"Aranızda geçen bir şakaya mı yetişemedim?"
Başımı iki yana salladım. "Sen boşver ya." Cansın telefonunu masaya bırakıp Yekta'ya baktı. "Ne için geldin..?" düşünmeye başlayıp dudaklarına birkaç kez parmaklarını vurdu ve geriye yaslandı. Sessiz bir şekilde ikimizde onu izlerken kollarını göğsünde birleştirdi ve gülümsedi.
"Buldum." Tek kaşımı kaldırdım.
"Neyi buldun?" Yekta dikkatle dinlerken tekrardan öne kaydı ve bana doğru fısıldadı. "Su iti diyeceğim."
Gözlerim anında irileşirken sesimin yüksek çıkmasına engel olamadım. "Ne!? Hay-" sözümü kesip, benden daha yüksek bir sesle Yekta'ya seslendi.
"Ne için geldin su iti?" Yekta birkaç saniye bakıp büyük bir kahkaha attı ve aşağıya kaydı. "Su iti mi? Ona mı benziyorum ordan?"
"Ya şimdi enişte demek olmazdı bende su iti diyeyim dedim."
Alnıma vurup sinirli bir şekilde Cansın'a baktım. Yekta'nın anlamaması için anında bakışlarımı yumuşattım ve yüzüme yalandan bir gülümseme yerleştirdim. "Cansın, canımsın ama bebeğim, enişte neden diyesin çocuğa?"
"Geleceği görüyorum oğlum ben." Yekta yerinde kıpırdandı ve koluma dokundu. Teması ile kendimi kısa bir süre dış dünyadan soyutladım ve kalp atışlarımı duyduğum, aydınlık bir yere çekildim. Karanlık olamazdı. O dokunuşu ile bana hayat vermişti. Ama olduğumuz ortama biraz göz gezdirince, rezillik üstüne rezillik yaşarken ve çocuğa hâlâ cevap vermeyip yüzüne aptal gibi bakarken olmam gereken tek yer yerin dibiydi.
"Tamam üçüncü kez sorabilirim." Derin bir nefes aldı. "Adın ne senin?"
"Benim mi? De-" Cansın tekrardan sözümü kesip -bunun için onu öldürebilirim- Yekta'nın omzumda ki elini çekip kendi omzuna koydu. "Söz sırası bende. Onun süresi doldu, sıra bana geçti." Yekta bir eline bir Cansın'a baktı. Gözlerini sabır diler gibi tavana çıkardı ve sabırsız bir şekilde bakışlarını tekrardan Cansın'a çevirdi.
"Tamam söyle."
"Önce isteme istiyorum, sonra nişan, nikah, evlilik. Ondan sonra senin olsun."
"Sadece adını sormuştum. Sen başlangıç olmadan sonuca geliyorsun kardeşim."
Yanaklarımda ki ısı arttığını hissettim. Rengim kırmızının koyu tonlarına geçiş yaparken ve ben yerimde olabildiğim kadar küçülürken Cansın hızla ayağa kalkıp sandalyesini düşürdü ve bağırdı.
"NE?" O sıra kalın bir ses bize ulaştı.
"Burda ne arıyorsunuz siz!? Zil çaldı sınıfınıza!"
Rasim Hocaya dönüp gülümsedim. "Kelini öpeyim senin be adam."
Gözlerinden ateşlerin çıktığını görebiliyordum ama buna rağmen sakin bir şekilde konuştu.
"Derin, müdürün odasına." Ona bile razıydım. Bu ortamda kalmak istemiyordum. Rezilliğim sınırı deli gibi aşmıştı.
Hocayla önden giderken en son Yekta'nın Cansın'a dediği şeyi duydum.
"En azından adını öğrendim."