Handan'dan
İhanet tohumları kalbimin üzerine yerleşmişti. Canımdan kanımdan olan ablam tarafından ihanete uğramıştım, uğramıştı. Selda Abla'nın gözlerindeki acıyı unutamıyordum. Annesizliğin eksikliğini en iyi ben bilirdim. Ki ben, annem ile vakit geçirebilmiştim, ama Selda Abla'nın böyle bir şansı yoktu. Çünkü ablam olacak kadın, ona bunu çok gördü.
Hastane koridorunda bir o tarafa, bir bu tarafa dönüp duruyordum. Bir an ablam ile göz göze geldim."İhanetin cezası nedir?" diye sordum. Gözlerimin içine anlamsızca baktı. Buruk bir şekilde gülümsedim. Verecek bir cevabı bile yoktu. İşaret parmağımı ablama doğru çevirdim.
"Sen bir hareketin ile sana olan sevgimi yakıp geçtin. Bu dakikadan sonra sende ölüsün benim için." Arkamı döndüm. Ağladığını duyabiliyordum ama onu teselli etmeye benim gücüm yetmiyordu.
Omzumun üzerinden kehribar gözlerine baktım."Ölsen de dönüp bakmam Eylem Kılıçarslan. Ne ölün ölüme, ne dirin dirime." Hıçkırarak ağlamaya başladı. Bir anda ayaklarıma kapandı. Gözlerimin içine baktı.
"Deme öyle kardeşim. Ailemden bir tek sen kaldın." Omuzlarından itekledim. Onu affedemezdim, Selda Abla'nın gözlerindeki acıyı gördükten sonra affedemezdim. İteklediğim için yere düştü. Ona böyle davrandığım için kalbim kan ağlasa da hiçbir şey belli etmiyordum.
"Bir kişiye güvenirsin, o da sağ olsun bir daha hiç kimseye güvenilmeyeceğini öğretir, öyle gider hayat," dedim gözlerinin içine baktım. Her bir sözümde değişen ifadesine baktım. Her bir sözümde çaresizlik kalbine oturuyor gibiydi.
"Anlamıyorsun, Göktuğ denen adamın istediğini yapmasaydım annemizi öldürecekti. Hatırlasana sen on yaşındayken annemiz ortadan kaybolmuştu işte Göktuğ, onu kaçırmıştı. "
"Yeter!" diye bağırdım. Gözyaşlarım dur durak bilmeden akıyordu. Selda Abla'nın çektiği acıları anlattığı anları tekrar tekrar yaşıyordum beynimin içinde. Sanki zihnim benimle oyun oynuyordu.
"Bu bir bahane değil isteseydin başka bir yol bulabilirdin Allah aşkına ille günahsız bir bebeği, ailesinden ayrılman şart mıydı?" diye bağırdım.
"Handan." Yanıma gelen Gökşen ile konuşmamız sonlandı.
"Efendim," dedim.
"Ufuk Bey ve Ateş Bey kendilerine geldiler, Selda Hanım'ı soruyorlar." Ben ne yapacaktım şimdi, nasıl diyecektim 'öğrendiği gerçekleri kaldıramayıp kalp sparzmı geçirdi üstüne üstlük dikişleri patlattı çok kan kaybetti şu an ameliyathane de ama durumunu bilmiyorum ' diye. Ablamın gözlerinin içine baktım.
"Bütün bunlar senin yüzünden unutma ne ölün ölüme, ne de dirin dirime. Senden ölene kadar nefret edeceğim."
"Handan sende sırtını dönme öz evladım bile benden nefret ediyor bari siz affedin." Bir evladı olduğunu bilmiyordum. Gökşen'e bir dakika beklemesini söyledim.
"Biliyor musun, hiç tanımadığım yeğenim en doğrusunu yapmış. Zira ben olsam bende, senin gibi bencil, vicdansız, gaddar, aşağılık bir kadının annem olmasını istemezdim." Arkamı döndüm. Gökşen'e doğru ilerledim.
"Furkan Özdemir, Selda'nın üvey kardeşi aynı zamanda benim oğlum." Ablamın söylediklerinden sonra, ayağım yukarda kalakaldı.
"Gökşen, Ateş Bey ve Ufuk Bey ile, sen ilgilenir misin?" O da duymuştu, ablamın söylediklerini. Başını sallayıp yanımdan ayrıldı. Hızla ablamın yanına gittim. Kolundan tuttum.
"Ne diyorsun sen ya?" diye dişlerimin arasından konuştum.
"Selda'yı hastaneden kaçırdığım gün Selda'yı, Göktuğ'a teslim ettikten sonra hastaneye geri gelmiştim. Ölen bebeğin bilekliğini alıp, yerine Selda'nın bilekliğini bırakmak için her şey planlandığım gibi gitti. Hastaneden çıkarken, Engin ile çarpıştım. Kendimi, onun sıcacık kollarında buldum. Onunla göz göze geldiğimde kalbimden sıcak bir sıvı aktığını hissettim. Deli gibi çarpıyordu."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bitmesin Hikayemiz (Hayalet Serisi 2) #Tamamlandı#
Misterio / Suspensoİş çıkış saatinin en kötü kısmı geride kalınca, Avrupa Yakasına giden yolda trafikte sıkışıp kalmaktı. Kolumdaki saate baktım telefonumun zil sesiyle yüksek sesle nefes alarak telefonu arabanın torpidosundan aldım arayan evi gözetleyen, Eren ve Far...