Multimedya: Araf KURŞUNBölüm şarkısı: Billie Eilish- wish you were gay
İyi okumalar..
8.BÖLÜM: İYİ HİSSEDİYORUM
Mavi gözlü adamın gözleri bedenimin her zerresine esir almışcasına bedenimde geziniyordu. Kapıya gayet rahat yaslanmış, kollarını birbirine bağlamış, her zaman ki donuk bakışları ile bana bakıyordu. Onu görmezden gelerek bardağa biraz su doldurdum. Bana bakması ne kadar rahatsız etse de, Poyraz dan buna alışkındım.
"Elma yanaklım, Araf Bey'e kıymalı börek yapar mısın? Ben hemen geleceğim pazara uğramam lazım"
Kiraz teyze mutfak kapısının biraz dışında idi. Kocaman gülümseyerek "Tamam kiraz teyze, merak etme." dedim. Suyumdan bir yudum su aldım.
"Sağol benim güzel kızım, hemen geleceğim"
Kiraz teyze mavi gözlü adama kısa bir süreliğine baktı. Araf ona hiç bakmıyordu. Gözlerinin odağı tamamen bendim. Kiraz teyze bakışlarını Araftan çekip bana kısa bir anlığına gülümsedi.
Bardakta ki suyu içerken, kapının sesinden Kiraz teyzenin evden çıktığını anladım. Suyumu içip lavabonun içine koydum. Simdi tek bir sorun vardı. Börek hazır yufkadan mı yoksa el açmasından mi olacaktı?
Vakit kayıp etmeden büyük bir kap a iki yumurta kırdım. Yumurtanın kabuklarını da çöpe attım. Mutfağın ortasında ki tezgahta işlemimi sürdürüyordum. Mavi gözlü adam ise hâla bana bakmayı sürdürüyordu. Niye baktığı hakkın da bir fikrim yoktu. Adam zaten bir garipti, garip davranması da artık bana gayet normal geliyordu.
Kap ın içerisine kuru maya katıp un ve su ile işlemimi tamamladım. Simdi ise sıra yoğurmaktaydı. Hafifçe gülümsedim.
"Nehir i akşam servisine verdim."
Yüzümde olan hafif gülümseme hızla soldu. Kaşlarım bir anda sinirle çatıldı. Söylediklerini tam olarak idaraak etmeye çalışıyordum.
Ne demek istiyordu bu adam?
Kafamı kaldırıp yeşil gözlerimi onun gözlerine sertçe diktim. İstifini hiç bozmadan az önceki hali ile bana bakmaya devam ediyordu. Yüzümü delicesine incelerken dudaklarımı sinirle birbirine bastırdım. Ellerim hamurluydu, kısa bir süreliğine ellerime baktıktan hemen sonra, ellerimi musluğun altına tutup iyicene yıkadım. Havluyla ellerimi kuruttum ve havluyu sertçe tezgaha bıraktım.
"Akşam servisi de ne?"
Dudaklarımı sinirle ısırıyordum. Ellerimi birbirine kenetledim. Mavi gözleri her zamanki gibi donuk bakıyordu. Gözleri neden duygu barındırmıyor bilmiyordum. Umrumda da değildi. Sonuçta bu adam sadece tanıdığım bir manyaktı o kadar.
"Sabah Nehir'i servis bu evden alacak ve akşam da bırakacak."
Bakışları meydan okurmuş gibiydi. Derince bir nefes aldım ve önüme gelen saçları sertçe kulağımın arkasına doğru ittim. Dudaklarımı ısırıyor derince nefesler alıyordum.
Bu adam beni sinir ediyordu!
"Hayır. Buna hiç gerek yok."
Bir kaç adım atıp yeşil gözlerimi mavi gözlerine diktim. Dudaklarımı birbirine bastırıyordum. Sinirlenince genellikle dudaklarımı ısırır veya birbirine bastırırdım. Dudaklarımla derdim neydi hiçbir fikrim yoktu.
"Dua et ki onu özel araba ile okula göndermiyorum." Bir kaç adım attı ve devam etti. "O yüzden cırlamayı kes."
Bakışları öyle sertti ki bir anlığına gözlerim dolmuştu. Dudaklarım bir kaç saniye titrese de umursamadım. Korkmuştum. Bir insan bakışları ile birini nasıl bu denli korkuta bilirdi ki? Derin bir nefes aldım, her ne kadar zor da olsa.
"Peki Araf Bey."
Düz ve duygusuz ses tonum ile konuşmamın ardından arkamı dönüp tezgaha doğru ilerledim. Kap da olan hamurumu sağ elimle güzelce yoğurmaya başladım. Mavi gözlü adama hiç bakmıyordum. Aslında bu adam umrumda değildi. Pislik herifin tekiydi sadece. Ondan uzak durmak benim için en iyisiydi.
Bir kaç dakika sonra kafamı kaldırıp etrafa baktım. Gitmişti. Rahatlamıştım sanki, onun bana donuk bakışları beni çok rahatsız ediyordu. Böreğimi güzelce oklava yardımıyla açıp, tavada kavurduğum, karabiber, soğan ve kıyma karışımını hamurun içine yerleştirip şekil verdim.
Böreği fırına koyup, fırını güzelce kapattım. Tezgahı titizlikle temizliyordum. Ben yüksek derecede olmasa da temizlik hastasıydım. Her şey temiz olmalıydı, kirli şeylere tahammül edemiyordum.
Saatte baktığımda 6:20 olduğunu gördüm. İçimde panik dürtüsü bir anda kendini boy gösterdi. Elimdeki mutfak bezini tezgaha acele ile bıraktım.
Nehir yirmi dakika önce okuldan çıkmıştı. Gözlerimi bir kaç kez kırpıp acele etmemeye çalıştım. Hızla mutfaktan çıkıp, kapıya doğru yöneldim. Bir çift mavi göz, ve bir çift yeşil göz bana bakıyordu.
"Nehir?"
Nehir gülümseyerek koşup hızla yanıma geldi. Onu kucağıma alıp yanağını öptüm. Şaşkın bakışlarım kol geziniyordu. Anlamak istercesine Araf Bey'e baktım. Benim patronumdu sonuçta, Bey demem en uygunuydu.
"Ablacığım. Araf abi aldı bugün beni, burada kalacakmışız."
Nehir oldukça neşeli bir şekilde sevinçle konuştu. Biraz sinir biraz da şaşkınlık ile yavaşça Nehir'i kucağımdan indirip yere koydum.
"Nasıl yani?"
Gayri ihtiyari ağzımdan bu soru çıktı bir anda. Kaşlarım hafif çatılmıştı. Soru ile bakan yeşil gözlerimi, onun soğuk ve güçlü bakan mavi gözlerine diktim.
Kafasını hafifçe kaldırıp mavi gözlerini, naif yeşil gözlerime dikti. Yaptığı saçmalıklara kesinlikle bir anlam veremiyordum.
Ne yapmaya çalışıyordu bu adam?
''O evde kalmanızı istemiyorum.''
Kaşlarım ansızın iyice çatılırken gözlerimin içine anlam veremediğim bir ifade ile bakıp devam etti. ''Burası daha iyi.'' dedi ve bir adım atıp keskin bakışlarla cümlelerini bitirdi. ''İnan bana burası sizin için daha iyi.
Ellerim titremeye başlamıştı. Bu salak adam ne yapmaya çalışıyordu? Derin bir nefes alıp, bir adım atarak ona yaklaştım.
''Teşekkür ederim. Ama bizim bir evimiz var.'' Bakışlarımı iyice sertleştirip ekledim. ''Ve buradan daha iyi.''
Meydan okuyan tavrıma ansızın hafifçe gülümsese de donuk bakışları bir anda yerine aldı ve dudaklarını birbirine bastırdı. devasa cüssesine birde donuk ve sert bakışları eklenince korkunç gözüküyordu. Hafiften bebek gibi tatlı bir suratı olabilirdi. Ama kesinlikle korkunçtu. Tatlı tarafını bakışları ve duruşu yok ediyordu.
Ayrıca yeni fark ediyordum. Bu adamın saçları açık tonlardaydı.
Nehir'in yanağına sulu bir öpücük bırakıp gülümsedi. Gamzeleri oldukça tatlı duruyordu. Aslında bu pek de umrum da değildi. Sonuçta bu adam tehlikeli, son derece soğuk ve pasif birisiydi. Böyle insanlardan haz edemezdim.
''küçük şirine hadi sen git bakalım odana. Hem ben sana yeni oyuncaklar aldım onlarla oynarsın.''
Nehir sevinç içinde zıplarken koşarak uzaklaştı. Bu beyinsiz ne yapıyordu? Oda da ne demekti böyle? Ayrıca kim oluyor da kardeşime oyuncak alabiliyordu. Sinirle soludum ve üzerine yürüdüm. Bir anda serteşti ve işaret parmağını bana doğru yönlendirdi.
''Sakın! O çeneni açarsan dilini sana yediririm.''
Bir hışımla yanımdan geçerek gitti. Bana sert davrandığı için küçük kalbim ansızın hızlıca atıyordu. Şaşkınlıkla öylece duruyordum. Bir kaç saniye sonra merdivenlerden ayak sesi gelmişti. Merdivenlerden çıkıp gitmişti soğuk adam. Derin bir nefes aldım, derin bir nefes.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KURŞUN
Romance@Tüm hakları saklıdır ∆ Ses tonum ikna edici olacak ki kafasını olumlu anlamda sallayıp yüzüme yoğun bakışları ile bakmaya devam etti. Öyle yakındık ki geriye doğru adım atmak istiyordum. Bedeni bedenime değiyordu neredeyse, bu yakınlık beni rahatsı...