-PANZEHİR-
Gözbebeklerimin beyaz tavan ile selamlaştığını görünce uyandığımı fark ettim. Birkaç dakika boyunca beyaz tavan ile bakıştık. Ardından yavaşça yattığım yataktan doğrulunca kendi odamda uyanmadığımı gördüm. Burası daha önce hiç görmediğim bir odaydı. Çalışma masası oldukça dağınıktı. Sandalyenin üzerinde ise önceden çıkartılıp atılmış kot pantolonlar, gömlek ve t-shirtler vardı. Penceresinden giren güneş ışıkları artık yeni bir güne geçtiğimizi gösteriyordu. Bakışlarım şaşkın bir şekilde odayı incelerken aklım ise dönüp dolaşan soruları tekrarlıyordu. Yeniden ve yeniden.
''Neredeyim?''
''Burası neresi?''
''Beni buraya kim getirdi?''
''Buraya nasıl geldim?''
Sorulara cevap bulamazken odayı incelemeye başladım. En azından nerede olduğuma ve beni buraya kimin getirdiğine dair bir fikir edinme umudu ile odanın beyaz duvarını renklendiren fotoğraf çerçevelerine yöneldim. Duvarda asılı olan dört tane çerçeve vardı. Çerçevelerdeki fotoğrafların birinde ufak bir çocuk gördüm. Parktaydı. Oldukça masum görünen bir erkek çocuktu. Saçları dağınık, gözleri ise parlıyordu. Bu çocuk gülümsüyordu. Dudakları mutluluğunu göstermek istercesine aralanmıştı. Resme dalıp giderken gözüm diğer çerçevedekine odaklandı. O çerçeve ise bir kız ve bir erkek çocuğun bankta sarılıp gülümsedikleri fotoğrafa kapılarını açmıştı. Kız çocuk ve erkek çocuk çok uyumlulardı. İkisi de şapka takmışlardı. Sanırım bu fotoğraf onlardan habersiz çekilmişti. Fotoğrafın arka planında ise ağaçlar vardı. Sanırım bu fotoğraf çocuk parkında çekilmişti. Diğer fotoğrafta ise genç bir erkek elindeki küçük köpeğe sarılıyordu. Gözleri diğer fotoğraflardaki erkek çocuk gibiydi. Yüz hatları ve saçlarının dağınıklığı da öyle. Kucağındaki köpeği genç erkeğin boyun girintisini yalıyordu. Ama erkek çocuk bunu umursamadan gülümsüyordu. O kadar içtendi ki... Son fotoğrafa odaklandığımda ise aynı çocuğun bir kadına arkadan sarıldığını gördüm. Kadın annesi gibi duruyodu. Fotoğraf bir çay bahçesinde çekilmişti. Kadın ile genç erkeğin gözleri aynı gibiydi. Gülümsemeleri bile benziyordu. Bu fotoğraflardan bir şey çıkaramamıştım. Umutsuzca başımı sola çevirdiğimde odada bir de gitar olduğunu fark ettim. Mat siyah bir rengi vardı. Kurcalamak için elime alıp yatağın üzerine oturdum. Parmaklarım ile sessizliğe bürünen telleri titreştirirken sebepsiz yere güldüğümü fark ettim. Bu beni mutlu etmişti. Biraz daha parmaklarımı gitarın tellerine emanet ettikten sonra odanın kapısının aralandığını fark ettim. ''Demek uyandın.'' Dudaklarım şaşkınlıkla aralanırken Bartu bu şaşkınlığımı önemsemeden yanıma oturdu. Tepkisizce elimden gitarı aldı ve zemine dik bir şekilde yatağa yasladı. ''Ben neden buradayım?'' diyerek kısa süreli sessizliğimizi bozdum. ''Dün tüm geceyi beraber sahilde geçirdik. Sen çok yoruldun. Taksiyle eve dönerken çoktan omzuma yaslanıp uyumuştun. Ben de uyandırmak istemedim ve sonuç olarak evime getirdim. Merak etme hiçbir şey olmadı. Sabaha kadar oturup seni izledim. Daha sonra da kalkıp kahvaltı hazırlamaya çalıştım. Ortaya bir şeyler çıktı ama yenebilecek gibi