Soğuk bir geceydi, etrafta uçuşan kar taneleriyle, kalın montlarıyla evlerine ilerleyen insanlarla ve binaların camlarından yayılan ışıklarla görüntü gerçekten güzeldi. Ama görüntünün içinde gerçekleşen olaylara baktığınızda dünyayı asıl haliyle görüyordunuz. Evsiz yaşlı bir adam üstünde yırtık bir monttan başka bir şey olmadan bir köşede yatıyordu. Yanından geçen insanlar ona aldırmadan ilerliyorlardı. Stone'un Bar'ının yanında küçük bir çocuk önüne bir kutu koymuş köşeye sinmiş bir şekilde bekliyordu. Çocuğun erkek veya kız olduğunu anlayamıyordunuz. Üstüne birkaç tane mont geçirmiş ısınmaya çalışıyordu dikkatli baktığınızda hemen yanında bacaklarının üstüne yatmış üzerinde küçü bir mont olan yaşlı bir köpek görüyordunuz. Çocuğun yanından geçenlerden birkaçı durup önündeki kutuya bozukluk atıp devam ediyordu. Elimdeki sigarayı ağzıma götürerek çakmağı cebimden çıkardım, sigaramı yakarak arkamı döndüm. Kaldığım daireye doğru ilerlemeye başladım. Tozlu çakmağı cebime koyduktan sonra düşünmeye başladım. O çocuk ve o adam gibi dünyada kaç tane insan olduğunu, kaç tane yardıma muhtaç insanın sokaklarda öldüğünü... binamın önüne geldiğimde durdum. Derin bir iç çektim, bu kokuşmuş insanlarla dolu dünyada sadece benim bir fark yaratamayacağımı düşündüm. Binaya girip merdivenleri çıkmaya başladım her merdivenle üstümdeki kıyafetler ağırlaşıyor gibiydi. O çocuğu, o adamı hatta o köpeği orada bıraktığım için suçluluk hissediyordum. Son merdivende durdum sigarayı yere atarak ayağımla ezdim. Lanet olsun diye düşündüm. Elimi cebimden çıkararak arkamı döndüm, merdivenlerden hızlı bir şekilde indim. Binadan çıkarak bara doğru ilerlemeye başladım. Çocuk hâlâ köşede bekliyordu. Üstümdeki montu çıkararak çocuğun yanına geldim. Uyuyordu, kız çocuğuydu sanırım yüzünden tam anlaşılamıyordu. Çocuğu hafifçe dürttüm, irkilerek duvara yapıştı. Korkmamasını söyledim montumu çocuğun üstüne geçirerek elimi uzattım ona yardım edeceğimi söyledim. Çocuk masum bir şekilde uzattığım eli tutarak teşekkür etti. Çocuk boştaki eliyle yüzünü sildiğinde iyice bir bakabilmiştim, erkekti. İlerlemeye başladığımızda yaşlı köpek ayağa kalkarak üzerinde duran montu düşürdü çocuk bi anda elimi bırakıp köpeğe verdiği montu alıp tekrar yanıma geldi köpek ise bizi takip etmeye başlamıştı. Binama doğru ilerlerken yaşlı adamın oturduğu köşeye doğru baktım, çoktan gitmişti. Büyük olasılıkla kendisine daha sıcak bir yer arıyordu. Hafif bir şekilde gülümseyerek binaya doğru hızlı bir şekilde ilerledim. Çocuk ve köpek hemen yanımdalardı. Bu sefer merdivenlerden çıkarken nedense mutlu hissediyordum. Çocuğun elini yavaşça bıraktım, birden bacağıma tutunduğunu hissettim. Gülümsedim, korkmamasını söyleyerek cebimdeki anahtarları aldım. Kapıyı açtığımda içeriden gelen sıcaklık yaşlı köpeği canlandırmıştı. Çocukla birlikte eve girerek anahtarı masanın üstüne bıraktım. Arkamı döndüğümde köpek kapının karşısındaki koltuğun üstüne çıkmış bana bakıyordu. Çocuk utangaç bir şekilde kapının önünde bekliyordu. Gülümsedim, çocuğun önünde eğilerek adını sordum. Utangaç bir şekilde kafasını kaşıyarak 'Edward' dedi. Gülümseyerek cevap verdim.
"Merhaba Edward, ben Morgan. Bu dairede yaşıyorum, bir yazarım ve eğer gidecek bir yerin yoksa benimle kalabilirsin." Edward yine utangaç bir şekilde elini kapıya götürerek kendisine bir dayanak aradı, yürürken yorulmuş olmalı diye düşündüm.
"Peki, seninle kalırım Morgan. Ama yazdıklarını okumak istiyorum." Gülümsedim.
"Elbette. Neden koltuğa oturmuyorsun, kapıyı kapatalım da üşümeyelim. Bu arada yiyecek bir şey ister misin Edward?" Edward koşarak koltuğa oturdu bir elini köpeğe doğru uzatarak onu okşamaya başladı.
"Olur!" diye bağırdı mutlu bir şekilde. Gülümsedim kitap okumayı sevip sevmediğini sordum. Sokakta bulduğu gazete ve kitapları okuduğunu söyledi. Kaç yaşında olduğunu sordum hatırlamadığını ama büyük olasılıkla on yaşında olduğunu söyledi. Gülümseyerek ona yiyecek bir şeyler hazırladım ve okuması için sakladığım çocukluk kitaplarımdan bir tanesini verdim.
"Bunu okuyabilirsin, ben yazmadım ama güzel bir kitaptır.Bu arada eğer yıkanmak istersen banyo hemen sağda." Sandviç'i eline alarak bir kısmını böldü, yaşlı köpeğe eliyle yedirdi. Gülümsedim. Sonra bana dönerek konuşmaya başladı.
"Sabah yıkanırım. Ve peki ama daha sonra senin yazdıklarını da okumak istiyorum." Tekrar gülümsedim. Daha önce hiç bu kadar güldüğümü hatırlamıyordum.
"Elbette. Bu arada, köpeğinin bir ismi var mı Edward?"
"Evet, adı Stephen. Bir gazetede görmüştüm, o zamandan beri adı o." Gülümsedim.
"Pekala, neden şimdi biraz uyumuyorsun. Geç oluyor."
"Peki..." Birden duraksadı bana dönerek gülümsedi "Tekrar teşekkürler Morgan. Bu arada nerede uyuyabilirim?" Elimle sağdaki odayı göstererek içerideki yatakta uyuyabileceğini söyledim. Tekrar teşekkür ederek gitti. Stephen'da arkasından odaya girdi. Gülümsedim, masama dönerek önüme boş bir kağıt aldım. Bugünü yazmayı düşündüm, sonra bu fikirden vaz geçerek eski çalışmalarımdan birisine devam ettim. 'Fakir, karısı ölmüş bir adam hakkındaydı, kızına bakabilmek için çeşitli yerlerde işlere başvurmasına rağmen hiçbirisine kabul edilmemişti. Kirasını ödeyemediği için evinden atılmış ve en sonunda bir fırını soymuştu. Kızını ve kendisini doyurmuş olmasına rağmen içi rahat etmiyordu. Bir kaç hafta zorda kalarak para biriktirmişti, sonra ekmekleri çaldığı yere geri dönüp parayı koymaya çalışırken yakalanmıştı. Dükkan sahibine durumunu anlatsa da adam söylediği hiçbir şeyi dinlemiyordu. En sonunda dükkan sahibi polisi aramaya karar verdiğinde adamın göz yaşları dökülmeye başlamıştı. Bir kızı olduğundan bahsetmişti, ona bakmak için her türlü işe başvurduğunu hiçbirisine kabul edilmediği anlatmıştı. Dükkan sahibi sakinleşmiş gibi telefonu yerine koymuş adamı dinlemişti. Daha sonra da adamı işe almaya karar vermiş ve dükkanın üst katındaki odayı onlara kiralamıştı. Evet biliyorum, hiç gerçekçi gelmiyor değil mi? Ama bekleyin olaylar biraz gerçekçi bir hal alıyor devamında. Bir kaç ay fırıncıyla çalışıp hayatını birazda olsa güzelleştirmişken bir kış gecesi dükkan soyuluyor. Sesleri fark eden adam alt kata inerek soyguncuyu yakalıyor. Evsiz bir adam elindeki ekmekle olduğu yerde donuyor. Korku adamın gözlerinden okunuyor, ana karakterimiz olan adamsa evsize acıyarak ekmeği almasına izin veriyor. Ama camın kırılma sesini duyan ve soygunu fark eden bir komşu ertesi gün fırıncıya olayı anlatıyor. Fırıncı sinirle bizim adamın kapısına vurarak adamla kızını kovuyor. Kovarken de bir hırsız her zaman bir hırsızdır diye bağırıyor arkasından. Bizim adam yine parasız, evsiz bir şekilde kızıyla sokakta kalıyor. Adam birkaç hafta yeni iş arasa da hiçbir yer bulamıyor sonunda bir gece kaldıkları köşeye geldiğinde kızını açlıktan ölmüş yerde yatarken buluyor. Ölü kızının bedenini kollarında taşıyarak yaşlı gözleriyle bir hastaneye zar zor gidiyor. Doktorlar durumu adama anlattığında adam kendini yerden yere vuruyor. Oradan çıktıktan sonra ağlayarak fırıncıya gidiyor. Kapısına şiddetle vuruyor adamın aynı onları dışarı attığı gün fırıncının vurduğu gibi. Fırıncı kapıyı sinirli bir şekilde açtığında birbirlerine bağırmaya başlıyorlar. Komşulardan birisi olayı görünce polisi arıyor ve fırıncının kapısına gelen adamın önceden oradan çaldığını da söylüyor. Bunun üzerine gelen polis bizim adamı nezarethaneye kapatıyor. Adam orada gece boyu ağlayarak sinirden saçlarını yoluyor. Ertesi gün dışarı salındıktan sonra gidip fırıncının kapısının önünde yatıyor. Birkaç hafta orada hiç kimseyle konuşmadan oturuyor, sonra bir gece kızı gibi bir köşede kapının önünde ölüyor.' kalemimi köşeye koyarak yazıya baktım. Çok karamsardı ve biraz basit bir dili vardı. Duraksayarak yazıyı çekmecelerden birisine koydum. Yatak odasına bakıp Edward'ın yatağa yeni girdiğini gördüm yemeğini yeni bitirmişti sanırım. Işığı kapattım, koltuğa uzanarak uyumaya çalıştım. Edward'ı düşünüyordum, eğer onu yanıma almasaydım o kız gibi açlıktan ölür müydü? Bu benim suçum olur muydu? Eğer iki saniye adam olup düşünsem ve o yaşlı adamında kolundan tutabilseydim bir hayat daha kurtarmış olur muydum? Bencillik yaparak o adamı ölüme mi göndermiştim? Derin bir iç çekerek bunları düşünmemeye çalıştım. Gözlerimi kapatarak uyumaya çalıştım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yoksulluk İçinde Yaşam[Life in Poverty]
Non-FictionBir yazar, yalnız yaşıyor zengin bir hayatı yok o kadar başarılı da değil. Monoton bir hayatı var her gün aynı şeyleri tekrarlıyor, insanların hastalıklı düşüncelerinden nefret ediyor, anlayışlı olamamalarından da ama kendi başına dünyada bir fark y...