Smilax'ın yıllara teslim olmuş gitmeye meyili

281 32 37
                                    

Günümüz..

Minseok öfkeyle eve girip anahtarı bir köşeye fırlattı ve odaya çıktı. Ofisten çıktığından beri yaşlı olan gözleri hala durulmamıştı. Hatta bu buğulu gözlerle arabayı nasıl kullanabildiğini bile bilmiyordu. Belki bir kazaya kurban gitmeliydi ve her şeyden kurtulmalıydı. Artık sevdiği insanlar arasında kalmaktan yorulmuştu, geçmişi onu yiyip bitirmişti. En güzel anılar geçmişte biriktirdiklerindir derdi babası, şimdi neden bir tek geçmiş yakıyordu canını? Onca kalabalığının içinde yalnız hissediyordu. Sözde herkes Minseok'u düşünüyordu. Peki bir kere olsun sormuşlar mıydı ona? Minseok ne istiyordu?

Odaya girdiğinde kapısını çarptığı gibi olduğu yere çöktü. Ağlıyor, çığlık atıyor, böylece içindeki tüm sıkıntıyı söküp attacağını sanıyordu. Sevdiği herkes ona zarar veriyordu. Annesini özlemişti, onun kollarında olmayı. Bayan Won'un güzel oğlu olmayı özlemişti. Hiç aşık olmamayı veya arkadaş edinmemeyi. O zamanlar daha mutluydu, canı daha az yanıyordu. Tek derdi biyolojik ailesine olan merakıydı, ona da pek aldırış etmiyordu son zamanlarda. Bay ve Bayan Woo onun için çoktan tek aile olmuşlardı, tek ihtiyacı onlardı. Şimde de tek ihtiyacı onlara sığınmaktı, yaşamaya tek damla gücü kalmamıştı. Bir kırık daha kül ederdi onu. Aşk denen şey insanları iyi etmek için var edilmemiş miydi? Peki neden Minseok'u sadece yerle bir ediyordu? Aşk onun kalbinde ters mi tepmişti?

Oturduğu yerden zorla kalkıp buğulu gözlerle banyoya doğru ilerledi. Belki suya anlatmalıydı derdini ya da suda boğmalıydı kendini, emin değildi. Suyu açıp küveti doldurmaya başladı. Gömleğinin düğmelerini açıp, hızla üzerindeki tüm giysilerden kurtuldu ve kendisini dolan küvete bıraktı. Birkaç saniye karşısındaki duvara odaklandı, bakıyordu ama boştu. Yavaş yavaş aşağıya kaydı küvette ve derin bir nefes alıp tamamen suya gömdü başını göz yaşlarını saklamak istercesine. Bir süre öyle kaldı, ta ki öleceğini hissedene kadar. Ölüm bir kaçış hiç olmamıştı onun için, en dipte hissettiği an bile.

Derin derin nefesler alarak sudan çıktı, hızlıca kurulanıp babasından kalan çizgili pijamalarını giyindi. Annesinin sonsuzluğa gözlerini yummadan 'evleneceğin kişiyle sana bir hediyem' diyerek verdiği alyansları boynuna taktı. Annesiyle, babasının yüzükleriydi bunlar. Yıllarca mutlu bir evliliği temsil etmişlerdi. O alyanslar boynunda olduğunda, yanındalarmış gibi hissediyordu. Yalnız değilmiş gibi. Sert bir kahve ihtiyacıyla mutfağa indi, gözleri ağlamaktan fazlaca şişmişti. Aslında bir uykuya daha çok ihtiyacı vardı ama rüyalarında gördüğü adam ona en çok acı verenlerden birisiydi. Ne onsuz yapabiliyordu, ne de onunla kalabiliyordu. Onu en çok yoran şeyse bu ikilemdi.

Kahvesinin olmasını beklerken çalan kapıyla irkildi. Kimseyi beklemiyordu, kimse gelmezdi. En fazla Kihyun, Chanyeol'e haber vermiş olabilirdi, o da merak etmiş olabilirdi. Onun olması düşüncesiyle kapıyı açtığında karşısında gördüğü bedenle kaskatı kesildi. Dizlerinin bağı çözüldü, şiş gözleri tekrardan doldu, kalbi şiddetle sızladı. Jongdae gelmesini beklediği en son isimdi. Her şeyi geç Sehun buradayken asla önce onun gelmesine izin vermezdi. Tek kelime edemedi Minseok, içeri davet etmedi ya da kovmadı. Sadece dikkatle süzdü hasret kaldığı o yüzü.

"Merak etme Min, onun haberi var. İlk kez sana gelişimi kabullendi." Dedi Jongdae burukça gülümseyerek. Sehun'u ikna etmek ilk defa zor olmamıştı. İlk kez olayları akışına bırakmıştı Oh Sehun.

"N-neden geldin?"

"Seninle konuşmak istiyorum, lütfen." Yalvaran gözleri fazla ikna ediciydi ama Minseok pek havasında sayılmazdı.

"Bak, şimdi hiç sırası değil. Gerçekten ikinizden de uzak kalmaya ihtiyacım var." Gözleri dolmuştu, ağlamak üzereydi. Minseok onu sonsuza kadar reddedebilirdi, Jongdae yine sonsuza dek kapısına gelecekti. Bakışları bunun kanıtıydı.

Find Me/chenminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin