Geleceğimize ilgili bütün beklenti ve tahminlerimiz bir ihtimale dayanır.
Bugün akşam yemeğini yiyemeden ölebiliriz. Bu gece kıyamet kopabilir ve yarın sabah güneş doğamayabilir.
ya da doğar ama biz göremeyiz. Gece uykuda kalp krizi geçirip, ölmüşüzdür. Belki bunların hiç biri olmaz... Her şey yolunda gider... Bir süre için...
Fakat yine de bu yaz tatiline çıkabileceğimiz yüzde yüz değildir.
Bir annenin mini mini yavrusunu yarın yine şefkatle kucaklayıp, bağrına bakabileceği, belli değildir.
Ve gelecek yaşamımıza dair daha yüzlerce şey... Küçük, büyük... Önemli ya da detay... Farkında olmaksızın "en garanti" gördüklerimiz bile aslında tam olarak kesin değildir.Hepsi birer ihtimaldir...Belki bazıları gerçekleşme oranı çok yüksek ihtimallerdir...Ama işte o kadar... Sonuçta bir ihtimaldir...
Geleceğimize ait bir kuralın bir tek istisnası vardır:
ÖLÜM!
Evet, ölmeme ihtimalimiz yoktur.
Belki bir saat ya da yüzyıl sonra... Ama bir gün mutlaka...
Hüküm verilmiş, iş bitetmiştir...
"Her canlı ölümü tadıcaktır."(Al-i İmran,185)
Tadacaktır, doymayacaktır...Yani kısa sürecektir ölüm... Bir gün ölümsüz, yenü bir hayatın şafağına uyancak, yani harşedikecektir, insan... İnsan "Tadacaktır", yani, o ölümü yaşarken bile şu anda olandan farklı ama bir tür hayatın içinde bulunacakatır, yine... Bizi bu dünyada, geçici bir hayatta böylesine nimetleriyle baştan ayağa donatan bir Varlık, elbette, toprağa girip, kalkmamak üzere yartmamıza göz yunmayacaktır...
"Her canlı ölümü tadacaktır."
Ertesi sabah saat beşte asılacağını bilen ve bekleyen bir idam mahkumuyla, bu satırları şu an okuyan senin arandan bir tek fark vardır...
O, daha kaç saati kaldığını biliyor, sen ise bilmiyorsun.. Bu önemli bir fark mıdır?
İster inan, ister inanma. İster ciddiye al, ister kulak arkası et... Hiçbir hazırlık yapma ama...
"Her canlı ölümü tadacaktır."
Yaradılmışlara Efendi olsun diye yaratılan bir gün dostu Cebrail ile karşıkarşıyadır. Dost Cebrail O'nun kişiliğinde O'nun ümmetine seslenerek, konuşur : "Ey Muhammed!İstediğin kadar yaşa. Muhakkak bir gün ölürsün. İstediğin kimseyi sev. Muhakkak bir gün ayrılırken. İstediğini yap, muhakkak bir gün karşılığını görürsün."
...
O Efendi 'nin sadık takipçisi, en çok hadis rivayet edeni"Kedicik Babası" yani Ebu Hüreyre gördüğü her cenaze karşısında onu taşıyanlara seslenirdi:" Götürün! Biz de arkasındayız."
...
Hz.Ömer torunu, Emeviler'in beşincisi, İslam'ın ilk müceddidi Ömer b.Abdülaziz, kısacık hilafet hayatının sonunda, insan görünümlü bazı "karanlık" tarafından zehirlenmiştir... Yaşadığı son dakikalardır... Kendisini muayene eden doktor, başını ümitsizce iki yana sallar:"Görüyorum ki halife zehirlenmiş ve ölmeyeceğinden emin değilim!"
Halife / müceddit, 2. Ömer, 5.Raşid gözlerini aralar...
" Zehir içmeyenlerin ölümünden de emin değil misin?"
...
17.yüzyıl Osmanlı'sının manevi güneşlerinden Aziz Mahmud Hüdai... Fırtınalı bir kış gecesi, Eminönü'nden Üsküdar'a geçmek azmindedir. Kaç para teklif ederse etsin "gözükara" balıkçı bulamaz. Çaresiz, Topkapı'ya mürid padişahın sarayına dönmek üzere iken, aranan bulunur. Ve "gözükara" ile beraber Boğaz'a açılırlar... Kayıkçı''nın niyeti "Sultan" ı denemek, cihan padişahını bile kendine bende etmiş o büyüklüğe sahip olup, olmadığını test etmektedir.
Kayık boğazın ortasını bulmuştur... Ve dev dalgalarını kucağında bir fındık kabuğundan farksızdır. Rengi muma dönmüş olan kayıkçı, bir yandan küreklere asılmaya çalışırken sorar: " Efendi hazretleri! Farkında mısın, şu an ölümle senin aranda şu küçücük, çürük tahta parçası var?"
Efendi Sultan , kırda geziyırmuşçasına rahat, cevap verir: " Evlat, gam çekme sen küreklere asıl. Karaya çıkınca o çürük tahtada yok!"
...
Ölüme hazır olan, onu aklından ce hesabından çıkarmayandır.