mi bilmiyorum küçük hanım.'' Açıklamasını bitirdikten sonra bana oldukça sıcak bir şekilde göz kırptı. Mimikleri ona çok yakışıyordu.'' Şu kahvaltıya benzemeyen kahvaltını denemek istiyorum.'' Dedim onun kahvaltı konusunda kaybettiği umudunu kazanmak için. Bana şaşkın gözlerle baktı. ''Gerçekten kendini feda edecek misin?'' sorusunu başımı sallayarak cevapladım. ''Denemezsem pişman olurum.'' Ayağa kalkarak odasının kapısını açtı ve eliyle kapıyı göstererek ''Önden bayanlar!'' dedi. Ona itaat ederek dediğini yaptım. Düzenli nefes alıp verişini hissedebiliyordum. Arkamdan bana eşlik ediyordu. ''Şu taraftan.'' Diyerek sessizliği bozdu. Mutfağa geldiğimizde gördüklerim karşısında şok olmuştum. Kötü diye bahsettiği kahvaltı gerçekten çok güzeldi. Desenli tabaklar, pastalar, ekmekler, ekmeğin üzerinde dans edecek olan ballar, reçeller, peynirler... Bana söz ettiğinin ve benim beklediğimin tam tersi bir masaydı. Masaya şaşırarak bakarken bana bakıp güldü. ''Çok mu şaşırdın?'' Gözlerim ona kayarken yavaşça başımı salladım. Masadaki sandalyelerden birini itti ve oturmam için bana baktı. Göz göze geldik. Sessizce benim için ittiği sandalyeye oturdum. Karşımdaki sandalyeye oturarak bana eşlik etti. Kızarmış ekmekleri koyduğu sepeti uzatarak ''Ekmek?'' diye sordu. Uzattığı ekmek sepetinden iki dilim aldım. Ekmekler gerçekten çok güzel ve özenilerek kızartılmıştı. Tabağına birkaç yeşil zeytin, bir miktar beyaz peynir ve yumurta aldı. Yaptığı yumurtaların kabukları soyulmamıştı. İki tane yapmıştı. Bu kahvaltı gerçekten ikimiz içindi. Hazırladığı her şey iki kişilikti. Yumurtaların kabuklarına yüz ifadeleri çizilmişti. Bir tanesinde bana sürekli olarak yaptığı, ona çok yakıştırdığım, kimi zaman küstah, kimi zaman ise sıcakkanlı olduğunu düşündürdüğü göz kırpma ifadesi vardı. Diğer yumurta ise bana dil çıkarıyordu... Bu kahvaltıya gerçekten çok özenmişti. Acaba bu kahvaltı için ne kadar zaman harcamıştı? Böyle bir kahvaltıyı hoşuna (!) giden her kıza hazırlamış mıydı? ''Senin gibi mızmız, aptal bir kıza dil çıkaran bir yumurta!'' diyerek düşüncelerimi böldü. Dil çıkaran yumurta bana aitti. Ona yüzümü buruşturarak baktım. Ama bu yaptığı hoşuma gitmişti. Daha sonra kendi tabağına koyduğu göz kırpan yumurtayı kaldırıp bana gösterdi. ''Ve bu da o aptal, mızmız kıza âşık olan diğer aptal.'' Ardından tabağıma koyduğu yumurtamı da alarak kukla gibi oynatmaya başladı. Dayanamayarak güldüm. ''İşte böyle. Benim yanımda asla mutsuz olamazsın. Buna ben izin vermem.'' Dedi. Yüzümdeki gülümseme daha çok yüzüme yayılırken Bartu'nun ise yüzünde gamzeler çıkmıştı. ''Deli!'' diyerek elindeki yumurtalardan Bartu'nun küstah göz kırpmasına sahip olanını aldım. Bana şaşırarak baktı. ''Ne? Bu küstah ama bir o kadar da suratına çok yakışan aptalı yemek istiyorum.'' ''Delisin sen!'' dedi. Ardından yumurta kafalarımızı birbirine tokuşturduk. Bartu gibi göz kırpan yumurta kırıldı. ''Yumurta Bartu bile yumurta Hazal ile baş edemiyorken ben ne yapacağım seninle?'' dedi. Ona bakıp güldüm. Kahvaltımıza devam ederken uzun bir sessizlik oldu. ''Neden gitar çaldığından bahsetmedin?'' Sessizlik sorumun ardından evi terk etti. Sorduğum soru karşısında durgunlaştı. Tabağındaki zeytinler oynattığı çatalın etkisiyle sağa sola savrulmaya başladı. ''Bartu?'' Başını tabaktan kaldırarak bana baktı. ''Kahvaltını bitirdiysen yavaş yavaş masayı toplayalım.'' Sorumu umursamamıştı. Neden cevap vermek istememişti ki? Sadece bana gitar çalmadığından neden bahsetmediğini sormuştum. Sorumun ardından birden durgunlaşmış, yüzündeki gamzeleri yok etmişti. Gözlerini ise bulutlar kaplamıştı. Gözlerinde açan güneş, o bulutların arkasına saklanmıştı. Onu bu kadar değiştirecek ne olmuş olabilirdi ki? Kafamdaki sorular git gide artmaya başlamıştı. Sorulara bir dur diyerek ''Evet. Bitirdim. Toplayabiliriz.'' Dedim. ''Gerek yok. Ben toplarım.'' Diyerek karşılık verdi. Ona yardım etmek istercesine bir bakış attım ama pek işe yaramadı. Ayağa kalkıp elimdeki tabağı aldı ve tezgâha koydu. ''Sen salona gidip beni bekle.'' Dedi reçeli buzdolabına yerleştirirken. Ona anlam veremeyerek dediğini yapmak için yürümeye başladım. Mutfak kapısının arkasından ona belli etmeden bir süre onu izledim. Yüzü gerçekten çok gerilmişti. Sıcakkanlı halini buzdan duvarlar almıştı. Bir soru ile nasıl bu kadar değişebilmişti ki? 'Neden gitar çaldığından bahsetmedin?' Bu basit soru cümlesinin onun üzerinde sandığımdan daha fazla etkisi olmuştu. Beni fark etmemesi için adımlarımı hızlandırarak salona doğru ilerledim. Salonları gerçekten çok ferahtı. Konsolun üzerinde aile fotoğrafları vardı. Belki bir ipucu olması umudu ile konsola yöneldim. Konsoldaki fotoğraflarda da Bartu'nun odasında bulunan fotoğraflardaki kadın ve iki çocuk vardı. Bir tanesinde erkek çocuğun elinde ahşap bir gitar vardı. Bu çocuk Bartu'nun odasındaki fotoğraflarda bulunan erkek çocuktu. Yaklaşık on iki yaşlarında gösteriyordu. Habersizce çekildiği çok belliydi çünkü çocuk gitarla ilgileniyordu. Diğerinde ise yine aynı kadın vardı. Ama bu sefer köpekle birlikte çekilen bir fotoğraf vardı önümde. Köpek baya büyük bir köpekti. Hafızamı biraz zorladıktan sonra fotoğrafta gitar çalan çocuğun Bartu'nun odasındaki fotoğraflardan birinde ise bir köpekle olduğunu fark ettim. Belki de bu köpek o köpekti. Belki de bir karede gitar çalıp bir karede ise köpeğine sarılan çocuk da Bartu'ydu. Baktığım fotoğraflar arasında bağlandı kurmaya çalışırken Bartu'nun arkamda belirdiğini fark ettim. Dönüp ona baktığımda o da bana bakıyordu. Sessizce elimde fotoğraf çerçevesini konsola bırakmak istedim ama eli çerçeveyi tuttuğum elimi kavradı. ''Gerçekten benimle ilgili her şeyi öğrenmek istiyor musun?'' Sorduğu soru karşısında gözlerimi gözlerinde birleştirdim. ''Evet dersem anlatacak mısın? Peki seni hiç bırakmayacağım desem?''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PANZEHİR -Yaz aylarına ertelendi.
Teen FictionBartu Çağlayan... Onu anlatmak için ormanlar dolusu ağaçtan üretilen kağıtlar, o kâğıtlara işlemek için kullanılan mürekkep yetersiz kalırdı. O, Bartu Çağlayandı. Tek bir bakışında aynı anda öfke ve umudun yer aldığı gözlerin sahibi. Bir yanda geç...