Hainler her zaman ihanet eder

324 41 1
                                    

"Bayrağımın en büyük gücü üzerindeki al kırmızıdır. Benim bayrağımın üzerinde şehitlerimin kanı var."

Terör bir kez daha çirkin yüzünü göstermişti. Nöbetçi askerin dikkati sayesinde büyük bir felaket önlenmişti. Kadın tankeri karargahın önüne yaklaşamadan patlamıştı. Kadının parçaları bir yana, nöbetçi askerin parçaları bir tarafa dağılmıştı. Gürültüyü duyan Ay Yıldız tim silahlarını alıp dışarıya koştu. Diğer nöbetçi asker ise şoka girmişti. Silah arkadaşı gözünün önünde parçalara ayrılmıştı. Şoku üzerinden atınca parçalanmış tankere doğru koştu.

"Oğuz," diye bağırdı. Oğuz'un parçalanmış halini görmüştü ama inanmak istemiyordu. Zihninin bir oyunu olduğunu düşünüyordu. Tankerden yükselen ateşler sanki acı gerçeği bağırıyordu. Serdar Yüzbaşı, nöbetçi askerin peşinden koştu. Tanker her an tekrar patlayabilirdi. Nöbetçi asker yükselen ateşin önünde diz çöktü. Oğuz, onun kardeşi gibiydi. Oğuz bir hafta sonra teskeresini alacaktı. Karısı iki buçuk ay önce doğum yapmıştı. Kızı, babasını hiç tanımayacaktı.

Gaye gözüne çarpan takvim yaprağına baktı. Bugün Mayıs'ın yedisiydi. Kalbinde bir acı hissetti. Nasıl unutabilmişti, bugün Selim'in doğum günüydü. Oturduğu L şeklindeki kırmızı koltuktan hızla kalktı. Nefes alış verişleri bir anda düzensizleşmişti. Kendisine şaşkın gözlerle bakan aile üyelerinin varlığını unutmuştu. Kendini evden koşmaya başladı.
Ayla'da, kardeşinin peşinden koşmaya başladı. Bir taraftan da Gaye'ye sesleniyordu ama Gaye duymuyordu. Dünya ile bağlantısını kopartmış gibiydi.

Hüseyin Bey sonunda kendine gelebilmişti. Oğluna sımsıkı sarıldı. Gökhan Yüzbaşı derin bir nefes aldı. Babasına kötü bir şey olacak zannetmişti. Allah'tan korktuğu başına gelmemişti.
Ezra buğulu gözlerle karşısında duran baba ve oğlunun duygu yüklü görüntüsüne bakıyordu.
Fulya ve Ceylin birbirlerine sarılmış Gökhan Yüzbaşı ve babasının sarılışına yüzlerindeki buruk bir gülümseme ile bakıyorlardı.
Hatice Hanım'da, kocası ve oğlunun yanına gitti. Hatice Hanım kocasını öyle görünce çok korkmuştu.

Aysima Hanım hala kızlarının arkasından bakıyordu. Ne bir adım geriye gidiyordu, ne de bir adım ileriye gidiyordu. Yerinde put gibi kalakalmıştı. Kızının kireç gibi bembeyaz olan yüzü gözlerinin önünde gitmiyordu.
Seher Hanım, Aysima Hanım'ın kolundan tuttu L şeklindeki kırmızı koltuğa oturttu. Kendisi de ablasının önünde diz çöktü. Ablası hiçbir tepki vermiyordu. Kendisi de yeğenine birden bire ne olduğunu bilmiyordu ama Gaye'ye ne olduğunu bilen birini biliyordu.

Sonunda kendine gelen Sahra Asteğmen gözlerini kısarak etrafına baktı. En son olanlar gözünün önüne gelince elini karnına götürdü.

"Bebeğim," diye fısıldadı. Uzun boylu, siyah saçlı hemşire gülümseyerek kendine gelen kadına baktı. Yeşil gözleri kadının karnına gitti. Kadını daha fazla endişelendirmek istemediği için odadaki varlığını fark etmesini sağladı.

"Merak etmeyin, bebeğiniz gayret sağlıklı." Sahra duyduğu sese döndü. Başında şiddetli bir ağrı vardı. Önemli değildi, bebeği iyi olsundu kendi bedenindeki bütün acılara dayanırdı. Zaten bütün anneler önce evlatlarının sağlığını düşünmez miydi? Dünyanın dört tarafında bu böyleydi, hayvanlar bile önce evlatlarını düşünürdü.

"Bebeğim gerçekten iyi mi?" diye sordu. Hemşire gülümsedi. Genç kadının endişesini anlayabiliyordu. Kurşun bir adım daha yukarıya denk gelseydi bebeği kaybedebilirdi ama Allah hem genç kadını, hem de doğmamış bebeğini korumuştu.

"Endişelenmeyin bebeğiniz çok iyi," dedi. Sahra Asteğmen derin bir nefes aldı. Bu seferde gözünün önüne kocası geldi. En son onun durumunun kötü olduğunu hatırlıyorudu. Hemşire, Sahra Asteğmen'in yüz ifadesinden anlamış olacak ki Can Başçavuş'un durumunu söyledi.

Vatan SağolsunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin