Strapon kafa...

72 5 4
                                    

Deniz, "Sana güveniyorum güzelim. İlk olarak bir kulübe ara. Bulamazsan ip ara. Başaracaksın tamam mı? Hiç bir şeyden korkma. Varlığım seni koruyacaktır. Hadi git güzelim.

Hava kararmak üzere, git" diyerek cesaret verircesine gülümsedi.

Işılay da güven verircesine gülümsedikten sonra, Ayakkabılarını alıp giyerek, çukurdan uzaklaşmaya başladı.

Her 100 metreden sonra, yolunu kaybetmesin diye bir işaret koyuyordu. Bu kıyıdan köşeden topladığı DEMETDEMET papatyalar oluyordu. Bazen Kendi tokası oluyordu. Bazen Elbisesinden 1 parça kesip işaret diye bırakıyordu.


,***

Deniz, Işılay'ın gitmesiyle, ağır bir melankolinin içine girmiş gibiydi sanki.

Ruhunu saran yalnızlık hissi hiç bu kadar tarif edilemeyecek bir dereceye gelmemişti.

Eskiden de kendini yalnız hissettiği olurdu: ama bu yalnızlığını edindiği sevgilileriyle geçirirdi.

Birden diğer kadınlara ilgisinin kalmadığını fark etti genç adam.

Yaşlanıyor muyum ne diye düşünmeye başladı.

Ama Işılay bir başkaydı. Korunulacak, sahiplenilecek, Adam gibi sevilecek, küçük bir masum kızdı.

Bir yandan da deliyi adam, adamı deli edecek bir dile de sahipti. Her şeyiyle bambaşkaydı. Onunla hem didişiyor, hem anlaşıyordu. Onu yanında hem istiyor, hem de istemiyordu. Sevgi ve sevgisizlik ikileminde gidip geliyordu.

Garip bir şekilde varlığı huzur dolduruyordu genç adamın içini. Yokluğu ise boğucu bir yalnızlıktı. "Ah Işılay ah! Varlığın bela. Yokluğun dert" diye mırıldandı.

"Ama yokluğunun derdini çekmektense, varlığının belasına razıyım kibar aylı" dedikten sonra can sıkıntısını gidermek için yıldızları saymaya başladı. Işılay gideli 1 saat olmuştu ve hava da iyice kararmıştı..

"1, 2, 3,  251, 1241, 1245, 1256," say say bitmiyordu. Dolunay da gökyüzünde yerini almıştı. Işılay gelmeyince genç adam endişelenmeye başlamıştı.

"Keşke göndermeseydim" diye pişmanlıktan içi içini yiyordu. O pişmanlıkla yorgunluğun üstüne gelen uykuya  dayanamayarak usulca gözlerini kapattı.

,***

Işılay, 1 buçuk saat boyunca gezmiş: ama ne kulübe, nede ip bulabilmişti. Çaresizce Deniz'in yanına geri dönüyordu. Birden önüne köpek çıkınca, korkudan geldiği yolun yanına saparak, hızlıca koşmaya başladı.

Bir, 2, 3, 4, derken tam yarım saat boyunca, bir durarak, bir koşarak ilerledi. Durup soluklanınca burnuna is kokusunun geldiğini fark etti. Sevinçle "burada bir yerlerde soba yanıyor" diyerek el çırptı. Güçlükle 5 dakika daha ilerlediğinde gözüne sarı bir ışık çarptı.

Korkunun verdiği delice bir güçle, bulduğu kulübenin yanına gidip kapıyı çalmayı başardı.

Kapıyı 55-60 yaşlarında bir adam açtı. Kapıda bir genç kızın olduğunu görünce, elindeki tüfeğin namlusunu yere çevirerek "kimsin sen kızım? Ne arıyorsun bu saatte, bu ormanda" diyerek geleneksel sorularını sordu.

Işılay, "amca benim adım  Işılay. Arkadaşımla yolumuzu kaybedip ormana girdik. Benzinimiz de bitince, araba geçecek bir yol aramaya başladık. Bulamayınca benim sakarlığımla içi yumuşak kumlarla dolu derin bir çukura düştük. Arkadaşım beni çıkarıp yardım bulmaya gönderdi. Bize yardım et lütfen amca" diyerek soluk soluğa sözlerini tamamladı.

Yaşlı amca "Tamam kızım. Hele gel de bir soluklan. Bir su iç 2 nefes al, sonra da arkadaşını kurtarırız" diyerek Işılay'ı içeri aldı.

DENİZE DÜŞEN AYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin