Dar bir geçidi andırıyordu sokak. Birbirine yakın taş duvarlar, uzun bir yol. Boş bir yol.
Boş olduğu söylenemezdi aslında. Belirli sürelerle aynı yolu turlayan üniformalı adamlar vardı, birde duvarlar altında gölgelerde saklanan iki çocuk. Kucaklarındaki sepetleri sıkı sıkıya kavramışlar, üniformalıların geçmesini bekliyorlardı. Yaptıklarının ne denli tehlikeli olduğunu biliyorlardı. Karanlık basalı çok olmuştu ve sokağa çıkma yasağı başlamıştı. Yakalanırlarsa ailelerine ne denli büyük bir dert yaratacaklarını biliyorlardı.
Gölgedeki iki çocuk bekliyordu.
Küçük kız mırıldandı
"Git artık!"
Üniformalı üç adamı gözüyle takip ediyordu. Gölgelerden dışarı çıkmak için sabırsızlanıyordu.
Ve sonunda boş bir yol... Boş olduğu söylenemezdi aslında. Ölü ışıklar yayan sokak lambalarının ulaşamadığı gölgede saklanan iki çocuk... Nihayet üniformalılar dar geçidi terketmişti. Kız yine mırıldandı
"Hadi."
Gölgeden çıkan iki çocuk dikkatlice, dar geçit misali yolda yürümeye başladılar. Ayakları ile yol alırlarken gözleri ile her bir hareketi yakalamaya çalışıyorlar, en ufak bir sesi işitmeye uğraşıyorlardı. Kızın yanındaki oğlan, sepetin kenarını küçük kızın başına hafifçe vurarak söylendi
"Annem bizi gebertecek. Sana söylediğimde geri dönmeliydik."
Kız başını geriye yatırıp gecedeki bir yıldız gibi parlayan mavi gözleriyle oğlana baktı. Yüzüne kocaman bir tebessüm yerleştirdi.
"Eğer sen söylediğinde dönseydik bu kadar çok toplayamazdık."
Sepetteki mor eriklere baktı.
"Tabii öyle ama... ah! Annem gebertecek bizi!"
"Görülmedik, yakalanmadık. Yani bir sorun yok öyle değil mi? Hem bak, erik!"
Oğlan çocuğu iç çekti. Kardeşi fazla umursamazdı. Durumun ciddiyetini kavrayamamış olmalıydı.
Sokağa göz gezdirip gölgelerde ilerlemeye devam ettiler.
Sokak lambasının ölü ışığı bir evin maviye boyanmış kapısının yüzeyine vuruyordu. Gök mavisinin tonunda boyanmış bir kapı... yada küçük kızın gözlerinin tonunda... Kapının pürüzlü yüzeyine dokunup yavaşça itti kapıyı oğlan. Ardından hızla içeri girip kapıyı kapattılar. İkisininde içi rahatlamıştı. Derin bir 'oh' çektikten sonra sepetleri odanın ortasında duran masanın üzerine koydular. Oda boştu. Fakat birazdan annelerinin yan odadan çıkıp üzerlerine atılacağına hiç kuşku yoktu. Ve beklendiği gibi, çok geçmeden odaya tazı gibi bir kadın girdi. Son derece uzun boylu ve genç bir kadındı. Uzun siyah saçlarını arkadan bir tokayla tutturmuştu. Bir kaç tutam saç kadının öfkeli yüzüne dökülüyordu. Bir kaç adımda çocukların yanına ulaştı. İki çocuğunda omzundan tutup onları sarstı.
"Ne halt yediğinizi sanıyorsunuz siz? Yasak başladı, askerler dışarda fır dönüyor siz hala sokaktasınız! Canınıza mı susadınız ha? Yoksa bizim başımızı belaya sokmak mı istiyorsunuz?"
Kadın hala çocukları sarsıyordu. Gözü bir anlığına masadaki sepetlere ve içindeki eriklere takıldı "Ne bunlar? Nereden buldunuz bunları? Sakın bana bunları toplamak için geç kaldığınızı söylemeyin!"
Kız annesinin yüzüne bakıyordu fakat ağabeyi başını yere eğmişti.
"Şey.... dediğin gibi aslında. Afedersin anne."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
E L İ T
ActionSoykırımın olduğu bir ülkede yaşamanın nasıl olduğunu biliyor musun? Çocuk yaşında aileni kaybetmenin ne demek olduğunu? Peki yeraltında kaçak yaşamayı? Yada hırsız olmayı? Köle olarak açık arttırmaya sunulmayı biliyor musun sen? Seni bir mal gibi...