Yansımalar

272 45 12
                                    

"Evet yirmi. Park Dong Sun benim arkadaşımın torunuydu. O evi de ona ben verdim zaten. Ama şimdi keşke vermeseydim diyorum. Onun yerine başka birine versem bunlar olmazdı. Aslında biraz meraklılığından oldu. Yani aslında onu öyle yapan merakıydı diyebilirim. Bence sen de pek meraklı olma. Bu genç yaşında gidersin"

"Bana tam olarak ne olduğunu anlatır mısınız?"

"Ah ben bunu yapamam. Sana bunu vakti geldiğinde Bay Kim anlatır. Ama bunun için evde 1-2 günden daha fazla bir süre kalman gerekicek. Sana samimiyet duyması için. Ah zavallı ah. Keşke bu kadar iyi yürekli olmasaydı. Ama ne yaparsın ki? Dong Sun meraktan o iyi yürekten aynı kaderi paylaştılar. Keşke Dong Sun da bencil olmasaydı"

"B-bay Kim mi? Şu evde kaybolan genç mi? Hani pembe saçlı olan"

"Evet. Evet o"

"A-adını söyleyebilir misiniz?"

"Ah korkarım ki hayır. Neden onunla tanışmıyorsun? Böylece sana adını da söyler evin hikayesini de. Hem ısınmış da olur. Zavallı vah zavallı. Orası ne kadar soğuktur şimdi"

"İ-iyi de ben onu nereden bulacağım ki?"

"Nereden mi bulacaksın? Sen beni bulduğuna dua etmelisin. Burada başkası olsaydı sana saçma efsaneler anlatır dururdu. Efsaneler saçmadır ama lanetler gerçektir. Bana karşı çıkmadan önce sana her gece duyduğun o çığlıkları düşünmeni hatırlatırım. İnana bana ben de senin gibi inanmazdım öyle şeylere. Gerçek diyorum bak"

"Bir şey sorabilir miyim? Dong Sun'un nerede olduğunu biliyor musunuz?"

"Ah evet. Çok çok iyi biliyorum"

"Onunla görüşme şansım var mı?"

"Aah aslında var. Ama bunun için aynaların soğuk yüzüyle tanışmalısın"

"Na-nasıl yani?"

"Sen en iyisi sadece Bay Kim ile tanış. Bekle burada"

Kadın yavaşça yerinden kalktı ve rafların arasına gizlenmiş bir kapıdan içeri girdi. Namjoon ise olanları şaşkınlıkla izliyordu ve emindi ki bu kadında o evden daha fazla gizem vardı. Bu konuşma ona hiç bir şey anlatmasa da işine yarayacak bir şey olmasını umuyordu. Ama kadının dediklerinden tek kelime anlamadığı da net bir gerçekti. Kadın yavaş adımlarla kapıdan tekrar çıktı ve kapıyı dikkatlice kapattı. Daha sonra Namjoon'un yanına geldi ve elini alarak avcunun içine zincire bağlı bir anahtar bıraktı

"İşte Bay Kim'e açılan kapı. Bu anahtarı güzelce sakla tamam mı? Sakın saçma bir şey sanıp atma. Yoksa yavrucağın yapacağı bir şey kalmaz. Zaten orası da yeterince sıkıcıdır. Tabii bir yansıma için. Çünkü bilirsin yansımalar kitap okuyamaz. Ah bakma öyle. Hiç bir şey anlamadığının farkındayım. Bak oğlum eğer anahtar isterse seni açtığı kapıya götürür. Bunu boynuna tak. Ve bekle tamam mı? Aah ve beklerken de... İşte. Al bunu okuyabilirsin. Hediyem olsun"

Namjoon ona uzatılan kitabı şaşkınlıkla aldı ve teşekkür edip dükkandan çıktı. Kafasında o kadar çok soru işareti belirmişti ki. Keşke buranın biraz ilerisindeki şiir kitaplarının bulunduğu yere gitseydim diye düşündü. "Neden şiirleri daha çok sevmedim ki?" Ama yaşamıştı bir kere bu tuhaf konuşmayı. En iyisi ona denileni yapmaktı. Başka hiç bir çaresi yoktu çünkü

Bir kaç dakikadır aynı yerde durduğunu fark edince de hızlı adımlarla eve gitti. Oturma odasına geçti ve kitabı koltuğun önündeki küçük masaya koydu. Oturdu ve anahtara baktı. Ne anlama geliyordu şimdi bu? Kitaplardan bahsetmişti. Acaba anahtarın açtığı yer bir kütüphane miydi? Ve 'Bay Kim'in insan olduğundan şüphe ediyordu. Yansıma derken neyi kastetmişti ki? Artık bir çıkış yolu yoktu. Tüm bilgiler tek bir kapıya açılıyordu; aynalar. Çünkü bir yansıma en belirgin aynalarda olurdu

Ayrıca soğuk olur derken neyden bahsetmişti? Bir dakika. Eğer anahtarı verdiyse-yani o çocuk hala bu evde miydi? Ya Dong Sun neredeydi? Neden onu görmek için aynaların soğuk yüzüyle tanışmak gerekiyordu? Ve neden bütün bu karmaşayı çözmek için sadece bir kaç kelime yeterken anlatamayacağını söylüyordu? Ayrıca adını da söylememişti. Onu engelleyen şey neydi ki?

"Yemin ediyorum aynaları sevsem buraya denk gelmezdim. Neden sessizliği sevdim ki! Gürültü her zaman daha iyi olmalıydı. Lanet olsun"

The Cursed MirrorsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin