Meriç'in beni eve bırakmasının ardından gece boyunca düşündüm. Olmazdı olamazdı. Kırgındı bir kere kalbi. Ben ona merhem olamazdım. Benim kendi yaralarımı sarmaya bile cesaretim yoktu. Ailevi sıkıntılarımdan dolayı burnumun ucunu göremezken, onunla hayata bir pencere açamazdım. Babam kalbimde derin bir yarayken kimseye merhem olamazdım anlayacağın.
O günden sonra Berat ve Işıl sevgili olmuşlardı. Berat daha fazla bekleyemeden Işıl'a açılmıştı. Işıl beklediğimiz kadar kötü bir tepki vermedi. Tek söylediği şey "Deneyelim."di.
Meriç ile beni sorarsanız yakın arkadaştık artık. Sabahtan akşama kadar Terk edilmiş hastanenin bahçesinde oturup muhabbet ediyorduk. Bolca attığımız kahkahalarımızın ardında acılarımızı gizliyorduk. O hiç sormadı. Ben de ona hiç sormadım. Zamanı geldiğinde her şey anlatılacaktı zaten. Aramızdaki güven bağlarını atıyorduk bir nevi.
Bugün sabahtan akşama kadar evdeydim. Yaz tatilinde yapılabilecek en güzel aktivitelerden biriydi sanırım. Gün boyu evde pijamalarla oturup film izleyip kitap okumaya bayılıyordum. Saat gece yarısına gelmişti. Uyumak için yatağıma doğru geçtiğimde, telefonun titreşimi ile ürktüm. Kim arar bu saatte diye düşünürken telefonu elime aldım. Arayan Meriç'ti. Hiç bekletmeden açtım telefonu. "Efendim Meriç." dedim uykulu sesimle. "Rahatsız ettiğim için üzgünüm. Müsait miydin?" dedi. Sesi çok kötü ve boğuk geliyordu. Sanırım ağlamıştı. "Tabii müsait im dinliyorum." dedim uykulu sesimle. "Uykulusun sanırım en iyisi daha sonra görüşelim." dedi. "Hayır dinliyorum." dedim. Gecenin ağırlığı gözlerime çökmüştü neredeyse uyuyup kalacaktım. "Hadi güzelim uyu sen yarın görüşelim olur mu ?" dedi. Yarın görüşsek daha iyi olacaktı yoksa şu an konuşurken uyuyup kalacaktım. "Yarın saat iki de mekan da ol o zaman." dedim. "Tamam iyi geceler güzellik." dedi. "İyi geceler kokusu güzel." deyip kapattım telefonu. Çok samimi konuşuyorduk fakat arkadaştık işte. Bana o gözle bakmadığını biliyordum. Daha fazla düşünmeden telefonu bırakıp gözlerimi kapattım.
Sabah erkenden kalkıp duşa gidim. Her zaman ki gibi sade bir şekilde giyinip, kahvaltıya indim. Babam kahvaltı masasının başında oturuyordu. Nefret eden bakışlarıyla boydan boya süzdü beni. Hiç sesini çıkarmadı. Sessizlik altında kahvaltımızı ederken "Nereye gideceksin? Giyinmişsin izin bile almadın. Bir baban olduğunu unutuyorsun." dedi. Yine başlamıştık. Babam çok geri görüşlü bir adamdı. Tek kavga sebebimiz buydu aslında. Ama bana hayatı zehir etmeye yetiyordu. İstediği olmayınca çılgına dönüp şiddet uyguladığı bile oluyordu. Ama ben de onun kızıydım unutuyordu. Kan çekecek ya benim de istediğim olmayınca yakıp yıkıyordum. Dilimin ayarı yoktu. "Arkadaşlarımla görüşeceğim." dedim usulca. "Hayır gitmeyeceksin. Bugün de evdesin otur ders çalış!" dedi. Ufaktan tepem atmaya başlamıştı bile uzun bir kavganın habercisiydi bu. "Hayır gideceğim! Dün de tüm gün evdeydim. Bunaldım dışarı çıkacağım."
Sinirden parlayan gözleriyle elindeki çatalı bıçağı fırlatarak "Sen babaya karşı mı geliyorsun lan!" diyerek inletti ortalığı. Annem korkuyla araya girdi. "Mehmet tamam üstüne gitme nereye gidecekse gitsin. Huzur ver çocuğa." dedi. Babamın bağırışı yüzünden ufaklık uyanmıştı. Evin en küçüğü göz nuru Belin'im . Belin en küçük kardeşimdi, henüz üç yaşındaydı. Babamın kıyamadığı güzel kızı kıymetlisiydi. Ha birde Arda var tabi. Ortanca kardeş kader arkadaşım Arda. Babam Arda'yı severdi aslında. Tek erkek oğlu. Gözünden sakınırdı. Ona bir şey olmasın diye yanından ayırmazdı. E haliyle pısırık olmuştu. Tek başına ortam içine giremez, kendi başına bir iş yapamazdı. Babamın gölgesi altında büyümüştü. Babam Belin'i görünce sakinleşmişti. Esip gürlemesi kesildi. Bana dönerek "Ne halt edersen et!" dedi. Daha fazla kahvaltı edecek iştah kalmamıştı. Odamdan çantamı alıp çıktım evden. Kulaklığımı takıp yavaş yavaş ilerledim hastaneye doğru. Hastaneye gelmemle Meriç'i görmem bir oldu. Halbuki daha anlaştığımız saate iki saat vardı. "Erkencisin." dedi sigarasının dumanını üflerken. "Öyle oldu biraz evde ufak sıkıntılar vardı çıktım ben de hemen." dedim sıkıntıyla. " Ne oldu anlat bakalım." dedi. " Beni boş ver senin neyin vardı anlat ne oldu?" dedim. Gözleri fazlasıyla şişkindi. Dudaklarının rengi gitmişti. Saçları dağınıktı sanırım gece eve gitmemişti. "Gece eve gitmedin mi sen?" diye bir soru daha yönelttim. Umursuzca sigarasını içerken yerdeki taşlara dikmişti gözünü. Cevap vermedi. Sessizdik. Cıvıldayan kuşların sesinden başka ses yoktu etrafımızda. Bir anda bana dönüp " Çok yoruldum be Bengü." diyerek iç çekti yaşlı gözleriyle. "Bir omuz aradım kafamı koyup ağlamak için, onu bile bulamadım dün gece biliyor musun?" dedi. Neydi bu dağ gibi çocuğu bu hale getiren? Neden yanıyordu bu kadar canı? "Artık bir şeyleri anlatmanın vakti sence de gelmedi mi Meriç?" dedim. İster istemez ben de üzülmüştüm onun bu haline. Çok geçmeden cevap geldi. "Benim babam... Her şeyi ailemizi mahvetti. Beni çocukluğumu mahvetti. Artık dayanamıyorum." dedi. Cevap bile veremedim. Merak eden gözlerle izledim sadece.
"Çok zengindik. Güzel bir yaşantımız vardı. Abim, annem, babam ve ben. Çok bağlı olmasak da en azından bir aradaydık. Yaşıyorduk bir şekilde bolluk içinde. Babamın hırsı yüzünden mahvoldu her şey." dedi. Bir anda ne diyeceğimi bilemedim. Boşlukta kalmış gibi oldum hiç bir şey belli etmemişti bize. Yaklaşık bir aydır tanımama rağmen hiç fark etmemiştim. Teselli amaçlı bir şeyler söylemem gerekiyordu ama ne söyleyeceğimi bilemedim bir an." Bu tarz şeyler ilk defa sizin başınıza gelmiyor ki Meriç hayatta daha neler var. Yaşadıklarına şükretmelisin." dedim çaresizce. " Yaşadıklarına mı? Abim kaçtı gitti kurtardı kendini. Babam toparlayabileceğini düşündü, Kıbrıs'a çalışmaya gitti. Güya borcunu kapatacaktı ama sadece gitti ne ses var ne seda. Annemle kaldım bir başıma. İyi kötü geçiniyoruz her şey duruldu derken dün kapının çalınmasıyla, kabusun yeni başladığını fark ettim. Daha önce hiç bir kapı sesi bu kadar acıtmadı canımı." dedi gözlerinden süzülen yaşları gizlemeye çalışırken. "Ne oldu yoksa babana mı bir şey olmuş?" dedim. Vereceği cevaptan korkarak. "Hayır olmamış ama olmasını dilerdim. Daha öncesinde babama bir şey olsaydı dün yaşananları yaşamayacaktım." dedi iç çekerek. Göz yaşları sel olmuştu. Güzel yüzünün üstünden pürüzsüzce iniyordu. Mavi gözleri daha da belirginleşmişti. "Haciz geldi. Evde ne var ne yoksa aldılar. Bilgisayarımı almasınlar diye kıyafet dolabıma sakladım. Ne kadar ağırıma gitti bir bilsen. Annemin gözünün önünde ne var ne yoksa aldılar. Oturacak bir sandalyemiz bile kalmadı. Yüzüne bakamadım annemin. Çıktım evden buraya geldim." dedi. Duyduklarım karşısında ne diyeceğimi bilemez haldeydim. Bir anda sarıldım. Omzuma yatıp içini çeke çeke ağladı. Yedirememiş olanları. Zor tabi. Hayat bazen çok acımasız olabiliyor,acımasızca vuruyor. Adil değil.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HER ŞEY SENİNLE GÜZEL
RomantikYazdıklarım ve yazacaklarım benim acılarımdır. Siz okuyanlar ise, benim acılarıma ortak olanlarsınız...