1

107 8 1
                                    

İçimdeki karanlıktan mı emin değilim. Fakat bir şeyler mutlu olmamı engelliyor sanki. Umutsuzluğa yöneliyorum istemsizce. Hayatta başarılı olduğum alan sınırlı. Çünkü gerçekten başarıya ulaşman için, mesela sanatsal alanda, iki ele ihtiyaç duyarsın. Tabi ayaklarıyla resim çizen üstün zekalı insanları saymıyorum. Sanatı seviyorum. Müzik dinlemekte bir sanattır bence. Bunu yapabiliyorum işte. Her gün neredeyse her saat müzik dinliyorum. Melodisi bir yana sözleri etkiliyor. Hissettirdiği, düşündürdükleri, kurdurduğu hayaller de var. Ayrıca resim çizmeyi de çok seviyorum. Fakat bunda oldukça zorlanıyorum. Çünkü benim sağ elim beş yaşımdan beri %90 engelli. Tedavi görüyorum. %95 oranından düştüğünü söylediler. Bunu on beş yılda başardıysam tam olarak sağ bir elim anca rüyada diyebilirim. Bu yüzden çok ezildim. Hor görüldüm. Fakat savaştım. Yanımda olanlarla ve..

''Ezgi o odadan çıkabilirsen gerçekten çok mutlu olurum'' yüzümü bilgisayar ekranından kaldırdığımda o mükemmelliği gördüm. Altın sarısı saçları gün ışığında yine parlıyordu. Kahverengi gözleriyle ise çekiciliğini koruyordu. Kim mi? Anneeem. O hayatımda bana en çok destek olan kişiydi.  Belki de tek kişi. Babam terk edip gitmişti. Ona baba demek bile istemiyordum. Kapıdan çıkışını çok iyi hatırlıyorum. Çığlıklarımı. ''Baba gitme! Gitme babaaa!'' ve göz ucuyla bile bakmadan gidişini.

Gülümsedi annem.  ''Nasılmış benim prensesim?'' yatağıma oturdu, öptü ve sıkıca sarıldı. Gözünün önüne düşen saç tutamını geriye doğru attı. Sonra benim yüzümü kapatan saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdı. ''İyiyim, her günki gibi annecim.'' Yüzümü iyice bir süzdü. Gözleri bilgisayarıma kaydı. Benden daha Hızlı davranıp kapağını kapattı. ''Sana bir sürprizim var. Çabuk giyin aşağıda bekliyorum.'' Gülümsedi, sonra yatağımdan kalkıp ayakta bana bakmaya başladı. Annem otuz sekiz yaşında olmasına rağmen mankenlere taş çıkartacak bir vücuda sahipti. Annem odamdan çıkınca ayaklandım. Giysilerimi karıştırmaya başladım sol elimle. Buz mavisi dar bir pantolon ve beyaz bir bluz giydim. Bunların uyumunu seviyordum. Aynaya baktığımda vitrinlerdeki mankenlerden görüyordum bu giysilerle sanki. Tabi ki bir kolu kırık bir manken. Böyle bir mankeni de çok tutmaz atıverirler. Benim hayatımda öyle işte.

Aşağı indim. Dışarıya açılan kapının açık olduğunu fark edince oraya doğru ilerledim. Annem arabanın içinde aynadan kendine bakıyordu. Hava hafif bulutlu gibiydi. Ya yağardı, ya da bütün gün sıkkın kalırdı. Yağmasını da istiyordum. O havada ne güzel uyulur be.

Arabaya binince annem yüzüme baktı. Sanki karşısında Rihanna varmış gibi süzdü yine.  ''Şimdi seni tüm hayatının değişeceği bir yere götürüyorum.'' yüzündeki gülümseme hala kocamandı. Gamzeleri iyice içine çökmüştü. Tek kaşımı kaldırdım gülerek.''Merak ettim. Hadi hemen gidelim. Lütfeen!''

O kadar abartarak anlattığı, umutlandığım, sevindiğim, meraklandığım yer neresiymiş biliyor musunuz? Okul. Anneme doğru yavaş ama sert bir bakış fırlattım. Ve gülerek cevap verdi. Arabadan inip yürürken sürekli konuşuyordu. Benimse içimde kasırgalar denizlerde derin girdaplar açıyor, fırtınalar kopuyordu. ''Son yılını tamamlaman gerekiyordu Deniz. Hem yeni arkadaşlar sana da iyi gelecektir.'' Gözlerimle umutla bakıyordu. Annemi kıramıyordum. İstesemde yapamazdım. Onun tüm emeklerini ters tepmiş olurdum. Ve bu da onun için büyük hayal kırıklığı demekti.

Okul binasına giriş yapmak o kadar da zor olmamıştı. Koridorlar sessizdi. Annem ve benim ayak seslerimiz dışında ses yoktu. Dersteydiler büyük ihtimal. ''Sen şurada bankta otur, ben kayıt işlemlerini yaptırıp geliyorum'' dedi annem. Ben de kafa salladım. Tanrım! Burada güzel havalı kızlar vardı büyük ihtimal. Ben de güzelim tabi ki. Ama onlar kadar egoist değilim.

Bahçe kocamandı. Yemyeşil ve mükemmeldi. Tam  ortada kocaman bir süs havuzu yer alıyordu. Çevresinde rahat koltuklar ve masa-sandalyeler vardı. Renk uyumları da mükemmeldi. Sessiz ve sakin. Kafa dinlemelik bir ortam diyecektim ki zil çaldı. Saate bakılırsa çıkış saatleriydi. Daha zil çalalı bir iki saniye olmadan öğrenciler dışarıya yığılmaya başladı. Koştukları ilk yer kantindi. Daha sonra ağaç gölgeleri. Sessizlik bozulmuş, yerini gürültü almıştı. Savaş alanı gibiydi. Etrafı süzerken bahsettiğim o tiplerden görmüştüm bile. Uzun ve mükemmel saçları vardı hepsinin. Etek boyları desek, giymeseler daha iyiymiş. Yüksek sesle patlattıkları kahkahalar tüm avluyu sarmıştı çoktan. Ve her okulda mutlaka bulunan o yakışıklı tipler. Ağzımın açık, salyalarımın aktığını fark ettiğim an utandım.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Sep 26, 2014 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Ay IşığıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin