Üç numara

2.9K 215 58
                                    


"Ne diyor?" dedi Elif arkamdan. Çeviri yapmayı yeni bitirmiştim. Kağıda boş gözlerle bakıyordum. Şaşırtıcı biçimde bazı harfleri ve şekilleri ezberlemiştim bile. Garipti. Kendimle gurur mu duymalıydım bilmiyordum. Bu videonun diğer videolardan bir farkı vardı. Videoyu çeken kişi bu sefer kameranın arkasında durmak yerine kameranın önüne geçmiş, vücudunu göstermişti. Elleri şekilliydi ve tırnakları kısa kesilmişti. Beyaz tenliydi. Yani öyle bembeyaz da denemezdi ama pembemsi bir teni vardı.

Demek ki bu Demir değildi. Gerçeklik suratıma vurdu bile diyemeyeceğim çünkü Demir olduğundan o kadar emindim ki yerine başkasını koymayı düşünmemiştim bile. Şimdi onun Demir olmadığı ortaya çıkınca tamamen boşluğa düşmüştüm. Belki de Demir'di ama şüpheyi üzerinden kaldırmak için yerine başka birini kullanmıştı.

Muhtemelen birilerine para verip, "Kamera karşısına geçip böyle yap, şöyle yap," demişti. Kolundaki bileklik kaybolmuştu. Gözlerim özellikle o bilekliği aramıştı ama orada yoktu. Sağ el bileğinin kemiğinde D harfi vardı. Dövme miydi yoksa kalemle mi çizilmişti bilemiyordum ama bir şekilde oradaydı işte.

Derin bir nefes aldım. "Beni bul diyor." Bunu sesli söylemek tüylerimi diken diken etmişti. Yüzümü buruşturup önümdeki kağıdı fırlattım. "Birisi benimle dalga geçiyor." dedim son zamanlarda belki 80. defa.

Ayağa kalkıp mutfağa ilerledim. Üzerimde hala sabah giydiğim pijamalar vardı, ayak tabanlarım kapıya tırmanmaya çalışmaktan yaralanmıştı ama garip bir şekilde acı hissetmiyordum. Bütün vücudum tüm bu gariplikle orantılı olarak uyuşmuştu. Kendime kahve yapmaya karar verdim. Belki bu algılarımı açar, düşünmeme yardımcı olurdu. Elif peşimden gelip sabah masada kalan kahvaltıyı toplamaya başladı. 

"Derin, ya dalga geçmiyorlarsa? Ya bunu yollayan kişi gerçekten onu bulmanı istiyorsa?"

"Demir'in o kadar ileri gideceğini düşünmüyorum. Beni korkutmaya çalışıy..."

Elif elindeki bardağı masaya vurup isyanla bana baktı. "Onun Demir olduğundan nasıl bu kadar emin olabiliyorsun Derin?! Ya o Demir değilse?" Sonra pişman olarak gözlerini kapadı ve mutfaktan çıkıp salona doğru ilerledi. Bu işin peşini bırakmayacaktım.

"Nasıl yani?" dedim peşinden giderken. 

"Bence o Demir değil," dedi. Sesi suçluymuş gibi geliyordu. 

"Peki asıl sen onun Demir olmadığını nereden biliyorsun?" Bir kaç saniye bana baktıktan sonra dudaklarını birbirine bastırdı ve merdivenlerden yukarı çıkmaya başladı. Çok garip davranıyordu. Bana zarar verebilecek bir gariplik değil de daha çok benden bir şeyler saklıyormuş gibiydi.

Telefonum mutfakta çalmaya başlayınca ayaklarımı sürüyerek mutfağa gittim ve Demir'in aradığını gördüm. Açmamayı kafaya koymuştum ama bir kaç saniye Elif'in söylediklerini düşündüm ve bu yüzleşmeyi eninde sonunda yapmam gerektiğini fark ettim. Telefonu açıp konuşmaya fırsat bulamadan Demir hızla konuşmaya başladı. 

"Biraz önce eve geldim ve paspasımın üzerinde bir zarf vardı. Zarfın içinden minik bir kağıt çıktı ve kağıtta yazan şey benim kanımı dondurdu açıkçası ama sana da söylemek zorundayım. Dağılmanı istemiyorum o yüzden hazırlıklı ol tamam mı?" 

"Peki?" diyebildim sadece. Telefonun ucunda derin bir nefes aldı. 

"Caner'in mezarını açın yazıyor."

İnsanoğlu... her zaman dağılıyor. Bir çok farklı yoldan. Bunu saklamanın bir anlamı yok. Ama görüyorsunuz ya, ben kontrol edemediğim şeylerden korkarım. Ben, kontrol edemediğim şeylerden nefret ederim ve yine ben, Demir'e gelen bu notu ya da bu notla ilgili ne yapacağımı kontrol edemiyordum. 

İki Hayalet II: Sessizlik (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin