Süheyla, ihanetin kollarına sığınan kadın. Onu uçuruma sürükleyen her şeyi okyanusun dibine gömerken umudun varlığına tutunan kadın. Pes etmeyen, geleceğinin kahkahalarını kimselerin eline oyuncak olarak vermeyen kadın.
Süheyla, güçlü kadın.
Yağmurun peydahladığı yıldırım şehrin göbeğine düşerken ortalık fazlasıyla hareketliydi. Peşindekileri atlatmaya çalışan genç kadın korkunun bedenine vurduğu zincirlerle bir canavarın hırıltılarını anımsatırcasına nefes alıyordu. Eğrili büğrülü kaldırım taşlarının ayaklarını paramparça etmesine aldırmıyor, hızını azaltmıyordu. Kardeşinin elini öyle sıkı tutmuştu ki, biri düştüğü an diğer de yeri boylayacaktı. Elindeki çantayı biri kapar diye sürekli etrafı kolaçan ederek yoluna devam ediyordu. Peşindekiler bu sokağa girdikleri an kabak gibi açığa çıkacaklardı. Ne hissettiğini anlamaya ayıracak vakti bile yoktu. Korku tüm bedenine dağılmıştı, bunu yüreğinin sızısından duyuyordu ama durup nefes almaya çalışmak bile ayağına taş, yoluna engel olurdu. Kaçmıştı Süheyla. Ona dayatılan o korkunç hayattan hem kendini hem de kardeşi yerine koyduğu çocuğu kurtarmak için ölümü göze almıştı. Kaçmıştı işte. Ölüm bile esaret kadar acı verici değildi çünkü. Süheyla, mahallenin sessizliğine doğan çığlığı işittiğinde, daha hızlı olmaları gerektiğini kavradı. Kalbi periyotlarını hızlandırırken titrediği i hissetti. Öylesine sakin, düz bir mahalleye sapmıştı ki, saklanacak tek delik yoktu. Süheyla içinden öfkeyle küfretti. Sokak yaklaşık üç yüz metre sonra üç sapağa ayrılıyordu, aralarından en girintili olanı seçip yoluna devam etmeyi düşündü.
Tam o sırada ayağında büyük bir acı hissetti. Gözündeki tüm kasların birden seğirmesine neden olacak kadar büyük bir acıydı bu. Afallatıcı ve ani acıyla kardeşinin elini tutuşunu gevşetti. Ağzından küçük bir inilti döküldü. Soluk soluğa bakışlarını ayaklarına çevirdi.
"Lanet olsun!" diye mırıldandı acı içinde. Ayağına boydan boya batan cam parçasını fark ettiğinde içinden yolun sonuna geldik, dedi. Nefesleri hızlandı. Kardeşi neden durduklarını sorgularken ablasına çevirdi korku dolu bakışlarını. Ablasının ayağına baktığını anladığında, bakışlarını bu kez ablasının ayağına çevirdi. Dehşete düşmesi an meselesiydi.
"Abla ayağın!" Emir'in sesi telaşlıydı. Süheyla alt dudağını acı içinde ısırdı. En fazla beş dakika içinde o adamlar burada olurdu. Kaçacak hiçbir yeri kalmamıştı. Koşmaya nasıl devam edecekti? Emir'in gözlerinde gördüğü acı ve kederden utandı. Acı gözlerine iğneler batırıyordu. Öfkeyle eğildi, ayağına saplanan camın büyüklüğü onu korkutmuştu. Parmakları titreyerek cam parçasına dokundu. Dişlerini dudaklarına bastırırken cam parçasını ayağından çıkarmaya çalıştı. Ancak bu ona daha büyük bir acıdan başka hiçbir şey kazandırmamıştı. Öyle büyük bir acıydı ki karşılaştığı fark etmeden dişleriyle dudaklarını parçalamıştı. Bedenini kıvranırken bulduğunda dönüp arkasını kontrol etti.
Yanlarındaki iki katlı, eski püskü evin duvarına tutunarak kapıya uzanan merdivenlerine oturdu. "Emir şu evin ziline bas!" diye mırıldandı. Evin büyük kapısının girintisine saklanmaya çalıştı ama o kadar dardı ki, sokağa giren birkaç kişi tarafından aniden enselenebilirdi.
Emir ablasının dediğini yapıp evin zilini çaldı. Birkaç saniye korkuyla birkaç yıl gibi geçti. Süheyla sanki yarım saatte altmış yaşını bulmuş, ölümün eşiğine gelmişti. Kapıyı kimse açmadı. "Hay..." Ayağındaki acı Süheyla'nın gözlerini doldurdu. "Bir daha bas!" Emir ablasını ikiletmeden dediğini yaparken sokağın girişinden sert adım sesleri yükselmeye başladı. Süheyla son saniyeleri olduğunu hissetti. Her şey birazdan bitecekti. Nefesini tutarak adamların bulundukları yeri bulmalarını zorlaştırmaya çalıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYIP RUHLAR KOROSU
Teen FictionHayat, kimileri için kazanılması gereken bir savaştır. Süheyla için hayat, özgürce nefes alabilmek uğruna gösterdiği çabadan ibaretti. Ona dayatılan hayatı öfkeyle reddeden Süheyla, çocukluğunun hücresi saydığı Ender'den kaçarak tertemiz bir sayfa a...