nedeni neydi?

30 4 0
                                    

Doğdum, zengin bir ailenin içine, ağzımda altın bir kaşıkla. Her şeyim elimdeydi, hiç bir eksiğim yoktu. Mutlu olmam gerekirdi. Mutlu olmadım, asla. Bütün hayatım önceden seçilmişti, kaderimi belirlemek için hiç bir şansım yoktu.

32 yaşındayım, artık bu bahanelerin arkasına sığınmayı bırakarak yaşamak zorundayım. İçinde oturduğum küvetin fayanslarının arasındaki derzleri tırnaklarımla kazırken, banyoda yankılanan caz müziği dinliyordum. Zenci adamın sigarayla kalınlaşan ses tonunun verdiği huzura gülerek, kendi sigaramı da ağzıma götürdüm.

Karımın bana huzur vermesi için banyoyu donattığı mumlara bakarak güldüm uzunca. Şamanlara yazdırılan dualar, evi döşeyen tütsüler, her köşe başında duran buda heykelleri... Hepsi benim depresyondan çıkmam içindi. Yüzümün gülmesi için, bir az olsun hayattan zevk alabilmem için.

Annemin bu konuda beni suçladığını biliyordum, beni bencillikle, nankörlükle suçluyordu. Ona göre yüzümü bir an bile asmama gerek yoktu, hayatım mükemmeldi. Zengindim, evliydim, bir tane kızım vardı. Mükemmel bir işim, hayatımın sonuna kadar yetecek mirasım... Bu mental rahatsızlıklar ona göre şımarıklıktı. Jihyun'un zoruyla ilk kez psikoloğa gittiğimi duyunca çıldırmış, deli olmadığımı bas bas bağırmıştı.

Cahil bir kadındı, ne diyebilirim ki? Onu defalarca kez antidepresanlarımı çöpe atarken yakalamıştım. Evimizin her yerinin böyle aptal şeylerle dolu olmasının sebebi de oydu. Aylardır bana içirdiği şurubun sağlığım için değil de çöl kuruluğundaki seks hayatım için olduğunu öğrendiğimde deliye dönmüş, bir daha onunla konuşmayı kesin bir şekilde reddetmiştim.

Depresyondaydım işte, benim hayatım için düşükleri iğrenç meslekten, aşırı stresli geçen günlerim yüzünden, onların pis arkadaşlarının davalarını alıp, onlara avukatlık yapmaktan, evlendiğim insana bile karıştıkları için depresyondaydım.

Bunu anlamak bu kadar zor muydu? Boğazımdan yükselen hıçkırıkları bırakamadım artık. Bağırarak ağlamaya başladım, hayallerim için, istediğim hayat için, canımdan çok sevdiğim ama 5 dakika bile katlanamadığım kızım için, üniversitede beni terk eden kız arkadaşım için, 32 yılım için ağladım.

"Kyungsoo." Jihyun banyonun kapısını tıklattı. "Lütfen içeriye girmeme izin ver."

Onu yanıtlamadım. O her ne kadar iyi bir insan bile olsa annemin köpeklerinden biriydi.

"Kyungsoo lütfen, bana izin ver." Kapının ardından gelen bu nazik ses midemi bulandırıyordu. Onun, annemin, babamın, bütün iş arkadaşlarımın yüzünü gördüğümde midem bulanıyordu. Daha çok ağlamaya başladım, onun mide bulandırıcı sesini örtbas etmek için. Bağırarak, çığlık atarak ağlıyordum. Ayaklarım küvetteki suya tekmeler atıyor, onları dışarıya sıçratıyordu. Ellerim fütursuzca saçlarımı koparıyodu, ne yaptığımdan habersizdim.

Kapı bir anda gürültüyle açıldığında, beynimdeki ve kafamdaki sesler kesildi. Tekrar radyodan gelen caz müziği duymaya başladım. Jihyun bana doğru yürüyüp ellerimi avuçları arasına aldı. Avuçlarımda sıkıca tuttuğum saçları eline aldı.

"Bu hafta ikinci kez böyle bir kriz yaşadın." Bana güzel gözleriyle bakıyordu. Neden? Neden bana iyi davranıyordu, onun yüzüne bile bakmıyordum halbuki.

"Saçlarına zarar verme Kyungsoo." Eğilip kafamı nazikçe öptü, göz yaşlarımı sildi. Boğazımdaki büyük yumruyla, bir çocuk gibi küvetin kenarına sinmiştim. Beni oturduğum yerden kaldırıp havluya sardı. Bu boş ve anlamsız dünyamda, onun gibi iyi birini hak edip etmediğimden emin değilim. Beni banyodan çıkarıp yatağımıza oturtturdu. Saçlarımı kuruturken kapının kenarından sessizce beni izleyen kızıma ilişti gözlerim. Korkmuştu. Sade ve yapmacık bir gülüş verdim ona. Korkarak durduğu yerden ayrıldı ve çıplak ayaklarıyla şap şap koşarak odasına girdi.

acılara tutunmak // kaisooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin