Medya; Didem.
Eğer bugün utancımdan ölmemişsem, daha da ölmezdim. Bugün nasıl yaptım bilmiyorum ama Furkan'ın o iç yakan sözlerinden sonra söylediğim sözler benim için oldukça cesaret gerektiriyordu.
Bu zamana kadar hep anlaşılacak korkusuyla sustuğum şeyleri şimdi söylemek kolay değildi. Hem de o bana öyle güzel bakarken hiç kolay değildi...
Yıllardır sakladığım aşkı öyle bir anda dile dökmek de imkansızdı. Yavaşça, sözcük sözcük anlatacaktım... Bir gün söyleyebilir miydim ona dudaklarımı yakacak olan o iki kelimeyi, bilmiyorum. Ama artık eskisi gibi de durmayacaktım. Bunun kararını çoktan vermiş ve bir şeyler yapmaya da başlamıştım kendimce. Bugün yaptığım gibi...
Başımı yanımda elleri cebinde yürüyen Furkan'a çevirdim. İleriye bakarak yürüyor arada da derin nefesler alıyordu. Gözleri bir şeyler düşünüyor gibi dalmıştı. Tek omzuna astığı çantası hafif sarkmıştı ve beyaz gömleğinin sardığı yapılı vücudu iç çekmek istememe neden oluyordu.
Ali ve Çağla birkaç adım önümüzde el ele yürüyor ve konuşup, gülüşüyorlardı. Tabii Ali'nin arada Çağla'nın yanağından çaldığı ufak öpücükleri de es geçmemek gerek...
Berke ve Didem ise Didem'in evi ters istikamette olduğu için yanımızda yoktu.
Furkan'ın, hemen önündeki hatırı sayılır büyüklükteki taşı görünce takılıp düşmemesi için kolundan tutarak kendime doğru çektim. İrkilerek bana baktığında elimin altındaki kol kaslarının da fazlasıyla gerilmiş olduğunu fark etmiştim.
"Taşa takılacaktın..." diyerek açıkladığımda başını salladı.
"Furkan... İyi misin?"
"İyiyim..."
Verdiği cevapla tatmin olmadığımı belli edercesine kaşlarımı çattığımda hâlâ kolunda olan elimi tuttu. "Gerçekten..."
Yalan söylediğini bildiğimden sinirlenerek elimi çektim elinden ve kollarımı göğsümün altında birleştirerek başımı önümüzde yürüyen Ali ve Çağla'ya çevirdim.
Ali o an ne söyledi bilmiyorum ama Çağla onun koluna vurmuş ve Ali de gülerek onu kendine çekip sarılmıştı. Aynı zamanda, "Ah be papatya..." diye mırıldandığını da duymuştum.
Bu beni gülümsetirken aynı anda Furkan'ın sıkıntılı sesi doldu kulaklarıma. "Enes'e karşı... Bir şey hissediyor musun?"
Gözlerimi büyüterek ona baktım. Ne saçmalıyordu Allah aşkına? Benim kalbim yıllardır ona duyduğum aşkla dolup taşıyordu ve o başka birine bir şey hissetmekten bahsediyordu. Nasıl olabilirdi ki böyle bir şey? Hem de onu böylesine severken...
"Hayır tabiki..." dediğimde rahatlamış gibi hafifçe gülümsedi. Aynı zamanda gerilmiş yüzünün gevşediğini de görmüştüm.
Apartmanın önüne geldiğimizde hepimiz durduk. Ali ve Çağla sarılarak vedalaşırken Furkan'a döndüm yeniden.
"Neden böyle bir şey sordun ki?"
Sustu. Hafifçe gülümsedi ve bana doğru bir adım atarak aramızdaki boşluğu kapattı. Uzun boyu yüzünden başımı hafifçe ona doğru kaldırdım. Vücuduna karşın sıcacık olan dudakları önce alnıma ve ardından da saçlarıma değdi.
Gözlerim kapandı ve dudakları hâlâ saçlarıma dokunurken kaldık birkaç saniye öylece.
Kalbim sesini Furkan'a duyurmak istercesine atarken huzur dolup taşıyordum. Onun sadece yakınımda oluşu bile güvende hissetmem için yeterliydi. Ve kollarının, dudaklarının verdiği hissi tarif edemezdim. Kalbimi kavuran o sıcaklığı yaşamadan anlayamazdı kimse. Ve Furkan'ın yaşattığı bu duyguyu da benden başkasının yaşamasına izin vermeyecektim.
Bir elim istemsizce yanında serbestçe duran eline uzandı ve parmaklarına dokundu. Soğukluğu tenime battı.
Gözlerimi açıp ona baktım yeniden. "Biz kalplerimizi birbirimize vermiştik küçükken unuttun mu? Bir daha sorma böyle bir şey bana... Ben sözümü tutarım."
Gülümsemesi kalbimi durdurmaya yetecek şekilde yüzüne yerleşti. "Unutmadım. Unutmam..."
Henüz üçüncü sınıfa giderken resim öğretmenimiz bize kilden şekiller yaptırıp sonra da onları boyatmıştı. Ben kalp yapmak isteyince Furkan'da benimle birlikte kalp yapmıştı ve ben kendiminkini mora boyarken, o da yeşile boyamıştı. Yani en sevdiğimiz renklere...
Ve ardından kalpleri birbirimize verip, "Hiç ayrılmayacağız ve kalplerimiz hep birbirimize ait kalacak." diye söz vermiştik. Ve dediğim gibi, ben sözümü hep tutmuştum ve tutacaktım.
"Umut, artık eve girmeliyiz."
Çağla'nın sesini duyduğumda hafifçe silkelenerek arkamı döndüm. Ve ikisinin de bize dikkatle baktıklarını gördüm. Bu beni biraz utandırdığından boğazımı temizleyerek geri çekildim.
"Yarın görüşürüz o zaman." diyerek Ali'yle serçe parmak vedalaşmamızı da yapıp Çağla'yla içeri girdik.
Serçe parmak vedalaşması, Ali'yle ikimizin uydurduğu bir şeydi. Serçe parmaklarımızı birbirine doluyor ve ellerimizi üç kere aşağı yukarı salladıktan sonra bırakıyorduk. Çok tuhaf bir hareket olduğunun farkındaydık ama bunu uydurduğumuzda ikinci sınıfa gidiyorduk ve... Çocuktuk işte!
Apartmana girdiğimizde Çağla belime ufak bir çimdik attı. Acıyla geri çekilirken kaşlarımı da çatmıştım.
"Ne yapıyorsun?"
"Neydi o haliniz? Hem ne fısıldaştınız öyle, anlat hemen!"
"Eğer beni geçersen anlatırım," dedikten sonra dördüncü kattaki dairemize gitmek için bir anda merdivenlere koşturdum ve aynı zamanda gülerek bağırdım. "Eve ilk giren kazanır!"
Didem'den;
"Berke yoruldum."
Durup etrafına bakındı ve ilerideki taş duvarı gösterdi. "Şurada oturalım o zaman biraz."
Oraya yürüdüğümüzde duvar biraz yüksek olduğu için belimden tutarak beni oturttu ve ardından kendi de zıplayarak yanıma oturdu.
Uzanıp yeniden elimi tuttuğunda parmaklarımı parmaklarının arasından geçirdim ve başımı çevirip hemen dibimdeki yüzüne baktım.
O, uzun zamandır peşimde dolanıyordu zaten ama ben ciddiyetini anlayamadığımdan hep terslemiştim bu güne kadar. Oysa onu ilk gördüğüm an tutulduğumun farkındaydım...
O da başını bana doğru çevirdiğinde burun buruna geldik.
Gözleri zaten güzeldi ama bu kadar yakından bakınca biraz tuhaf olmuştum. Ayrıca öyle bir bakıyordu ki... Sadece bana böyle baktığının farkındaydım. Her zaman muzipçe parlayan gözleri bana bakarken daha yoğundu. Sanki tonlarca duygu taşıyormuş gibi...
Bakışları yavaşça gözlerimden kayarak dudaklarımı bulduğunda yutkundum. Henüz hiç öpüşmemiştik. Aslında bunun için çok da uygun bir an olmamıştı ama şimdi bu an, o an için çok uygundu.
"Didem..." diye fısıldayışı kulaklarıma ulaşırken ses tonu kalbimi okşamıştı. Hiç kimse bu kadar sevgi ve şefkat dolu konuşmamıştı, bakmamıştı bana bu güne kadar...
Boştaki elinin yavaşça belime kaydığını hissettim ve benim elim de onun omzuna doğru gitti.
İyice yaklaşmış dudakları, aralanan dudaklarıma değdiği an kulaklarım uğuldamaya başlamış, kalbim sıkışmıştı.
Ufak bir temastan sonra uzaklaşan dudaklarımız aynı anda hızla buluşurken iyice ağırlaşan göz kapaklarımı kapattım ve kendimi ona teslim ettim.
Beni yavaşça öperken ona karşılık veriyor ve ensesine çıkardığım elimin parmaklarıyla oradaki saçlarını okşuyordum.
Kalbimi patlatacak etkideki bu öpüşme nefes nefese son bulduğunda alnını alnıma yasladı.
"Ulan öleceğim şimdi," dedikten sonra güldü ve bu beni de güldürdü. "Nasıl bir şeysin sen?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sevgili Arkadaşım
Novela Juvenil"Seviyorum ama susuyorum. Herkesten sakındığım sevgimin gözler önüne serilmesinden korkuyorum. Olmayacak bir hayalin peşinde sürükleniyorum. Ellerim, dizlerim paramparça, kalbim kırık. Ama yine de vazgeçemiyorum. Bu korkaklığım günden güne tüketse d...