11// Favori Kabus

1.7K 134 131
                                    

Bu bir randevu değil.

Üç Süpürge son iki dakikadır inanılmaz derecede ısınmıştı, ellerim terliyor ve yüzüm yanıyordu.

Bu bir randevu değil.

Crouch'la bir barda yalnız kalmanın hiçbir tuhaf yanı yoktu. Ama zihnimde dönen 'randevu' kelimesi beni sanki en absürt durumdaymışım gibi hissettiriyordu. Başbaşayız, konuşacak konumuz yok ve tepemizde loş turuncu lambalar var. Uzayıp giden sessizliğin sonunda yok olmayı diliyorum.

Alt tarafı Crouch, neden abartıyorsun ki?

Onun yerinde Rosier, Lestrange veya herhangi bir erkek otursa bu kadar utanır mıydım?

Hayır. Neden?

Stresten göz kapaklarıma ağrı girerken tepemdeki lambaya bakıp derin bir nefes almaya çalıştım. Bunda tuhaf olan bir şey yok, belki de sessizliğimizi dinlemek yerine kafamın arkasında bir uğultu haline gelen insanların sesine odaklanmalıyım.

Çok kısa bir süreliğine Crouch'un yüzüne gitti gözlerim. Tezgahın üzerine koyduğu ellerini izliyordu. Saçları uzamaya başlamıştı fakat artık farklı bir şekilde tarıyordu, saçlarında tarak izi bırakmaya özen gösterir gibi bir hali vardı ama hep kulaklarının arkası, ensesi veya alnı birbirine giriyordu. Kesilince eski açık rengini de kaybetmişti, en çok hangi halini beğendiğimi bilmiyordum. Crouch'a bu kadar dikkat ettiğimi de bilmiyordum. Acaba o da benim gibi içinden çıldırıyor mu? Ağzım bir daha açmayacakmışım gibi mühürlenmişti, ortaya öylesine bir şey söylemek çok zor geliyordu. Neden ilk sözü o söylemiyor? Eğer bu durum tuhaf ise biraz da onun suçu, konuşmayı deneyebilir en azından.

Tabi ki o da benim gibi içinden yalnız kalmamış olmayı umuyor. Ders çalışma anlaşmamız olmasa yüzümü fazladan görmeye dâhi dayanamıyor ki. O heyecanlı değil, benden nefret ettiği için konuşmak bile istemiyor.

Başımı yavaşça tezgaha eğdim. Burada küçülüp yok olabilsem keşke, varlığımla ona acı–

"Hoşgeldin Bartemius! Ah, işler yoğun. Malzeme alımı bugüne denk geldi, arka tarafta kileri dolduruyorlar. Öğrencilerin geldiği güne fazladan iş koyulmasından nefret ediyorum." dedi Rosmerta aniden önümüzde belirdiğinde. Hemen yanı başında o nereye giderse oraya giden bir havlu bardakları kuruluyordu. İşveli bir gülümsemeyle öne eğildi, "Ama sen kusura bakmazsın herhalde, bir numara bar müdavimim olduğun için. Her zamankinden mi?"

Regulus'un bahsettiği Barty'nin Rosmerta'yla hukuğu böyle bir şeydi demek ki, Rosmerta rahatça her şeyi anlatıp flörtöz bir şekilde konuşabiliyordu. Barty'nin onu böyle hissettirmek için ne yaptığını merak ettim.

Barty derin bir nefes alıp aramızdaki boş bar taburesini asasıyla arka tarafıma itti, ardından benimkini yanına doğru çekti. Utançtan yerin dibine girmiştim, başımı kaldırıp Rosmerta'ya bile bakamıyordum o an.

"Beraberiz."

Rosmerta dilini şaklattı. "Vay canına, Junior. Sonunda bir kıza doğru dürüst çıkma teklifi edebilmişsin. Sadece flört aşamasından hoşlandığını zannediyordum."

Kaşlarımı çatıp başımı kaldırdım. Bu barmenin Barty hakkında benden çok şey bilmesi mi, bildiklerinin içeriği mi daha çok sinirimi bozmuştu kestiremiyordum. Ama Barty'nin öylesine çıktığı bir kız olarak anlaşılmak hoşuma gitmemişti.

"Öyle değil." dedim ister istemez sert çıkan sesimle.

"E..vet. Öyle değil, biz..." Barty bana bakıp duraksadı. Neyiz biz? "Sınıf arkadaşıyız. Sadece sınıf arkadaşı."

The Awkward Life of Drizella BlanchardHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin