"Küçük taşlara takılıp büyük uçurumlara düşebiliyordu insan."
Bölüm şarkısı: Kwoon - I Lived On The Moon.)Üstüne hangi yalan ırmağının suyunu dökersem dökeyim içimde sönmeyen ve her seferinde daha da güçlenerek yanmaya devam eden bir taraf vardı. Bazen gülerken bile dudaklarımdan bu ateşin dumanının sızdığını hissediyordum ama yine de yanmaya alışmak, yanmaktan daha ürkütücü bir gerçekti ve ben gücümü bu ürpertiden alıyordum.
Görünmediğim sürece her kılık benim için mümkündü. Fakat birileri bana ellerini uzatıp beni görünür kılarsa, gerçeklerden başka şansım kalmazdı.
Kimse böyle bir çabaya girmeyeceği için bu zamana kadar hiç böyle bir endişem olmamıştı ama Hazel'in bana yaptığı tam olarak buydu: Beni görünür kılmak.Bu benim için yıkım demekti ve bir şekilde o karşıma geçtiğinde elimi kaldırıp onu durduracak gücü kendimde bulamıyordum. Çünkü ruhumun defterlerini, kopararak okumaya çalışmıyordu, sadece parmağını üzerinde gezdiriyor ve anlıyordu. Beni ona karşı savunmasız kılan şey de buydu. Herkesin bir parça kopardığı ruhumu, sadece okşamakla yetinen ellerini itmek çok zordu.
Odamın aralık kapısından adım sesleri ile birlikte Kutup içeri girdi ve önümdeki açık sigara paketinden bir sigara alıp dudaklarına sıkıştırarak yaktı ve karşıma oturdu.
"Hazel ile iyi anlaşıyor gibisiniz. Sonunda birini tersleyemediğini görmek güzel, abicim." Mavi gözleri direkt beni göz hapsine almıştı ve yüzüne yerleştirdiği hafif sırıtma ifadesiyle karşımdaki sandalyeye yayılmıştı.
Ters bir ifadeyle ona baktım. "Ne alaka şimdi? Terslemediğimi de nereden çıkardın?"
Sigaradan derin bir nefes çekti. "Terslemediğini değil, tersleyemediğini dedim dikkat edersen. Hazel iddialı biri. Altta kalacağını sanmam."
"Olabilir, bundan bana ne?"
Gülümseyerek bana baktı, epey eğleniyor gibiydi. "On iki yaşında olmadığımı tekrar hatırlatıyorum," Her zaman bunu söylüyordu. "Kör değilim, onu söylememe gerek var mı bilemem. Hazel frekanslarını bozuyor senin."
"Kutup," diye mırıldandım uyarır bir sesle. "Hazel o tarzda birisi değil"
Sözümü kesercesine araya girdi, "O kadar iyi tanıyorsun yani?" İyice sırıtarak tekrar sandalyesine yayıldı.
"Tanımakla alakası yok bunun," dedim.
"Boş versene," dedi bitirdiği sigarasını kül tablasına bastırırken. "Geçmişte yaşamak zorunda değilsin. Tercih senin ama emin olduğum tek şey, siz ikinizde bir şey var."
"Bir şey falan yok," dedin net bir sesle. "Adından başka bir şeyi bildiğim de yok."
"Öyle değil," dedi Kutup isyan eder gibi.
"Bu basit bir inatlaşmaydı sadece."
"Onunla inatlaşacak kadar umursuyorsun yani onu? Abi, tanıyorum seni. İkinizde bir şey olmasa umursamazsınız bile. Onu alıp eve getirdin, farkında mısın?"
"Beni konuşarak yaptığıma pişman etmek ve işkence ederek öldürmek için uğraşıyorsan, başarıyorsun."
"Yine klasik kaçışlar," diye söylenerek yatağa oturdu. "Sıktı bu numaraların sıktı, ne vizyonsuzmuşsun sen! Yıllardır aynı şey."
Tek hamlede kolundan çekerek yatağa düşürüp omzuna dizimle bastırarak sabitledim.
"Vizyonsuz, öyle mi?" Gülerek tepeden bakıp kenardaki su dolu bardağı alarak yüzüne boca ettim. O boğazına kaçan sudan öksürürken dizimi çekerek ayağa kalktım.
"Beş dakika sonra geliyorum, bu örtüler değişmiş olacak. Yoksa bu defa kafanı su dolu küvete sokarım."
"Bak," dedi öksürüklerinin arasından. "Özel işkence yöntemlerini benim üzerimde denemekten vazgeç."
Koridordaki dolaptan yatak örtülerini çıkararak yüzüne fırlattım. "Son üç dakika."
"Küveti doldurman tam olarak sekiz dakika sürer." İnanamayarak ona baktım.
"Onu mu hesapladın lan?"
Mağdur bir yüz ifadesiyle bakarak, "Can güvenliğim yok ki bu evde. Her şeyi hesaplamak zorundayım. Ama çok merak ettiysen vize zamanı, boş boş duvarlara bakarken hesaplamıştım."
"Kahve makinesinde su kaç dakikada kaynıyor?" diye baktım alay ve biraz da şok içerdiğine emin olduğum ifademle.
"O da dört buçuk dakikada kaynıyor. Gördün mü, gitti senin beş dakika." Islak yüzü ve saçlarının arasından o da sırıttı.
"Bana vizyonsuz diyene bak," dedim alayla. "Çocukken seni yere de düşürmedik ki, niye böyle oldun sen?"
"Bilimsel bir vizyonsuzum ben." dedi ıslanmış örtüleri kaldırıp yenilerini sererken ıslak çarşafla saçlarını kuruladı. "Ben de kahve istiyorum, soğudu hava. Getirirsin değil mi canım abicim?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ABLUKA
Teen Fiction"Büyüdüğünde anlayacaksın, bu şehrin duvarlarının seni koruması için değil, üzerine yıkılması için yapıldığını." Kalbinin atışları iki defa hızlandı genç adamın. İlkinde acı içindeydi. Çocuktu, ufak bedeni kendi ruhunun ateşiyle kavruluyordu. O at...