19.01.03
07:45
Sabahın ilk ışıkları perdelerin arasından girip duvarda çizgili bir iz bırakmıştı. Uykulu gözlerle duvarı izleyen minik çocuk gülümsedi ve gözlerini övüp banyoya ilerledi.
Aynı saatlerde uyanık olan tavşan dişli bir minik daha vardı. O çoktan kahvaltısını yapmış babası ile yeni aldığı kırmızı uçakla oynuyordu.
Banyodan çıkan çocuk gelen kokularla içeri adeta süzüldü ve ailesinin günaydın demesini duymadan yemeğe koyuldu. Annesi ve babası kıkırdayıp işleriyle ilgilenmeye devam etmişlerdi.
13:53
Daha bir saat önce oynamaktan yorgun düşen iki çocuk şu an sakinleşmiş ve ikisininde kalbi bir felaket olacak hissi ile kaplanmıştı. Tavşan dişli minik çocuk penceresinin önünde oturmuş dışarıda koşuşturan insanları izliyordu. Aklından geçenler minik kalbini sıksa da nefeslerini güçlü ve düzenli alabiliyordu. Bu kadar güçlü olduğu için kendini tebrik ediyordu. Yaşına göre düşündükleri, kurduğu cümleler onu değerli kılıyordu. Okumayı öğrendiğinde ilk yaptığı sözlükleri okumaktı. Kuvvetli ezber yeteneği ona bir sürü kelime öğretmişti. Ölüm. Öğrendiği bu kelimeyi sürekli düşünürdü. Nasıl bir şey olabilirdi? Nereye gidiyordu ölenler? Onu sevenlere ne oluyordu? Bu soruların cevabını çok değil sadece 1 ay önce almıştı. Annesi sorularının cevabını vermişti ona acıyı tattırarak. Demek ki onu sevenlere böyle oluyormuş, demişti çocuk. O günden beri tek yaptığı evde oturmaktı. Okula gitmek , dışarı çıkmak, arkadaş edinmek , insanlarla temas etmek istemiyordu. Tek biri vardı o da babası.
Daldığı düşünceleri bozan babasının yaptığı kurabiyelerin kokusuydu. Gülümsedi ve hızla ayağa kalkıp babasının yaptığı kurabiyelere saldırdı.
Bu sırada beyaz tenli çocuk odasına çekilmiş, çektiği tonlarca fotoğrafı duvarına yerleştiriyordu. Her zaman tek olmayı tercih etmişti çünkü diğer çocuklar ona fazla tuhaf geliyordu. Onlarla konuşmak istemiyordu. Kalabalıkları sevmezdi. Fazla kalabalıkta bayılma riski bile vardı. Anne ve babası haricinde birine dokunduğunda kusma hissi vücudunu sarıyordu. Bu denli bir psikolojik hastalığı olması umrunda değildi işine geliyordu. Okula gitmiyor ve annesi ile etrafı gezip fotoğraflar çekiyordu.
Bu kadar zeki ve yalnız olan iki çocuk ortak bir özelliğe sahipti. Onlar insanları sevmiyordu. Onlar ufak yaşlarına rağmen büyük düşünceler taşıyordu. İkisi de kendi gibi birisini istiyordu.
18:30
Yavaşça kararmaya başlayan hava yağmuru beraberinde getirmişti. Pazar akşamı güzel geçerdi her zaman ama bu gün farklıydı.
Beyaz tenli çocuğun annesi ve babası uykudaydı o ise mutfakta yemek yiyordu. Hissettiği hafif sarsıntıyla ayaklandı. Sarsıntı gittikçe şiddetini arttırırken anne ve babasına bağırdı. Zaman geçiyordu. Evin tavanından düşen parça ile beyaz tenli minik bir çığlık attı. Uyanan anne babasına şükür etti etmesine de, büyük tavan taşı yollarını kapatmıştı. Anne ve baba korku içinde oğullarına bağırdı.
" Yoongi biz geleceğiz! Çabuk çık binadan"
Annesinin dediğiyle minik çocuk göz yaşları arasında bağırdı.
"Yalan!"
"Yoongi derhal çık dedim!"
"B-ben"
"Yoongi! Seni seviyoruz oğlum çabuk"
Beyaz tenli kızarmış gözleri ile kafa salladı ve hızla aşağı koştu. Asansörden gelen ağlama sesi ile durdu ve asansöre koştu.
"L-lütfen y-yardım edin"
"B-ben ne yapabilirim?"
Yoongi hafif aralık asansör kapısını zorladı.
" bana yardımcı ol"
Tavşan dişli kapıyı tutarak yardım etti. Açılan kapı ile yoongi'nin uzattığı elini tuttu. Yoongi kusma hissini unutup çocuğu kendine sardı ve koştu. Aslında saniyeler süren bu büyük felaket sanki dakikalarca sürmüş gibiydi. Binadan son çıkan iki çocuk hızla muayene olmuştu.
Yaşanan felaket tavşan dişliye son kalan ailesini , yoongi'ye tüm ailesini kaybettirmişti. Yoongi hala tuttuğu minik elin sahibine baktı.
"Baba neden bunu yaptın?" Hıçkırık " Annemden sonra sen mi cevaplarını veriyorsun sorularımın?" Bir hıçkırık daha "Neden haftalarca çıkmadığım yerden çıkınca bu felaket oldu?"
Yoongi kızarmış gözleriyle çocuğu süzdü. Hızla elini çektiğinde çocuğun bakışları yoongi'nin gözlerini bulmuştu. Yoongi bakışlarını sert tutarken karşındaki minik yumuşak bakışlarını gösterdi.
"Teşekkürler bana yardım ettiğin için"
"Önemli değil" yoongi bakışlarını üstünde çekip gelen polise çevirdi.
"Merhaba küçük adam"
"Yoongi"
"Ah peki merhaba yoongi. Bana olanları anlatmak ister misin?"
"Ailem öldü." Yoongi'nin verdiği cevapla polis memuru yutkundu.
"Herhangi başka bir yakının var mı?"
"Hayır"
Polis memuru acıma hissi ile yoongi'nin saçına dokundu.
"Zaval-"
"Zavallı polis memuru. Birisi ile özellik ailesi yeni ölen birisi ile nasıl konuşacağını bilmeyen zavallı polis memuru. Bana acımanıza gerek yok bayım siz daha acınasısınız." Yoongi polis memurunun elini itti. Tavşan dişli söyledikleri karşısında şaşkın olmuştu. Polis memuru bir şey söylemeden gitmişti. Yoongi göz yaşlarını serbest bıraktı.
"Ben acınası bir hal de değilim. Anne baba beni böyle bırakmamanız gerekirdi. Benimle gelmeliydiniz." Ağlamaya devam ederken istemediği bir şey oldu. Boynuna sarılı iki el hissetti daha sonra kucağında bir ağırlık. Gelen şampuan kokusu ise midesinin bulunmasını engelliyordu. Onu itmedi sadece ağladı. Tavşan dişli ve yoongi o gün boyunca o şekilde saatlerce ağladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Alone Soul// #Yoonkook#
Fanfiction"İki yarım ruh,tek bir bütün haline gelmişti" ------------- Başlangıç : bilinmiyor...