Her sabah tekrarlayan rüyamdan artık alışmışlığın verdiği rahatlıkla uyandım. Artık ne manaya geldiğini bir türlü öğrenemediğim bu rüyayı ısrarla her gece görmekten bıkmıştım. Artık o karanlık orman da içinde gördüğüm yaratıklar da beni ilgilendirmiyordu.
Kalkıp üstünkörü yatağımı topladım. Banyoya gidip duş aldım. Taramaya bile üşendiğim saçlarımı kurutup dağınık bi şekilde topladım. Hep farklı kombinlediğimden dolayı kimsenin aynı olduğunu farketmediği kıyafetlerimi giydim. Merdivenlerden çift çift indim ve mutfağa girer girmez gelen nefis patates kokusunu içime çektikten sonra anneciğime bi öpücük kondurdum.
Derin: Babam daha kalkmadı mı?
Ayça: Yok kızım kaldırdım ama kalkmadı daha
D: Ben kaldırırım şimdi onuTekrar yukarı çıktım ve kapıyı tıklatarak içeri girdim babam hâlâ kalmamıştı.
D: Babacııııım... Hadi kalk kahvaltı hazır.
Engin: Tmm kızım kalkıyo...
D: HADİ BABA KALK!!
E: Hı! Tamam kızım kalktım bağırma.
D: Hadi ben çıkıyorum.Odadan çıktım. Babamın uyumasını da imkansızlaştırdığıma göre aşağı inip o nefis patatesleri mideye indirebilirim. Mutfağa gidip masaya oturdum. Kafamı patateslere gömdüm. Annem bi anlık korkmuş olacak ki patateslerin bir kısmını babama ayırdı.
Kahvaltımı yaptıktan sonra çantamı alıp evden çıktım. Durağa doğru yürürken aynı zamanda telefonuma bakıyordum. Her sabah bu yüzden takıldığım taşa yine takılıp basit bir düşme tehlikesi geçirdikten sonra günün normal geçeceğine emin olabildim. Yolda yürürken bir anlığına önümden bir karartı geçti. Belki ben öyle gördüm ama sokakta da kimse yoktu. Korkmadım değil yani. Adımlarımı biraz daha hızlandırıp yürümeye devam ettim. Durağa vardığımda da kimse yoktu. Otobüsü beklerken telefonumdan saate bakmak için elimi cebime koyduğum anda telefonumun cebimde olmadığını fark ettim. Hayır bu olamazdı. Kesinlikle hiç sırası değildi. Etrafıma baktım. Çantama belki 10 defa baktım ama bulamadım. Geldiğim yola geri döndüm. Her yere baktım. Sonunda yolun karşısındaki ağacın altında buldum. Nasıl buraya düşürebilirdim ki. Çalınsa fark ederdim her halde. Telefonu kontrol etmek için açtım. Saate bakınca geciktiğimi fark ettim. Derse 10 dakika kalmıştı. Otobüs durağına koştum ve şansım varmış otobüs tam o anda geldi. Bindim ve cüzdanımı çantamda olması mutluluğuyla kartımı okutup oturdum.Okula vardığımda zil çaldı. Umarım müdüre yakalanmam diye içimden geçirirken kimsenin olmadığı koridorda koşarak sınıfa girdim. Şanslı mıydım yoksa şanssız mı bilemedim ama galiba sorunlar ağır basıyordu. Arka köşedeki boş sıraya geçip telefonumu çıkardım. Camı çatlamıştı. Gerçekten kendime inanamıyorum. Yani bu kadar dalgın olamam. Ayrıca gördüğüm o karartıyla da bi ilgisi olabileceğini düşünüyorum. Belki telefonumu önümden geçen o adam veya kadın artık her neyse, o çalmış olabilir. Hem ben telefonumu cebime koyduğumu da hatırlamıyorum. Off ne kadar gerizekalıyım. O anda Ceren bana sesleniyordu.
C: Deriiiin... Günaydın.
D: Sana da.
C: Ne oldu inanamıyacaksın.
"Beni şaşırtacak başka bir şey olacağını hiç sanmıyorum ama neyse"
D: Çok merak ettim doğrusu (!)
C: Dün akşam yemek yerken babam bana küçük bi kutu verdi. "Bu ne" dedim "aç bak" dedi. İnanır mısın açtığım anda çığlık attım. Bi araba anahtarı vardı içinde. Hemen alıp bahçeye çıktım. Kırmızı bir Mini Couper... Yani öyle çok büyük bi hediye değil ama araba yani sonuçta.Nefes almadan aralıksız konuşmuştu. Belli ki yine kendini övmeye gelmiş. Konuştuğu zaman dilimi boyunca "Ne saçmalıyo bu salak" dedim. Eminim arkadaşıyla(!) mutluluğunu paylaşmak amacıyla gelmedi yanıma. Bu insanlar yüzünden ülkenin seviyesi düşüyor bence.
Ben bunları düşünürken o çoktan oturarak kirlettiği sıradan kalkmıştı. Allahım o parfüm ne öyle nefes alamadım.
Kafamı sıraya gömüp yarı uyumaklı dinlediğim dersler bitince çıkıp otobüs beklemeye koyuldum. Hava kapalıydı. Otobüs gelince binip boş bir yere oturdum. Kafamı cama yaslayıp hafiften başlayan yağmuru izlemeye koyuldum. Hayatımda zevk aldığım nadir şeylerden biri de buydu. Yağmuru izlemek... İnsana başka şeylerin vermediği huzuru veriyor. Camda süzülen yağmur damlaları bütün sıkıntılarınla beraber düşüyormuş gibi.
Yağmuru izlerken nasıl dalmışsam ineceğim durağı kaçırmışım. Bugün niye her şey ters gidiyor. Hemen sıradaki durakta indim. Gel de yağmurda yürü şimdi. İzlemesi kolay tabi. Çantamı kafama kaldırıp koşmaya başladım. Sabah telefonumun çalındığı sokakta çok uzun kalmak istemiyordum. Hızlıca koşmaya devam ettim. Sanki takip ediliyormuş gibi hissediyordum. Arkama bakamadan koşarak eve girdim. Nefes nefese kalmıştım. Bi sebebi de yoktu. Yani kimseyi görmedim. Kendi kafamda oluşturduğum bi korkuydu belki. Belki abartıyordum.
Odama çıktım. Sabah o korkunç karartıyı gördüğüm sokak odamın camından gözüküyordu. Camdan dışarı baktığımda kafamda kurguladığım korkunun gerçek olabileceğini o an gördüm. Bir adam tam da telefonumu bulduğum yerde evime bakıyordu. Daha çok gizlice izliyormuş gibiydi. Perdeyi hemen kapatıp iyice düşündüm. Bir sabah uyanıp da başıma böyle şeyler geleceği aklımın ucundan geçmezdi.
Saat 16.00 gibi annem çaya çağırdı. Yanına da kurabiye, kek falan yapmıştı. Aşağı indim ve mutfağa girip sandalyeye oturdum.
A: Noldu kızım yüzünden düşen bin parça?
D:...
A: Deriiin... Kızım iyi misin?
D: Hı! Bilmiyorum anne.
A: Hadi iki dilim kek ye de kendine gel.
D: İştahım yok.
A: Ne demek iştahım yok? Yok kızım sen iyi değilsin. Hadi anlat bana.
D: Emin değilim o yüzden boşver.Sadece bir bardak çay içtim ve kalktım. Odama çıkıp yatağıma uzandım. Gözlerimi tavana dikip düşünmeye başladım. Bi yandan "ya ne abarttın belki adam buraya bile bakmıyordur." diyorum ama diğer yanım da pek iyi şeyler söylemiyor yani.
Bu düşüncelerden birkaç dakika sonra da duş alıp uykuya daldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gece Yarısı
حركة (أكشن)Her gece aynı orman, aynı dolunay, aynı korkunç yaratıklar, çıldırtacak bir korku ve kaçılmaz bir takip...