Eski Köprünün Altında.

3.1K 231 49
                                    

"Geldim!"

Ön kapıya doğru koşturdum. Kargo gelmişti muhtemelen. Bir kaç gün önce muhteşem bir ayakkabı sipariş etmiştim. Eve ne zaman kargo gelse bir çocuk gibi sevinirken buluyordum kendimi. Kapıyı açınca olduğum yere çakılıp kaldım. 

"Derin! Kızım!"

Çelik kapıyı gerisin geri kapamaya çalıştığımda çok geç kalmıştım. Dünya üzerinde görmek istemediğim kişiler listesi yapsam annem ikinci sırada olurdu muhtemelen. İçeri girip kendi eviymişçesine salona doğru ilerledi.

"Ne güzel döşemişsin burayı! Tam benim güzel kızıma yaraşır bir ev." Koltuğa oturup bacak bacak üstüne attı ve elleriyle kendini serinletmeye başladı. Evim, aşık olduğum yuvam benim için tam anlamıyla mahvolmuştu. Adresimi nereden bulmuştu? Şu anda tek düşünebildiğim buydu. Sığınağımın nasıl da düşman kuvvetler tarafından ifşa olduğu ve işgal altına alındığı.

Onu geçtim, hangi yüzle buraya gelmişti ki?

Salonuma doğru inen iki küçük basamağın tepesinde durup kollarımı göğsümde birleştirdim. "İçecek soğuk bir şeyler varsa alırım." dedi.

"Neden geldin?" dedim yerimden kıpırdamadan. "Sana bir şey ikram etmeyeceğim."

"Yıllar geçti ve öz anneni gördükten sonra ona böyle mi davranacaksın?" dedi dudağını bükerek. Gerçekten onu bir gıdım bile umursamadığımı anlayamıyor muydu? Kolumdaki yarayı gösterdi. "Ah, şimdiye onu estetikle düzelttirmişsindir diye düşünmüştüm." Polisi arayıp bu kadını evden attırmalıydım. 

"Ya kendi rızanla kalkıp gidersin ya da polisi arayıp seni zorla attırırım." dedim ölümcül bir sesle. Boğazını temizleyip daha dik oturdu. "Seninle bir şey konuşmaya geldim."

"Peki ben seninle konuşmayı kabul ettim mi?" Sabrını taşırdığımı belirtircesine ofladı. Küçükken de böyle yapardı. Ne zaman çok soru sorsam, ne zaman onun istediği bir şeye karşı koysam böyle yapardı. Sonra her zamanki gibi çantasından bir tane sigara çıkarıp yaktı ve içine derin bir nefes çekti. "Eve tehdit mektupları geliyor. Can Er diye birinden. O çocuk ölmemiş miydi?" 

'O çocuk' derken elini alelade biçimde havada salladı. "Sana ulaşmaya çalışıyormuş ama sen umursamıyormuşsun, öyle şeyler." Çantasından bir iple bağlanmış, yaklaşık 10 tane mektup çıkardı ve sehpanın üzerine fırlattı. Basamakların üzerine oturdum ve dirseklerimi dizlerime dayadım. Bunları yollayanı görmezden geldikçe çevreme bulaşıyordu. Tam 3 aydır bu saçmalıkla uğraşıyordum. Neden polise gitmiyordum ki?

Sonra ülkede tehdit alan kadınların düştüğü hali hatırladım. Bu ülkede bir kadın tehdit ediliyorsa, öldürülene kadar kimse hiç bir şey yapmıyordu. Öldürüldükten sonra da ah, vah ediliyor, adına yürüyüşler düzenleniyordu. Benim sonum da böyle olacaktı muhtemelen. Sonunda evde tek başıma ölü bulunacaktım.

"Bu konuyla ilgileneceğim," dedim kuru bir sesle. "Git artık." 

"Kendi kızımın evinden kovulduğuma inanamıyorum," dedi annem gözlerini ayırarak. 

"Kendi kızın olduğumu yeni mi hatırladın? Ben hastanedeyken ve sen Murat Bey'le işleri kırıştırırken senin kızın değil miydim? Hayatımızı mahveden adamı alıp eve yerleştirdiğinde kızın mıydım gerçekten?" Ayağa kalktım. Tam bir deli gibi bağırmaya başlamıştım. Her kelimemde sesim biraz daha yükseliyordu.

"Doktora gitmelisin, delirmişsin sen." dedi annem korkuyla ayağa kalkarken.

"Aynen!" dedim. "Aynen, delirdim! Doktor raporum var benim, şu an seni öldürsem hapse bile girmem. Hastayım ben!" Sonra onu korkutmak için bir iki adım üzerine yürüdüm. Bir şey yapacağımdan değildi ama işe yaramıştı. Korkmuştu. 

İki Hayalet II: Sessizlik (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin