Kanepeye uzanmış Nas'ın If I Ruled The Wolrd (Eğer dünyaya ben hükmetseydim) şarkısını dinliyordum, gözlerim kapalı bir şeklide dün gecenin etkisini atlatmaya çalışıyordum. Saat öğlen bir olmasına rağmen hala etkisini sürüyordu. Lanet olsun, viski gerçekten de içilmemesi gereken içkiler listesine girmişti benim.
Tam o sırada annemin sesiyle irkildim. İlk defa kulaklığım kulağımdayken dışarıdan birinin sesini duyuyordum. Zorla gözlerimi aralayıp ona baktım.
"Ha..." diye sordum ve kulaklıklarımı çıkardım.
"Anladın mı?" diye sordu o da.
"Ne dediğini duymadım." dedim.
Bir iç geçirerek "Yarın okula gidiyorsun değil mi?" diye sordu.
Kanepeden doğrularak ayağa kalktım ve "Anne, sınavlar bitti. Neden gitmem gerekiyor?" diye sordum.
Dün aramalarına cevap vermeme sebebimin uyuyakalmam olduğunu çoktan söylemiştim. Neden hala sinirliydi ki bana? Hiç anlamıyordum. Her neyse. Bir insan doğası sebebiyle evladı için endişelenir tabi. Bu normaldı. "Babam nasıl?" diye sordum.
"İşte." dedi trip atan küçük bir kız gibi bana bakmadan.
"Orada olması doğru mu?" diye sordum kaşımı kaldırarak. "Daha dün hastaneden çıktı. Bir gün izin alabilirdi."
"Alabilirdi, ama alamadı." dedi yine bana bakmadan. Üstüne gitmek istemedim. Düşünün, benim başıma neler geldiğini zaten biliyor. Benim için endişeleniyor, bir de üstüne babamın kalp krizi geçirmesi eklenince böyle olması normaldi. Yine de burada olmasını isterdim babamın.
Kendimi tekrar kanepeye atıp aynı şarkıyı açtım. Ardından düşünmeye başladım. Dünyaya ben hükmetsem neler yapardım? Eğer tanrısal bir gücüm olsaydı herkese düşünmelerini ve o beyinlerine sıkıştırılmış olan o büyük lütfu, hayal gücünü biraz daha açığa koyardım. Yani insanların daha çabuk kendi hayal güçlerini keşfedebilmelerini sağlardım.
Hayata hep aksiyon katardım. Kötü karakterlerin topluma zarar verdiği zamanlar yaşatırdım, aynı zamanda da onu durduracak olan insanlara güçler verirdim. Aynı Örümcek Adam gibi. Peter Parker'ı seviyordum. O gerçekt... Bir dakika!
Peter Parker!?
Çocukken favori süper kahramanımın adıyla benim adımın aynı olduğunu yeni fark ediyordum. Daha da neler olacaktı acaba?
Ardından kendimi dünyaya ben hükmetseydim neler yapardım temalı bir yazı yazarken buldum. Kendim yazıyı pek sevmesem de Olivia'nın seveceğini bilerek yazdığım kağıdı, yazılar okunabilecek şekilde telefon kamerama çektim. Ardından Olivia'ya yolladım, bir şey yazmadım.
Üç dakika kadar sonra telefonuma gelen mesaj sesiyle telefonumun kilidini açıp mesajı açtım. O da bir fotoğraf yollamıştı. Fotoğrafı açtım. Bir karavan vardı. Daha birkaç saat önce eski sahibine bilgi karşılığında sattığımız o karavana benziyordu ancak biraz daha büyüğüydü. Bu fotoğrafı neden yollamıştı bana? Yazacak bir şey bulamadım, soru işareti yapıp yolladım.
Mesajı yazıyla yollamamak gibi bir alışkanlığı vardı sanırım. Bir fotoğraf daha atmıştı. Yine aynı karavan. Ama önünde bir köpek... Bir dakika. Marty'ydi bu!
Mesaj atmakla uğraşamazdım. Direk rehbere girip Olivia'yı buldum ve aradım.
"Peter." dedi Olivia.
"Tahmin edeyim mi, yoksa söyleyecek misin?" diye sordum.
"Tahmin etmeni isterim." dedi.
"Smith'i bir köşeye sıkıştırıp bize yeni bir karavan alması için tehdit ettiniz. Adam da gidip 25 bin dolar civarı para verip karavan aldı. Doğru mu?" diye sordum.
"Şuan yanımda durup viskisini yudumlayan milyoneri aklından çıkardın galiba?" diye sordu gülerek. "Dediğini yapmamıza gerek kalmadı. Tom benim daha sormama bile gerek kalmadan beni araba satan bir yere götürdü. O kadar çeşit karavan vardı ki Peter, görmeliydin..."
Sözünü kesip "O zaman beni niye çağırmadın?" diye sordum.
"Birincisi, sen anne şefkatinin gazabına uğruyorsun. Yani annen seni kolayca salmazdı öyle." dedi. "İkincisi de sürprizi bozmak istemedim. Ha bir de şey var... Bir sürpriz daha var. Ama bu telefonda anlatılacak kadar basit bir şey değil. Buraya gelebilir misin?"
Bir kapıya, bir de anneme baktım. Ardından annemin beni dışarı çıkarmayacağını bildiğimi hatırladım. O mutfaktaydı, ama bir adım atsam bu onun on adım atmasına olanak sağlardı ve muhtemelen kapıdan dışarı çıkmama izin vermezdi. Şu uyuşturucu olaylarına, büyük kaybımız Marty'den dolayı kızmaya fırsat bulamamıştı ama dün gece viski içtiğim için bu biraz onu sinirlendirmiş olabilir. Her neyse, sonuç olarak Olivia'nın yanına gitmeme olanak yoktu. Bugünlük yani.
Tüm bu düşünceler beş saniyemi almıştı. Olivia'ya "Bekle bir dakika." dedim ve mutfakta bulaşıkları yıkayan anneme döndüm. "Hey, anne Olivia'yla bir arkadaşım akşam yemeğine gelebilir mi?" diye sordum.
"Olivia ve kim?" diye soruyla karşılık verdi o da.
"Bir arkadaşım." dedim umutla bakarak.
"Adı ne?" diye sordu işini gücünü bırakıp bana bakarak.
Biraz düşündüm. Ona bu olaydan bahsedersem Tom'u burada istemeyebilirdi. Belki Hopkins olsa izin verebilirdi ancak Tom'a izin vermezdi. Yine de doğruyu söylemekten başka şansım yoktu. "Olivia'ya mirası bırakan adam, adı Tom." dedim.
Şüpheli bir şekilde bakıp "Güvenilir mi?" diye sordu.
"Hayır anne, şebekeden biri olduğundan ve bu eve gelip yanında patlayıcı getirebilecek olmasından şüpheleniyoruz." dedim alaycı bir ifadeyle.
Gülerek "Tamam, gelsinler bakalım." dedi. Neşelenmesine sevinmiştim. Telefonu tekrardan kulağıma dayayarak "Saat 7'de buraya gelebilir misiniz?" diye sordum.
"Ne için?" diye sordu o da.
"Akşam yemeği yemiş oluruz." dedim. "Değişiklik olur. Hem babamla da yakından tanışmış olursun. Tom da ailemle tanışmış olur. Bilmiyorum, gelin işte."
"Tamam, yedide oradayız." dedi ve telefonu kapattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayalperest (Dreamer)
Teen FictionTüm insanlar hayalperesttir. Tabi sadece çocukken. Çocukken herkes süper kahraman olmak ister, değil mi? Sonra bazıları astronot veya bilim adamı gibi hayallere kapılırlar. Sonrasında ise büyüdükçe bu hayaller avukatlık, mühendislik gibi basit hayal...