Gözlerinde bir yer, hiçbir haritanın göstermediği

290 32 29
                                    

Günümüz..

Minseok şimdi yapmam dediği her şeyi yapıyordu. O gün evine gelen ilk aşkını gözünü kırpmadan kovmuştu ama şimdi olmaktan hep korktuğu o yerdeydi. Kendi iradesiyle Jongdae'nin ayağına gelmişti. Evini basmasının üzerinden neredeyse bir hafta geçmişti ve söylediği gibi Jongdae asla vazgeçmiyordu. Bir hafta boyunca her gün hediyeler göndermiş ve en sevdiği çiçekleri kapısına dizmişti. Hırslı bir adamdı Jongdae, kaybetmek ona göre değildi. Bu yaptıklarının tek sebebiyse, Minseok'a göre böyleydi tabi, Sehun'a karşı kaybettiğini düşünmesiydi. Minseok ona hala çok aşıktı bunu geçen sefer alev alev yanan kalbi kanıtlamıştı ama Jongdae'nin aşkına olan güvenini yıllar önce kaybetmişti. Şimdi bu güvenin tekrar yeşermesini istiyor muydu?

Kafası fazla karışıktı, bedenindeki her zerre hala onu arzuluyordu. Bunu istemsiz de olsa verdiği tepkiler açık ediyordu. Bazen rüyalarında bile onu istiyor ve kendisini ateşli bir seksin ortasında buluyordu. Bu görüntüler istemesede onu tekrar gördüğünden beri daha da artmıştı ve her sabah erekte bir şekilde acıyla uyanmak onu deli ediyordu. Son sekiz yılda ne zaman Jongdae'yi bu denli arzular olmuştu? Ne zaman tüm arzuları onun tarafından doldurulmakla ilgiliydi? Her zaman en zayıf noktalarını keşfedip onu baştan çıkartırdı ve Minseok zayıf noktalarını tekrar ona sunmamak için kendisiyle savaş veriyordu. Bir yanı hala Jongdae'nin dokunuşlarına aitken, bir yanı varlığıyla acı çekiyordu.

Jongdae'nin gidişinin ardından kimseyi eve kabul etmemiş ve eskiyle baş başa vakit geçirmek istemişti Minseok. Bu bir haftanın sonunda da düşünmüş ve kendisini dört senesinin geçtiği Red Lions'da bulmuştu. Belki de tek yapması gereken yüzleşmekti. Geçmişle yüzleşmek, acılarıyla yüzleşmek, hala var olan aşkıyla yüzleşmek. Jongdae'nin orada mı yoksa evde mi olduğunu bilmiyordu. Sadece bir zamanlar arkasına bakmadan çıktığı eve şimdi tekrar gitmeye cesareti yoktu. Aslında Jongdae'ye dair hiçbir şeye cesareti yoktu. Lion'a ait o dar sokağı geçerken gördüğü eski araba ve yüklenen anılar içeri girdiği an daha ağır gelmişti yüreğine. Artık onun burada olduğuna emindi ve kalp atışları hızlanmıştı. Dizleri titriyordu, her an vazgeçmek üzereydi. Kihyun'a hastaneye gideceğini söyleyip izin aldığında, tek ilacının; Daegu'de, Jongdae'nin kolları olabileceğini düşünmemişti.

İçeri girmesiyle anılar bir rüzgar gibi çarptı suratına. Mekan eskiye göre daha moderndi ama o asi havasından bir şey kaybetmemişti. O çok sevdiği rock şarkılar hala tüm mekana hakimdi. Üzerinde Jongdae'ye ait olmaktan son anda sıyrıldığı bilardo masası hala yerli yerindeydi. Yarısı cam duvara yaslı L koltuklu masaların renkleri ve koltukların kaplamaları değişmişti. Onların dışında ortalara dağılmış masaların modelleri de değişmiş ve bar kısmı yeniden dizayn edilmişti. O leş gibi alkol kokusu hala mekanın üzerine sinmiş durumdaydı, hatta tek eksiği sis oluşturan sigara dumanlarıydı. Şu anda olmayışının sebebiyse muhtemelen havanın aydınlık olmasıyla kimsenin buraya gelmemiş olmadıydı. Her zaman olduğu gibi hava kararmaya başladığı an masalar da dolacaktı.

Olduğu yerden mekanı inceliyor olması dikkat çekmiş olacakki oturan birkaç masanın bakışlarını kendi üzerine çekmişti. Şu anki dış görünüşü masalara yayılmış gençlere göre daha farklıydı. Eskiden giydiği çılgın deri ceketler yerine artık paltolar veya şimdiki gibi salaş kot ceketler giyiyordu. Üzerinde isyan eden cümleler bulunduran tişörtler yerine daha düz tişörtler, kazaklar tercih ediyordu. Kulağındaki deliklere zincirler geçirmek yerine, küçücük taşlar takmayı seviyordu. Eski yırtıklı, dar pantolonlarıysa çoktan tarih olmuştu. O zamanların izini taşıyan tek şey tenini süsleyen dövmesiydi. Minseok emindi, şu an onu süzen herkesin kafasında 'Bu herifin burada ne işi var?' sorusu geçiyordu. Haklılardı, Minseok'un orada ne işi vardı?

Find Me/chenminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin