Telefon elimde öylece bakınırken kilitli olsa da son gelen mesajlar görünüyordu. Korece'yi annemden dolayı biliyordum. Gelen mesaj dikkatimi oldukça çekmişti.
X : Mesaj atmaktan vaz mı geçtin? Nedense boşluğa düşmüşüm gibi hissettim.
Yazıyordu.
Bu kimdi ki şimdi? İçimi garip bir his kaplamıştı. Hoşlandığı biri mi vardı? Bu beni tabii ki ilgilendirmezdi. Kendimi mi kandırıyordum. Ben bunları düşünürken abim geldi.
Berk : Y/N hadi eve git yarın çok yoğun olacak. Bugün erkenden çıkarak dinlen.
Y/N : Ama abi.. Neyse tamam gidiyorum... Sen de çok geç kalma... Yanağından öperek soyunma odasına ilerledim.
Telefonun karıştığını başta abime söyleyecektim. Ama bende kalması onu görmem için bir şanstı. Bütün üyeleri seviyordum. Ama Tae'yi düşündükçe kalbim deli gibi atıyor, midem birbirine giriyormuş gibi hissediyordum.
Telefonun başında saatlerce beklememe rağmen geri arayan yoktu. Telefonuma tembelliğimden şifre bile koymamıştım. Kimseden gizlim saklım yoktu. Bunca saat nasıl fark edememişti... En sonunda beklemekten gelen uykuma yenik düşerek kendimi uykuya teslim ettim. Gece saat 2 gibi birden telefon çalmaya başladı. Benim melodimden farklı olduğu için başta neler olduğunu anlamadım. Sonra yarım yamalak uyanarak telefona cevap verdim.
Y/N : Alo?
Sesim uykulu çıkıyordu.
Tae : Üzgünüm bu saate arıyorum. Seni de uyandırdım ama... Sanırım telefonlarımız karışmış.
Y/N : Evet evet doğru...
Zaten olan uykum ile sesini duyduğumda daha ağır bir uyku bastırmıştı ve kendimi uyumamak için zor tutuyordum. Dediklerini idrak edemeden sadece onaylıyordum.
Tae : Müsait olduğun bir vakitte telefonu benim için dediğim yere getirir misin?
Y/N : evet müsait olduğumuz da görüşelim. Ben de seni seviyorum.
Dedim ve telefonu suratına kapattım. Uykum gerçekten benim için çok önemliydi ve uykuluyken ne yaptığımı genelde hatırlamazdım.
Sabah olup uyandığım da gerilerek yatakta döndüm durdum. Sonra telefon aklıma geldi. Elime alıp baktığım da kendi numaramdan bir sürü cevapsız arama ve bir sürü mesaj vardı. Panik yapıp deli gibi yatakta dönmeye başladım. Ne yapacaktım şimdi.. Duymamıştım... Nasıl geri arayacaktım...
Kalkıp kahvaltı edip hazırlandıktan sonra direkt kafeye gittim. Yarın Deniz'in doğum günüydü ve biz bugün onun için hazırlıklar yapacaktık. Telefonu yanıma alarak çalmasını bekledim. Ama kimse aramıyordu. Derken kapıdan içeri Taehyung girdi. Şaşkınlıkla ona bakıyordum. Aramak yerine neden gelmişti ki?
Y/N : Ah merhaba... Hoş geldiniz..
Aptal aptal sırıtıyordu. Ama gülümsemesi oldukça hoşuma gidiyordu.
Y/N : Buyurun lütfen.. Az dinlenin.
Tae : Yok çok durmayacağım. Telefonumu almaya gelmiştim. Hemen alıp dönmem gerekiyor.
Suratım düşmüştü.
Y/N : İşte burada. Üzgünüm aramalarınızı duymamışım.
Tae : Duymadın mı? Hatırlamıyor musun?
Gülümsüyordu. Ne olmuştu ki? Neyi hatırlamıyorum?
Y/N : Pardon? Neyi hatırlamam gerekiyordu?
Tae : Uykuluyken diyorum. Sesin olduğundan çok daha hoş.
Dedi ve ağzı kulaklarına varacak kadar gülümsedi. Benimle dalga geçiyordu.
Kaşlarımı çatarak konuşmaya başladım.
Y/N : Affedersin ama ne olup bittiğini söyler misin? İltifat mı ediyorsun? Dalga mı geçiyorsun? Hem uyku sesimi nereden duydun?
Gülümsemesi daha da arttı ve cevapladı.
Tae : Gece seni aradım. Yani beni. Telefonlarımızın karıştığını söylemek için. Ama sen evet evet deyip durdun. En sonun beni sevdiğini söyleyerek telefonu suratıma kapattın.
Kahkaha atıyordu. Çünkü şuan yerin dibine girmiştim ve anlamsız bakışlar atıyordum. Kıpkırmızı olmuştum. Öteye bir yere gömülmek istiyordum. Daha sonra gülmeyi keserek ellerini omuzlarıma bastırdı.
Tae : Ben de seni seviyorum. Tüm army'leri sevdiğim gibi.
Dedi.
Sadece seni seviyorum kısmı yankılanıyordu kulaklarımda... Sürekli durmaksızın... Kendime gelmeliydim..
Tae : Her neyse telefonumu aldığıma göre gidebilirim. Her şey için teşekkürler...
Tam gidecekken kolundan tutarak gitmesini engelledim.
Y/N : Bekle! Gitme!