair son kırıntılardı. İstesede Sehun kadar acımasız davranamıyordu onlara. Karşısında görse ne yapardı kestiremese de, şimdilik anılarından vazgeçmek istemiyordu. Zaten saçmalıktı eğer bunlardan kurtuluyorsa dokunuşlarının her an gezindiği tenini de söküp atmalıydı iskeletinden.

"Söz veriyorum Min, o hödük herife tek kelime etmek yok." gülümseyip serçe parmağını uzattı Minseok'a bu aralarındaki bir nevi söz kilitiydi. Serçe parmaklar birbirlerine kilitlenir ve söz sonsuza kadar mühürlenirdi. Minseok'da gülümseyerek karşılık verdi arkadaşına ve hazır olduğuna dair derin bir nefes aldı.

"Bak ben sadece ona dair kalan hislerini görelim ve buna göre hareket edelim diye söyledim. Eğer sen anılarında boğulmaya hazır değilsen yapmak zorunda değilsin Minnie." Kihyun arkadaşının elini sıkıca tutu destek verircesine.

"Hazırım, yani bunu tek başıma asla yapamam Kihyun. Şimdi sen varsın, hala ona mı aitim görmek istiyorum." burukça gülümsedi. Kihyun biraz sivri dilli ve fazla pimpirikli bir adamdı. Hatta bazen çok fazla sabit fikirli ama oturup sakince düşündüğü zamanlarda Minseok'a hep destek olmuştu. Yıllarca iyileşmesine yardımcı olduğu yetmezmiş gibi birkaç azarlamanın ardından da olsa anılarında onunla kaybolmaya eşlik etmeyi kabul etmişti. Aslında farkında olmasalarda Sehun ile Jongdae'ye olan öfkeleri aynıydı ama kendisi için ona bile tahammül edeceklerini çok iyi biliyordu Minseok. Sehun, Jongdae'yi kabullenerek bunu yıllar önce yapmıştı zaten. Kihyun'un şu an yaptığıysa bu tahammülün ilk adımıydı.

"Pekala o zaman kapağı açıyorum." bir cevap bekledi Kihyun, Minseok başını onaylarcasına salladı sadece. Kalbinin atmadığını hissediyordu, nefesi kesilmiş, konuşmayı unutmuştu. Kutunun içinde neler çıkabileceğini bile unutmuştu o an. Kutu tam olarak Jongdae'nin ta kendisiydi. Kihyun aldığı onayla kapağı açtı. Kutu ağızına kadar doluydu, önlerindeki büyük kutu Minseok'un tam dört senesine tanıklık ediyordu. En üstte küçük bir kutu vardı, içindeyse bir yüzük.

"Bana bu yüzükle evlenme teklifi etti. İçinde dövmemin sözleri yazıyor." Minseok kutuyu eline alıp hasretle baktı ve içindeki yazıları Kihyun'a gösterdi. "Aşk tanrının bir hediyesidir. Bu benim en sevdiğim kitaptan bir alıntı, sonra dövmesini yaptırmıştım. Ona hep sen tanrının bir hediyesisin derdim, benim için en güzel hediyeydi Kihyun." yutkundu, daha yeni başlamışlardı ama canı yanıyordu.

Find Me/chenminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin