~||1||~

22 2 12
                                    

As soon as the rain starts
That's the night of colorful lies
~~
Yağmur başladığı anda
Bu renkli yalanların gecesi

•••
"Geçti, bebeğim geçti. Ben burdayım, sen iyisin, sadece bir kabustu."
İki yıllık evliliklerinde, neredeyse her gece kabus gören Jeongguk, o gece yine bir kabusla uyanmıştı.
Kocası ve her daim en yakın arkadaşı Jimin onun yanında, ona sarılarak sakinleştirmeye çalışıyordu. Her gece olduğu gibi.
Nefesi biraz düzene girip hıçkırıkları yavaşça azalırken Jimin kollarını hafifçe çekip kendini biraz uzaklaştırarak sevgilisinin gözlerine baktı.
Gün içinde neşe saçan bu gözler, geceleri böyle acı barındırıyordu işte.
Ellerinden birini kaldırıp ağlamaktan kıpkırmızı olmuş gözlerden birinin etrafında gezdirirken Jeongguk refleks olarak gözünü kapattı. Ardından aynı anda yutkundular. Jeongguk bu durumu komik bulmuş olacak ki, kıkırdadı. Jimin buna gülümsedi ve kendini hafifçe öne iterek Jeongguk'un önce gülüşünü, sonra teker teker gözlerini öptü. Jeongguk, bir anda Jimin'den biraz uzaklaştı ve ardından küçük bedeni kolları arasına alıp yatağa uzandı.
"Hadi uyuyalım."
Jimin kıkırdadı.
"Yarım saat sonra işe gitmem gerekiyor ve tesadüfe bak ki senin de öyle."
Jeongguk homurdanarak kollarını Jimin'den çekip yatakta sırtını ona döndü.
"Benimle uyumak istemiyorsan söyle de yataklarımızı ayıralım."
Jimin kahkaha attı ve omzunun üstünden uzanıp eşinin yanağından öptü. Jeongguk bu hareketi üzerine suratında kocaman bir gülümseme ile yataktan kalktı.
"Ben duşa giriyorum." Dedi Jimin. Ardından kısık bir sesle ekledi. "Sen de gelebilirsin, hiç sıkıntı etmem."
Jeongguk kahkaha attı ve güzel eşinin dudaklarına küçük bir öpücük kondurdu.
"Gelmek isterdim ama işe gitmem gerek, oyun oynayacak vaktim yok." Cümlesini bitirirken güzel parmakları ile Jimin'in kasıklarının hemen üstünü okşadı. Karşılığına aldığı küçük inleme, oyun oynayacak vakit yaratmaya yetmişti.
•••
"Jeongguk, işten atılacağım Jeongguk!"
Seoul sokaklarında koyu yeşil bir arabayı sürerken söylenen eşine kıkırdadı Jeongguk.
"Şu şey biraz daha hızlı gidemez mi?!"
Jeongguk arabayı bir anda durdurdu ve eşine döndü.
"Meleğim farkındaysan müdür yardımcısısın. Kimse sana bir şey diyemez. Şimdi sus yoksa öperim."
"Sen böyle dersen ben hiç susmam ki." diyip kıkırdadı Jimin.
"Sen böyle gülersen ben hep seni öperim ki." Cümlesini bitirdikten sonra karşısındaki dolgun dudakları öpmeye başladı.
Arkadaki arabadan gelen bir korna sesi ile ayrılmak zorunda kalmışlardı. Jeongguk, son zamanlarda çok fazla gördüğü kabuslardan dolayı gün boyu titreyen elleri ile radyoyu açtı.
"I overdosed, should have known your love was a game, now I can't get you out of my brain, oh it's such a shame."
Jimin şarkıya eşlik ederken Jeongguk gülümsedi.
Bu şarkı onların şarkısıydı çünkü.
Üniversite yıllarında olan bir yarışmaya aynı şarkıyla katıldıkları için yarışma ekibi sıkıntı çıkarmıştı, ki onlara aynı şarkıyı veren ekip de o ekip di, ve sonunda birlikte söylemek zorunda kalmışlardı.
Birlikte hiç prova yapmadan çıktıkları sahne ile yarışmayı kazanmışlardı.
İkili akıllarına dolan anılarla gülümserken çoktan Jimin'in çalıştığı okula gelmişlerdi.
Jimin, çocukluğundan beri hem polis hem de öğretmen olmak istiyordu. Üniversitede her ne kadar annesi çok zorlanacağını söylese de iki bölümü de okuyarak diplomalarını almış, sonra da bir süreliğine öğretmenlik yapmaya karar vermişti.
İşini seviyordu.
Liseli çocuklara fizik öğretmek her ne kadar zor olsa da öğrencilerle eğlendiği zamanlar onun için paha biçilmezdi.
(y/n: o fizikle fizik öğretmeni yapmasam jibooty'ye hakaret etmiş olurdum...)
Eşinin gülümseyen dudaklarına kısa bir öpücük kondurup gülerek arabadan çıktı Jimin.
Aynı okula atanmak için çok çalışmışlardı ama sonucunda Seoul'un iki ucundaki okullara atanmışlardı.
"Görüşürüz sevgilim."
"Görüşürüz, güzel götlüm." Ardından gaza basıp kaçtığında Jimin kahkahalarla arkasından bağırdı.
"Yavaş sür öküz!"
Her sabah farklı şekillerde kendini tekrar eden bu konuşmayı bir daha yaşamayacağını, o gün henüz bilmiyordu.
•••
Üçüncü dersin ortasında kalbine saplanan ağrıyla durdu. Sanki kalbinden biri bir damarı söküyormuş gibi hissediyordu.
Saate baktı. Dersin bitmesine on dakikadan fazla vardı ve içinden bir ses on dakikası bile olmadığını söylüyordu.
"Çocuklar kusura bakmayın, bir telefon açmam gerekiyor." Çocuklardan sorun olmadığını belirten bir takım mırıltılar geldiğinde siyah telefonunu alıp hızla dışarı çıktı.
"Hadi... aç şu lanet telefonunu!"
Sinirli adımlarla koridorda dolaşırken kocasının telefonu açmasını bekliyordu.
Dördüncü aramada ise telefonu güzel ve ince sesli bir çocuk açtı.
"Kiminle görüşüyorum?" Jimin sinirle cevap verdi.
"Eşimin telefonundasın, bunu benim sormam gerekmiyor mu?"
Çocuk hemen özür dileyerek açıklama yaptı.
"Beş dakika önce bir kaza oldu, arabalardan birinin sahibi düşürdü, sanırım o sizin eşinizdi."
Jimin endişeyle sordu.
"Karakola mı gittiler şimdi?"
"Hayır, koyu yeşil aracın sahibi ağır yaralandı, onu hastaneye götürüyorlardı. Seoul hastanesine gideceklerinden bahsettiler."
Jimin nefesinin kesildiğini hissetti.
"T-tamam te-teşekkürler. Sıkıntı ol-olmayacaksa telefonu hastaneye" derin bir nefes aldı "getirir misin? Yeşil bir gömlek ve siyah kot giyiyorum."
Karşıdan onaylayan bir ses duyunca telefonu kapattı.
  Teneffüs zili çaldığını için herkes dışarı çıkıyordu.
Sessiz koridor kırk dakika önceki hareketine kavuşmuştu ama Jimin öylece duruyordu.
Koyu yeşil aracın sahibi ağır yaralanmış.
Bu cümle aklında dönüp duruyordu. Çocuğun güzel sesine lanet etti.
Ardından kimseye bir şey söylemeden ne zaman başı sıkışsa gittiği diğer müdür yardımcısının yanına gitti.
"Seulgi."
Siyah saçlı güzel kadın gülümsedi.
"Jimin?"
"Araban var mı?"
•••
Sonunda hastaneye vardığında kapıda onu bekleyen, gözleri ağlamaktan şişmiş abisini görmeyi beklemiyordu.
SeokJin, gerçek abisi olmasa da her zaman onu ve Jeongguk'u koruyup kollamıştı. Her zaman gülümser ve kahkaha atardı.
Şimdi neden ağlıyordu?
Jimin anlam veremedi.
Ağlarsa suratının şişeceğinden şikayet edip ağlamayan güzel hyungu neden şimdi ağlıyordu?
Yanına yaklaştığında sırtında hissettiği kollar ve kulağına hıçkırıklar eşliğinde fısıldanan bir cümle, her şeyin bittiğini gösteriyordu.
"Jimin... Jeongguk öldü."

Bazen hayatta her şey istediğimiz gibi gitmez. Bunu bildiğim için her zaman hiçbir şey istememeye çalışmışımdır. Ama kendime engel olamadım, o gün gerçekten, her şeyin bir kabus olmasını diledim.

••••
Tüm kitaplarımda ya Jimin'i ya sevgilisini öldürmek gibi bir takıntım yok saçmalamayın <3

Diğer kitaplarımdan çok umutlu olmasam da  umarım bu kitabımı beğenirsiniz.

Morla kalın! 💜💜

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 15, 2019 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Ölü Renklerin Gecesi || JiKookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin