Kardeşim Asya, bugün 4.yaşına girecekti. Sabah kalktım ve kardeşimin odasına gittim. O çoktan uyanmış olacak ki , yatağının üstünde ayıcıklarıyla oynayıp onlarla konuşuyordu. Onun en çok da kendi kendine oyalandığı halini seviyordum. Az sonra babamla birlikte kardeşimin doğum günü için bir pasta almaya gidecektik.. Odada kardeşimin oyuncaklarıyla oynadığını izlerken odaya annem girdi ve;
-"Meert, hadi oğlum! Baban aşağıda seni bekliyor, acele edersen iyi olur." dedi.
O sırada kardeşimi oyuncaklarıyla oynadığı yatağın üstünden almaya gidiyordu. Kardeşimi kucakladı ve hep birlikte aşağı indik. Ailece güzel bir kahvaltı yaptık. Ailemi hiçbir şeye değişmezdim. Onları çok seviyordum ve kaybetmekten korkuyordum. Kahvaltı esnasında kardeşimin ve benim göz açıp kapayıncaya kadar büyüdüğümüzü konuştuk. Annem ve babam bana küçükken yaptığım türlü yaramazlıkları anlattı. 13 Yaşında olmama rağmen hâlâ biraz da olsa yaramazlık yapmıyor da değildim. Anneme, "Ellerine sağlık" dedim ve yanağına bir öpücük kondurdum. Daha sonra babamla dışarı çıkmak üzere kapıyı açtım. Açtığımda yağmur damlaları karşıladı beni. Annem;
-"Dikkatli olun, yağmur yağmaya başladı." dedi.
Haklıydı çünkü kafamı dışarıya çevirdiğimde daha önce yağmurun hiç bu kadar çok yağdığını görmemiştim. Onaylarcasına başını salladı babam ve annemin kucağında etrafına gülücükler saçan kardeşimin yanağına bir öpücük bıraktı. Babam ayakkabılarını giydikten sonra ceketinin cebinden çıkardığı araba anahtarına parmağını dokundurdu. Arabadan çıkan o "bip bip" sesine bayılıyordum. -Arabadan gelen bu sesin kaynağı, kapıların kilidini açma/kapama tuşuydu.- Vakit kaybetmeden arabaya bindik. Ön koltuğa oturmayı çok seviyordum. Emniyet kemerlerimizi taktıktan sonra babam arabayı çalıştırdı. Bende dikiz aynasından saçlarımı düzeltiyordum. Babam araba kullanırken radyo veya müzik dinlemeyi çok sever. Bu yüzden arabaya biner binmez radyoyu çalıştırırdı. Ve her zaman ki gibi arabayı süratli kullanıyordu. Ona daha öncede biraz yavaş kullanmasını söylemiştim. Ama bu sefer duymadı...
Bir an kendi varlığımı bile hissedemediğim boşlukta buldum kendimi. Ta ki, ambulans seslerini duyana kadar. Anladım ki kaza yapmıştık...
Kaç saat geçti bilmiyordum. Gözlerimi açtığımda hastane odasında bulmuştum kendimi. Başım o kadar çok ağrıyordu ki inleme sesleriyle uyanmıştım. Bir dakika, bir dakika... Neredeydim ben ? Boş gözlerle etrafıma bakındım ilk önce. Sonra ayağa kalkmaya çalıştım. Ayaklarım, artık onları hissedemeyeceğim derece uyuşmuştu. Zor da olsa ayağa kalkmayı başarmıştım. Hastane odasının kapısından tam çıkıyordum ki, koridorun karşısından bana seslenen adama çevirdim kafamı. Bir şeyler söylüyordu ama duyamıyordum. Beynim uyuşmuştu. Tüm bilgiler kafamdan bir anda silinmişti sanki. Daha sonra adamın doktor olduğunu ve hafızamı kaybettiğimi öğrendim. Peki ya şimdi ne yapacaktım ? Her şey kafamdan teker teker silinmişken yaşamaya devam mı edecektim ?
Doktora, biraz hava almak için dışarı çıkacağımı söyledim. Kendimi dışarıya attığımda derin bir nefes aldım. Buradan kaçmanın iyi bir fikir olacağını düşündüm ve hastanenin bahçesini yürürken kaşla göz arası hastane dışına çıktım...
Hava karanlıktı. Karanlık... Bilmediğim yollarda yürüyordum. Soğuk hava ruhuma işliyordu. Ama ben üşüdüğümü hissetmeyecek kadar hissizleşmiştim. Nerden gelmiştim ben ? Neden gözümü az önceki hastane odasında açmıştım ? Aklımda binlerce soru işareti varken adımlarım beni az ilerideki bir parka götürdü. Gördüğüm ilk banka oturdum. Ellerimi kollarıma sürterek ısınmaya çalıştım. Az sonra yanıma gelen orta yaşlarda, beyaz tenli bir adamın sesiyle irkildim;-"Delikanlı, ne ararsın sen bu saatte buralarda?"
... soru karşısında kaldım. Ne diyebilirdim ki ? Hafızamı kaybettiğimi öğrenip hastaneden kaçtığımı falan mı ? Biraz daha düşündükten sonra doğruyu söylemenin mantıklı olacağını düşündüm. Ve anlatmaya başladım;
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kimim Ben ?
AléatoireHafızasını kaybeden bir adamın tesadüflerle dolu hayat hikayesi..