Bölüm-6

67 4 0
                                    

"Dünyanın diğer yarısında ay ışığını gördükten sonra ben eski ben değilim."

Mary Anne Radmacher

Yemekten sonra hazırlanıp mantar aramaya çıktık. Sözde nerde satıldığını biliyordu gerizekalı. Tam bir saat boş boş yollarda gezindik. Sonra taksicinin biri arayışta olduğumuzu anlamış olacak ki ''taksiii taksiii'' diye bağırırken birden ''kokain, mariana..'' demeye başladı. Hemen yanına gittik tabi.. Bu gece başımıza bir şey gelmezse bir daha hiç gelmez. Uzun soluklu pazarlıktan sonra dört adet paketlenmiş mantarı almayı başardık. İnternetten de birkaç araştırma yaptığımızda, mantarı ağzımızda bol bol çiğnersek daha çabuk etkisini göreceğimiz yazıyordu. Bizde yazanlara uyduk ve iki iki mantarlarımızı bölüştükten sonra ilk mantarları ağzımıza attık. Amann yarabbim böyle iğrenç bir tat yok. Ben dayanamadım hemen suyla birlikte yuttum.

İkinci mantarlarımızı da yuttuktan sonra sahil kenarına oturup beklemeye başladık. Yarım saat geçmesine rağmen hala bir değişiklik olmayınca yürümeye karar verdik. O kadar büyük bir beklenti içerisindeyim ki anlatamam. Her an bir yerlerden jaguar filan görmeyi bekliyorum. Yolun sonunda bol ışıklı ve fosfor renkleriyle boyanmış 'magic mushroom' yazıyordu. O kadar saat yollarda boşuna dolaşmışız. Meğer cafelerin çoğunda legal olarak satılıyormuş. Boş bulduğumuz bir çardağa oturduk ve yediğimiz mantarların az olduğunu düşünüp birer tane daha söyledik. Bu sefer mantarlar, rondodan geçirilerek önümüze sıvı olarak geldi. İçeceklerimizi getiren garson, hızlı hızlı içmemiz gerektiğini söyledi ve bizde talimatına uyup bir dikişte içtik. Sıvı hali katı haline göre çok daha iyiydi. En azından nefesimi tutup tek seferde içebildim.

Yaklaşık bir saat geçtikten sonra vücudumda inanılmaz bir ağırlık olmaya başladı. Çok fazla alkol alırsınız da ertesi günü yataktan kafanızı bile kaldıramazsınız ya işte tam olarak öyleydim. Altımda duran minder mi kayıyordu yoksa ben mi aşağıya doğru akıyordum bilmiyorum ama vücudum ve kafamın birbirinden farklı hareket ettiği kesindi.

Bende bu kadar değişim olurken Oğuz' da pek bir şey yok gibiydi. Bana sürekli bir şeyler anlatıyordu ama ona odaklanamıyordum. Kendimi birden çok güvensiz hissettim. Aklımdan şu düşüncelerin geçtiğini hatırlıyorum. Ya telefonum ve param çalınırsa, ya bize kötü insanlar bir şeyler yaparsa, vs.. Oğuz' a hotele gitmek istediğimi söylediğimde başta anlam veremedi ama telefonlarımızı ve paralarımızı hotele bırakıp tekrar çıkalım deyince mantıklı bulmuş olacak ki hemen onayladı. Hotel hatırladığım kadarıyla en fazla yarım saatlik uzaklıktaydı ama bizim hotele varmamız yaklaşık bir buçuk saati buldu. Zaman o kadar yavaş ilerliyordu ki hotele varmak bir asır gibi geldi. Vücudumu ayakta tutmak bu kadar zorken bir de bu kadar yürüdükten sonra yere düşüp bayılacağımı düşünüyordum ki Oğuz' un sırtından kanatlarının çıkmaya başladığını gördüm. Oğuz durduğumu görünce aptal aptal suratıma bakmaya başladı. Sırtından kanatlar çıkıyordu ve bunu fark etmemiş olamazdı herhalde. Ağzım açık bir şekilde, kanatlarının çıktığını söylediğimde oda benim sırtıma bakmak istediğini söyledi. Uzun süre sırtımı inceledikten sonra benim de kanatlarımın olduğu kanısına vardı. Ama nasıl olabilir böyle bir şey. Gerçekten de ikimizin de kanatları vardı. Mantarın en büyük özelliği, ortamda biri bir şey gördüğünde diğer insanlarda onu görebiliyordu. Aynı şeyleri görüp aynı duyguları yaşayabileceğin tek uyuşturucu mantarmış.

Şoku atlattıktan sonra sevinçle birbirimize sarıldık. Kanatlarımız var diye hem bağırıyor hemde uçtuğumuzu düşünüp oradan oraya zıplıyorduk. Artık hotele rahatla gidebilirdik. Hemde uçarak(!) 

Hotele vardığımızda kanatlarımız devasa bir boyuta ulaşmıştı. Hotelin kapısından bu kanatlarla geçmemizin imkansız olduğunu düşünüp kanatlarımızı, kollarımızı kaldırıp altına sıkıştırarak aşağıya doğru indirmeye çalıştık. İnsanların bize anlamsız bakışlarını hatırlıyorum ama o an bu bakışların kanatlarımızdan dolayı olduğunu düşünmüştüm. Ne kadar aptalız.

YOLDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin