“Bak ben sana zayıfladın demiştim.”
Belimi sarması gereken taşlı kumaşı kenarlarından katlayıp söylenmeye devam ediyor Suna. ‘Gelinlik üzerine oturmuyor bile.'
Aynada ki aksime bakarak gülümsüyorum. ‘Evet, haklısın. Gerçekten de bir beden büyük duruyor.’
Suna, gelinliğin eteklerini düzeltiyor ve bir adım gerileyip beni tepeden tırnağa süzüyor. Yüzünde beliren gülümseme içimdeki suçluluk duygusunu biraz daha perçinliyor. Başımı öne eğip gelinliğin eteğinde olmayan kırışıklığı düzeltirken düşünmeden edemiyorum. Neden evlendiğimi bir bilse…
“Çok güzel oldun Sare. Damat bey, seni gördüğünde aklı başından gidecek.”
Suna'nın hınzırca gülümsemesi utançtan kızarmama sebep olurken kahkahalarla gülüyor halime. Tam yeniden bir şey söylemek üzereyken ahşap kapı gıcırtıyla açılıyor. Gelenin Figen olduğunu gördüğümde istemeden asılıyor yüzüm. Beni gelinliğimle gördüğünde oda yüzünü buruşturuyor. Suna, şahit olduğu bu manzara karşısında kaşlarını çatarken ben sessizce ‘Boş ver’ diyorum.
‘Bakıyorum gelinliğini çok sevdin.’ diyor ayıplarcasına.
Telaşa kapılıp 'Suna, istedi giymemi. Biraz da zayıflamışım, üzerime bol geliyor.’ Diyerek kendimce açıklama yapıyorum ama sözlerim Figen’i daha da hırçınlaştırıyor.
“Öyle mi? Olsun canım bir telefon edersin nişanlına sana bir beden küçüğünü gönderir. Eminim Paşa Karacan için hiç sorun olmaz.”
Duyduğum isimle içim ürperirken mideme koca bir yumruk yemiş gibi hissediyorum. Benim halimi fark eden Suna, Figen’in sözlerine yoruyor.
‘Sen neden gelmiştin Figen? Bahçenin hazırlanmasına yardım etmiyor muydun?’ diye soruyor kızgınlıkla.
“Hayır, tabi ki. Neden yarım edeyim hem o kadar çalışan ne güne duruyor?”
Saçlarını savurup yanımızdan geçiyor ve yatağımın üzerine gelişi güzel uzanıyor. Elindeki magazin dergisini karıştırmaya başlayıp bizi görmezden geldiğinde bizde aynısını yapıyoruz ama çok değil, birkaç dakika sonra ‘Bence bu haberi görmelisin kuzen’ diyor.
Neden bahsettiğini görmek için ayaklarıma dolanan gelinliği toplayıp yanına adımlıyorum. Yatağın kenarında durduğumda elindeki dergiye takılıyor bakışlarım. İlk olarak büyük harflerle yazılmış olan başlık dikkatimi çekiyor.
PAŞA KARACAN DUR DURAK BİLMİYOR
Daha önce görmemiş olsam bile az çok devamını tahmin etmiyor değilim. Bu yüzden okumak istemiyorum ve Figen’in yanından uzaklaşıyorum ama bu onu durdurmuyor bile.
“Ah sen okumak istemiyorsun madem, o zaman ben devam edeyim. Kısa bir süre önce sürpriz bir şekilde nişanlanan Paşa Karacan yine gecelerde. Cumartesi akşamı ünlü bir gece kulübünde eğlenen Karacan çıkışta gazetecilere yakalandı. Her zaman ki soğuk tavırlarıyla arabasına binerek uzaklaşan Karacan'ın hemen ardından aynı kulüpten ayrılan manken Hazal Demir’in neşesine diyecek yoktu. Gazetecilerin kendisine Karacan'ı sorması üzerine gülümseyerek şans işte her yerde karşılaşıyoruz diyerek, cevap verdi.”
Figen dergiyi okumaya devam edecekken bir hışım elinden çekip alıyor Suna ‘Ne yapıyorsun sen Figen?’
“Ne yapıyormuşum? Ben sadece gerçekleri dile getiriyorum. İnanmıyorsan kendin oku yazıyor işte!”
“Yazıyorsa, yazıyor bize ne. Hatta sana ne eminim bu aptal haberden Sare’nin haberi vardır. Ve yine eminim nişanlısı da gereken açıklamayı yapmıştır.”
Suna benden taraf dönüyor ve ‘Öyle değil mi Sare’ diye soruyor bir hışımla.
Başımı sallıyorum ‘Evet haberim var’ diyorum yalan da olsa.
Onlar aralarında tartışmaya geri dönerlerken kulaklarımda nişanlımın şu sözleri yankılanıyor adeta ‘Ben seni bu şehirden, bu evden çıkaracağım İstanbul’da okulunu bitirebilirsin ama sende ne yaşarsan yaşa ne duyarsan duy sessiz kalacaksın. Biz seninle gerçekte karı koca olmayacağız Sare. Biz seninle aynı evde yaşayan, aynı oda da kalan hatta aynı yatakta uyuyan birbirine yabancı bir çift olacağız. Aslında çiftte dememek lazım bize…’
‘Sare... Sare’ Suna’nın sesiyle kendime geldiğim de Figen’in odada olmadığını fark edip az da olsa rahatlıyorum ama çok sürmüyor.
“Telefonun çalıyor.”
Uzanıp alıyorum elinden telefonu ve ekranın da yazan ismi okuduğumda boğulurcasına ciğerlerimi havayla dolduruyorum. Cevaplamadan önce pencereden tarafa yüzümü dönerek Suna’yı ardımda bırakıyorum özellikle. Şüphelenir korkusuyla yüzümü görsün istemiyorum. Boğazımı temizliyorum ve sesimin titrememesi için çabalayarak açıyorum telefonu ‘Efendim Paşa.’
Karşıdan cevap gelmesini beklerken gerginlikle gelinliğin eteğini sıkıca kavrıyorum. Kısa bir bekleyişten sonra buz gibi sesi ulaşıyor kulağıma.
“Karacan dersen sevinirim Sare. Bir daha ismimle hitap etme! Bizim için fazla samimi.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Alma Ahımı
General FictionEvet bayım kuşları severim Ve siz benim gökyüzümsünüz... Cemal Süreya