II. d-dilsiz çocuk.kim taehyung için hızlı başlayan gece hızla devam etmişti. sabaha karşı kendini hiç bilmediği bir yatakta bulduğunda başı çatlamanın eşiğindeydi.
gözünün birini ovuşturup alışık olduğu duruma bakarken, irisleri yanında yatan kızın sırtında gezindi. bu duruma nasıl geldiklerini zerre hatırlamasa da, kızı uyandırmamaya gayret göstererek yerdeki baksırı ayağıyla çekiştirdi. sonunda siyah baksır sıkı kıçını bulduğunda eline aldığı pantolonla birlikte gömleğini arar gözlerle odayı süzüyordu. o gömlek gucci'nin yeni sezonundandı. öylece bırakıp gidemezdi.
sonunda gözlerini kapatıp derin bir nefes verdi ve boğuk sesini odaya bıraktı. "sikeyim." sikeyim demişti, çünkü gömleğinin bir kısmı kızın bedeninin altında kalmış bir vaziyetteydi. yutkunup oraya doğru eğilirken içinden 'yapabilirim' diye tekrar etti.
yapamamıştı.
kız uyandığında, taehyung'un tahmin ettiği gibi olmuştu her şey. çünkü taehyung, dün gece için alalâde bir özür dilemiş, kızın istediği kucağı ona açmamıştı. açmazdı. yapısında bu yoktu. sevmek ve sevilmek ona uzak kavramlardı. fakat şimdi odanın dışını, yediği azarlar ve tokatlarla boyladığında bu duruma lanet etmişti. bir kez daha.
-
"jungkook, geliyor musun?"
yoongi bisikletinin üzerinde jungkook'a seslenirken, jungkook evinin kapı eşiğinde sallanarak dün gece aldığı mesajın etkisinden çıkmaya çabalıyordu hâlâ. en geç saat 10'da uyuyan çocuğun, o mesajı aldığı saatten beri '03.41' gözüne gram uyku girmiyordu.
yatağında dönüp durmuş, kendi kendine söylenmişti. mesajın yanlış atıldığını düşünmüştü fakat kendi isminin geçtiğini bir kez daha ve bir kez daha gördüğünde, bir kez daha ve bir kez daha dünyalar başına yıkılmıştı. insanların derdi neydi?
"jeon jungkook!"
yoongi çilek pembesi saçlarını sinirle karıştırırken, hâlâ orada dikilen jungkook'un yerinden sıçramasına sebep olmuştu. "tanrı aşkına, bin şu bisiklete artık. geç kaldık ilk derse."
jungkook sırt çantasının tutma yerlerini iki yandan sertçe sarmıştı. başını sallayıp derin bir nefes vererek kısa sürede yoongi'nin kullandığı bisikletin arkasına yerleşti. yoongi'nin endişeli ve bir o kadar da durumu garipseyen bakışları çocuğun gözlüğündeki parmak izlerinde durdu. "aptal. hatırlat da indiğimde şu gözlüğünü sileyim. nasıl olur da böyle gezersin? önünü görüyor musun izden bâri?
jungkook'u saatler sonunda güldüren şey bu olmuştu. sahiden kendine zaman ayıramayan ve aklını tamamen derslerle bozmuş bir çocuk için gözlüğünün silinip silinmemesi önemli değildi. jungkook kocaman gülümsediğinde, yoongi onun yüzüne son bir bakış atmış ve bisikleti okula sürmeye devam ederken gülümseyerek sormuştu.
"ne zaman çıkacak diş tellerin, jungkook?"
"bu hafta sonu d-dişçiye gideceğim hyung. bilmiyorum. güzel olacak mıyım?"hem jungkook'un 'd' harfini takılarak söylemesinden, hem de sorduğu soru yüzünden, yoongi'nin gülümsemesi daha da yayılmıştı.
"güzel olacaksın."
jungkook'un aklından tamamen uçan mesaj olayı, yoongi ile girdikleri yemekhanenin hemen ortasında tekrar kafasına dank etmişti. gülen yüzü solmuş, çantasının uzunluğunu kalçasını kapatması için en alçak seviyeye getirmişti. çekiniyordu. gözleri taehyung ile buluşmuştu çünkü.
her zamanki arkadaş grubu ile, her zamanki masalarında yayılmışlardı. siyah dar pantolonun sarıldığı ince uzun bacaklarını uzatmıştı diğer bir sandalyeye. ağzındaki kürdanı arsızca çeviriyordu dudakları arasında. onun da gözleri jungkook'un gözlerinde durdu son anda. birkaç saniyeliğine boğazı düğümlenmiş gibi hissetti, jungkook.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐝𝐨𝐧'𝐭 𝐭𝐚𝐤𝐞 𝐨𝐟𝐟 𝐲𝐨𝐮𝐫 𝐠𝐥𝐚𝐬𝐬𝐞𝐬. ╱ 𝐤𝐨𝐨𝐤𝐯.
Fanfiction"sana gözlüğünü çıkartma demiştim." (düzenliyorum.)